Sunday, June 28, 2015

Koruma, kelebek, ders

Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:86



Bugün nedense koruma ve korunma içerikli bir yazı ile karşınıza çıkma istemi var bende. Çoklukla ve hoşuma giderek kullandığım “kinayeli yazma yöntemini” bir hikaye ile paylaşmak istedim. Yazılarıma geri dönüşlerin, bu yöntemi kullanmaya başladığımdan beri ivme kazandığını da tespit etmiş olmanın keyfini teşekkürlerimle paylaşayım.

Kamuoyu önünde meydana gelen her şey; iyi de olsa, kötü de olsa “özel” olma niteliğini yitirmiş demektir. Böyle bir nitelik yitiminde “korunmaya” ihtiyaç duyabilirsiniz.. Ya da, kabul edersiniz durumunuzu; eksiğinizi, hatanızı öğrenir, dersinizi alır devam edersiniz yolunuza.  Ha gerek varsa, korunmak için bir “daire” kapısına gidersiniz, çalarsınız…  O çalma alışkanlığınız, çocukluğunuzdan gelen mağduriyet alışkanlığınızdandır, bilmezsiniz.

Özellikle ataerkil toplumlarda, koruma ve korunma geleneksel biçimi ile “mağduru olma” yaygın davranışı ile süre gelmektedir. Herkes, yanındakini bilir aslında.  Çünkü, ne kadar saklanmaya çalışılsa da her şey görülür…

Mağduriyet konusunu başka bir yazıya bırakarak ve bugüne hareket için; “koruma nedir” diye kutsal paylaşım ortamında sordum!

Arama sırasında toplam 7.000.000 cümle içinde “koruma” geçen 100 çeviri bulundu. Anlamı tekrar olanlar dışarıda tutularak, korumaya ilişkin şu listeyi paylaşmak uygun olur diye düşündüm:  veri koruma, yazılım koruma, dosya koruma, bilgi koruma, bellek koruma, ekran koruma, su koruma, sır koruma, düz koruma, acil koruma, çevre koruma, sahil koruma, nesne koruma, hücre koruma, sayfa koruma, öğrenciyi koruma, hocayı koruma, genel koruma, bölüm koruma, bitki koruma, orman koruma, tarihi koruma, doğayı koruma, onuru koruma, şerefi koruma, namusu koruma, dalgalı koruma, sağlık koruma, toprak koruma, bütçeyi koruma, sarmal koruma, sanatı koruma, sanatçıyı koruma, hakkını koruma, silahlı koruma, çocukları koruma, kadınları koruma, yaşlıları koruma, nefsini koruma, aile koruma, vatanı koruma, yasaları koruma, telif koruma, devleti koruma, insan haklarını koruma, katodik koruma, enerji koruma, yapısal koruma, kentsel koruma, kendini koruma… Listeyi “kendini koruma” ile kapatmakta yarar var!

Bir adet “koruma” açılımı verelim: “Can güvenliğinin tehlikede olduğu düşünülen bir kimseyi saldırılardan korumak üzere görevlendirilmiş kişi.”

Bir adet de “çevre korunması” tanımlaması işimize yarayabilir: “Kentlerin belli kesimlerinde yer alan çağbilimsel ve yapıtasarcılık değerleri yüksek yapıtlarla, anıtların ve doğa güzelliklerin -kentte bugün yaşayanlar gibi- gelecek kuşakların da yararlanması için her türlü yıkıcı, saldırgan ve dokuncalı eylemler karşısında güvence altına alınması.”

Son olarak; “koruma” içerikli veya korumaya ilişkin bir öykü paylaşalım bu hafta.  Yukarıdaki tanım bana da zorlama geldi, yine de Türkçesine dokunmadım!  Ancak, yazarını bulamadığım aşağıdaki öyküyü ise, epey Türkçeleştirerek paylaşmak istedim:

“Şehirde doğup büyümüş, mesleği gereği de doğayı pek bilmeyen ancak, meraklı bir adam; kırlarda gezintiye çıkar.  Henüz günün erken saati olmakla beraber mola vermek için gölgesine oturduğu ağacın dalında, küçük bir kozanın varlığını fark eder bu adam.  Her nasılsa, bunun bir kelebek kozası olduğunu tahmin eder.  Tahmini doğrultusunda kozanın ha açıldı ha açılacak gibi olduğunu da kestirmesi zor olmaz.  Böyle bir fırsat bir daha ele geçmez diyerek; bir kelebeğin dünya yüzü göreceği ilk dakikalarına şahit olmak dürtüsüne yenik düşer ve molası bittiği halde orada öylece oturmaya devam eder...

Dakikalar dakikaları kovalar, hatta saatler geçmeye başlar, ama adamın gözleri önünde kozadaki kelebeğin küçük bedeni o delikten bir türlü çıkamaz. Merak dürtüsüne yenilen adam, güneşin yükselmesiyle beraber sabırsızlığına da yenilir.

“Merhamet” duyguları kabarır bu sefer  adamın; kelebeğin dışarı çıkmak için çaba harcamaktan vazgeçmiş olabileceğini düşünür. Bu düşünce, bir anlamda adamın korumacı dürtülerini de depreştirir.  Sanki, kelebek elinden gelen her şeyi yapmış, çabalamış, ancak yapabileceği başka bir şey kalmamış gibi gelir adama.  Merhametine uydurduğu bu gerekçe ile de, kelebeğe yardımcı olmaya karar verir!  Yürüyüşlerinde her zaman cebinde taşıdığı, dededen kalma küçük çakıyı çıkarıp kozadaki deliği bir cerrah titizliğiyle büyütmeye başlar.  Böylece, onun yardımıyla, bir-iki dakika içinde kelebek, kolayca kozasından dışarı çıkıverir.  Merhametli davranmakta ne kadar da haklı olduğunu düşünen adama göre, her şey tam da istediği gibi gelişir.

Kelebek dışarı çıkıverir kozasından da, kanatları buruşuk, bedeni kuru ve küçücüktür.

Adam kelebeği izlemeye devam eder; çünkü kelebeğin kanatlarının her an açılıp genişleyeceğini ve onun narin bedenini taşıyacak kadar güçleneceğini umar.

Ancak, adamın bu beklentileri karşılık bulmaz…

Kelebek, adamın gözlerinin önünde günün geri kalanını, kurumuş bir beden ve buruşmuş kanatlarla sakat bir şekilde yerde sürünerek geçirir.  Ne kadar denese de, uçamaz.

Adamın sabrı tükenir sonunda, gezmek için ayırdığı zamanı da…  Öylece bırakır kelebeği orada.
 Çoktan hava kararmış, gitme zamanı geçmiştir kırlardan…”

Öykü buraya kadar olmakla beraber bir değerlendirmeye ihtiyaç ortaya çıkmıştır:

Adamın bütün iyi niyetine ve yardımseverliğine rağmen karşılaştığı sonuç, evet kötüdür. Bir kötülük yapmıştır aslında.  Çünkü; kozanın kısıtlayıcılığına karşılık, kelebeğin o daracık delikten dışarı çıkmak için göstermesi gereken çaba; çok önemlidir.  Adam işte bunu bilemez. Bu çaba aslında; kelebeğin bedenindeki sıvıyı kanatlarına göndermesi için gereklidir.  Kelebek; bu çabayla hem kozanın kısıtlayıcılığından kurtulacak, hem de uçmak için güçlenecektir.  O çaba kelebeğin yaşaması için gerekli tek yoldur.  Adam; iyilik yapacağım derken bunu anlayamamış, bu da kelebeğe çok pahalıya mal olmuştur!

Başka bir deyişle adamın iyilik yapma, koruma ve merhamet duyguları kelebeğin sonu olmuştur.

Bu gerçek ile birlikte, hayat boyu unutamayacağı bir şey de öğrenmiştir adam:
Bazen, tam olarak ihtiyaç duyulan şey, çabadır. Herhangi bir çaba harcamadan “başarmak” mümkün değildir.

Yazının son yorumu daha da sarsıcı olsun:   Öykünün başında fark etmedik ancak; ne kelebek adama “bana yardım eder misin” diye sormuştu, ne de adam kelebeğe “benden yardım ister misin” diye sormuştu!

Bugün için “sanat bunun neresinde” derseniz, sanat bunun “göndermesinde” diye yanıtlayarak, “kendimi koruyayım”!

Yukarıda aktardığım öyküyü; özellikle üniversitelerden yeni mezun olan öğrencilerimiz için de, zamanlama açısından yararlı olur diye paylaştım!  Yakın Doğu Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi ve Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi mezunlarına son bir ders...

Eğitim alın, diploma da alın, korurken düşünün, sanata yakın kalın…

No comments:

Post a Comment