Uğurcan Akyüz
Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:20
27 Mart 2014, Pazar, Lefkoşa
Bugünkü yazıma alışılmış girişlerimden farklı bir başlangıç yapacağım. Geçen Pazar günü “durumu çok güzel özetleyen bir söz” olarak okuduğumda pek hoşuma giden, sizinle paylaşmak istediğim, anlamını güncelin tam ortasına konumlandırabileceğim bir söz ile bugünkü yazıma başlıyorum. “Kuş konduğu dalın kırılmasından korkmaz, çünkü güvendiği dal değil, kendi kanatlarıdır!”
Bir yöntem olarak; nüktedanlar veya kalemi güçlü olanlar gerektiğinde bir atasözü veya fıkra ile söze başlar, onlardan yakaladıkları rüzgar ile de karşılarındakilere kendilerini ulaştırırlar. Anılar ile anlatımlar süslemeden önce de bu yöntem pek kullanılır. Başka bir deyişle bu “ustaların” elinde her iki enstrüman, beklenildiği üzere uygun yer ve zamanda kullanıldığında “anlam” hedeflenene daha da rahat ulaşır. Bu nedenledir ki derin sohbetlerin çoğunda gerçeklik, saldırgan değil ise, sorgulanmayacak kadar keyif verici bulunur. Çoğu insan tarafından ister istemez “yine mi” denilen toplumsal sorunların sosyal medya başlıklı müzakereler kısmına değinmeden bugün de geçemeyeceğim. Aslında “kuş” meselesine yelken açmak istemem temelli ondan. Bu arada servis edilen başka bir bilgi de; National Geographic’in Bosna Hersek savaşı ile ilgili hazırladığı bir belgeselden alındığı söylenen “kuş” görüntüleri de tam zamanında “düşürülmüş” akım medyaya.
Kıbrıs’ta gündeme düşen ise; Yakın Doğu Üniversitesi 25.yıl etkinlikleri çerçevesinde Deep Purple konseri. Karşı taraf siyaseten hep olduğu gibi –kuşla alakası yok belki ama- taş koymaya çalışıyormuş. YDÜ Mütevelli Heyeti Başkanı Yrd.Doç.Dr. İrfan S. Günsel ve Yakın Doğu’nun bu işin de üstesinden geleceğinden kuşkum yok. Düşme ile alakası yok ama bir arkadaşım “yelkovan” kuşlarını yazmıştı! İlk okuduğum yazısıydı o ve sosyal medyadan haber verdiğinde diğer yazılarını da keyifle okuyorum. Hırs dolu bir konuya “k.k.halleri” başlıklı yazısı ile profesyonelce bir nokta koyduğunda takdir etmiştim kendini; düşen, kaçan ya da uçan yok ama onunla kendimi bu alanda kıyasladığımda daha emekliyorum!
Konu, düşen değil de kafeslenen küçük mavi bir kuş. Sosyal medyada bilindik bir kuş, adına da twitter diyorlar, iki haftadır benim gündemimdeki işte o kuştur, gigsi değil! Şiddetle; “kafese kapatırım” denildiğinde hemen kapatılan; sonrasında ise düşüncelerin globalleşen dünyada artık kafese kapatılamayacağının fark edilmesiyle; cici kuş, renkli kuş, tatlı kuş diye nerede ise methiyeler düzülen o kuştur bu. Kuşun, düşün, insanın özgürlüğü dünyanın her yerinde önemli!
Söze dönersek; ya konduğunuz dala güveneceksiniz ya da kanatlarınıza, cüsseniz ne olursa olsun! Oraya başkalarının kanatlarıyla çıktıysanız elbette dalın kırılmasından korkarsınız. O başkalarının kanatları ile oturduğunuz dalda oturma organınızın büyüklüğü kadar bir yerçekimine maruz kalacağınız açıktır. Yerçekimi daldan yere düşme ile eş anlamlıdır bu durumda. Eh bu bilgi de korkutur dalda olanı. O korku ki şiddete de yol açar ve “şiddetin derecesi büyüdükçe şiddete uğrayanların yaşı küçülür” derler…
Şiddete değil, sanata yakın kalmanız dileğimle.
Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:20
27 Mart 2014, Pazar, Lefkoşa
Bugünkü yazıma alışılmış girişlerimden farklı bir başlangıç yapacağım. Geçen Pazar günü “durumu çok güzel özetleyen bir söz” olarak okuduğumda pek hoşuma giden, sizinle paylaşmak istediğim, anlamını güncelin tam ortasına konumlandırabileceğim bir söz ile bugünkü yazıma başlıyorum. “Kuş konduğu dalın kırılmasından korkmaz, çünkü güvendiği dal değil, kendi kanatlarıdır!”
Bir yöntem olarak; nüktedanlar veya kalemi güçlü olanlar gerektiğinde bir atasözü veya fıkra ile söze başlar, onlardan yakaladıkları rüzgar ile de karşılarındakilere kendilerini ulaştırırlar. Anılar ile anlatımlar süslemeden önce de bu yöntem pek kullanılır. Başka bir deyişle bu “ustaların” elinde her iki enstrüman, beklenildiği üzere uygun yer ve zamanda kullanıldığında “anlam” hedeflenene daha da rahat ulaşır. Bu nedenledir ki derin sohbetlerin çoğunda gerçeklik, saldırgan değil ise, sorgulanmayacak kadar keyif verici bulunur. Çoğu insan tarafından ister istemez “yine mi” denilen toplumsal sorunların sosyal medya başlıklı müzakereler kısmına değinmeden bugün de geçemeyeceğim. Aslında “kuş” meselesine yelken açmak istemem temelli ondan. Bu arada servis edilen başka bir bilgi de; National Geographic’in Bosna Hersek savaşı ile ilgili hazırladığı bir belgeselden alındığı söylenen “kuş” görüntüleri de tam zamanında “düşürülmüş” akım medyaya.
Kıbrıs’ta gündeme düşen ise; Yakın Doğu Üniversitesi 25.yıl etkinlikleri çerçevesinde Deep Purple konseri. Karşı taraf siyaseten hep olduğu gibi –kuşla alakası yok belki ama- taş koymaya çalışıyormuş. YDÜ Mütevelli Heyeti Başkanı Yrd.Doç.Dr. İrfan S. Günsel ve Yakın Doğu’nun bu işin de üstesinden geleceğinden kuşkum yok. Düşme ile alakası yok ama bir arkadaşım “yelkovan” kuşlarını yazmıştı! İlk okuduğum yazısıydı o ve sosyal medyadan haber verdiğinde diğer yazılarını da keyifle okuyorum. Hırs dolu bir konuya “k.k.halleri” başlıklı yazısı ile profesyonelce bir nokta koyduğunda takdir etmiştim kendini; düşen, kaçan ya da uçan yok ama onunla kendimi bu alanda kıyasladığımda daha emekliyorum!
Konu, düşen değil de kafeslenen küçük mavi bir kuş. Sosyal medyada bilindik bir kuş, adına da twitter diyorlar, iki haftadır benim gündemimdeki işte o kuştur, gigsi değil! Şiddetle; “kafese kapatırım” denildiğinde hemen kapatılan; sonrasında ise düşüncelerin globalleşen dünyada artık kafese kapatılamayacağının fark edilmesiyle; cici kuş, renkli kuş, tatlı kuş diye nerede ise methiyeler düzülen o kuştur bu. Kuşun, düşün, insanın özgürlüğü dünyanın her yerinde önemli!
Söze dönersek; ya konduğunuz dala güveneceksiniz ya da kanatlarınıza, cüsseniz ne olursa olsun! Oraya başkalarının kanatlarıyla çıktıysanız elbette dalın kırılmasından korkarsınız. O başkalarının kanatları ile oturduğunuz dalda oturma organınızın büyüklüğü kadar bir yerçekimine maruz kalacağınız açıktır. Yerçekimi daldan yere düşme ile eş anlamlıdır bu durumda. Eh bu bilgi de korkutur dalda olanı. O korku ki şiddete de yol açar ve “şiddetin derecesi büyüdükçe şiddete uğrayanların yaşı küçülür” derler…
Şiddete değil, sanata yakın kalmanız dileğimle.