Thursday, July 9, 2015

Mağduriyet, mezuniyet, ciddiyet

Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:87



Bir psikologa danışmadan yazmamam gerekirdi belki ama yaklaşık dört haftadan beri “mağduriyet” içerikli “işlemeler” yapmışım. Türk siyasi kültüründe önemli bir enstrüman olarak “mağdur edebiyatı” yapmanın özellikle mağduriyete uğramış olanlar üzerinde etkileyici söylem biçimi olarak kullanılageldiği açıktır.  Rahatsızlık veren boyutunu, özelden genele taşıyarak hayattan “ötelemeli”.

Sanal ortam hayatı kolaylaştırıyor demek artık çok “kolay”.  Çünkü bilgiye ulaşarak yazmayı da kolaylaştırıyor!

Sözlük anlamı mağdur olma durumu, kıygınlık, mağdurluk olan; mağduriyet ağırlıklı bir yazı özelleştirmeden paylaşmak istedim bu hafta.

Türkçe sözcüklerin ayırt edilmesinde kullanılan büyük ve küçük ünlü uyumu açısından bakıldığında  mağduriyet kelimesinin büyük ve küçük ünlü uyumuna uymadığı görülüyor.

Rakamlar açısından analiz edildiğinde ise, mağduriyet kelimesinde bulunan kelime sayısı bir, hece sayısı dört, harf sayısı ondur.  Mağduriyet kelimesi ile ilk dört harfi uyumlu bazı kelimeler şunlardır: mağdur etmek, mağdur, mağdurluk, mağdur olmak…

Genel haliyle açalım biraz mağduriyeti:  Siyasiler tarafından, ya da siyasi amaçlı olarak mağduriyeti kaşınan kitle, kolay bir çözümle kendinden olduğuna inandığına doğru daha duyarlı ve sahiplenmeci davranışlar geliştirir. Bu durum aynı zamanda önemli bir ötekileştirme sürecinin ayak sesi olur; takunya veya postal seslerinin ekosu duyulur sokaklarda...  Bu nedenledir ki¸ yakın siyasi tarihimiz, bir mağdurlar tarihi olarak da değerlendirilebilir.

Hatta;  bu sesler arasında gidip gelen toplumlarda, toplumun her sınıfında ve o sınıfların her kademesinde mağduriyete uğramış olduğuna inananların oranı oldukça yüksektir diye de düşünmek mümkündür. Ya da şöyle de denilebilir mi: “Bu coğrafyada mağduriyet yaşadığını düşünmeyen bir kesim neredeyse yoktur.”  Ayrıştırıcı bir tanım olarak zenciliği kullanıp -zencilerin belki de en az mağdur olduğu bu coğrafyada- kendi kendini zenci ilan edip mağdur olduğunu söyleyen erk, tarihe bunun en uç örneğini vermiştir!

Kişisel tarihinizde aczini; yalan ve iftira ile kamufle edip salya sümük mağdur rolleri oynayan koltuk hastaları ile mutlaka sizler de karşılaşmışsınızdır.  Mağduriyet kültürü ile iktidara ulaşma biçimi arasında bir bağlantının olduğu açıktır.  Hele de kronik mağdur statüsünde oynayıp koltuğu ele geçirdiğinde “mazbutluğunu  bir siyasal söylem olarak karşıtlarına karşı kullananlara” mutlaka rastlamışsınızdır.  Burada mesele, kendi “kaybettiğinde” mağdur olduğuna inanların, ötekini dışlayan ve daha büyük mağduriyetler yaratan “ben merkezli” tutumlarıdır.

Karşısındakinden, ötekileştirdiğinden intikam ve hınç alma kültürü nasıl yok edilebilir sorusuna verilebilecek cevabın henüz emaresi görülmüyor bu ufukta.

Ufukta ve sosyal medyada geçen hafta Venüs ve Jupiter vardı!

Psikologa danışmadığım konu şudur: kendimi bildim bileli çaresizi oynayan, tükenmişi oynayan, zavallıyı oynayan, küçük çıkarları için güçsüzü, ezilmişi oynayanlardan hiç ama hiç hoşlanmamışımdır. Bunun psikanalizi için çocukluğuma inmeye gerek yok sanırım! Ama şu sıradan soruların cevaba ihtiyacı var:

Hangi ibadethanelerin önünde mağduru oynayıp dilenen insanlar vardır?

Dilenenlere üç kuruş atıp da vicdanını kimler tatmin eder?

Sosyal devlette yaşayan bireylerin durumu nedir?

Bu sorular daha da uzayıp gider… Yüzyılların eleğinden geçirerek şu atasözünü belki de; mağdur olmamayı, ancak mağdurun yanında olmayı tercih edenler üretmiştir:

“Ne edersen elinle o gelir seninle.”

 Mağdurları bilemem ama, bu deyiş kuşkusuz benim için de geçerlidir!

…..

Mağduriyete elimizle bir nokta koyup, buradan içeriği sanat olan başka bir konuya geçelim:
Yakın Doğu Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi’nden 2014-2015 akademik yılında mezun olmaya hak kazanan öğrenciler:  Dicle Özlüses (Fakülte birincisi, Plastik Sanatlar Bölümü birincisi), Ali Cüneyd Genç (Fakülte ikincisi, Grafik Tasarım Bölümü birincisi), Melek Şanlı (Fakülte üçüncüsü, Grafik Tasarım Bölümü ikincisi), Çağrı Haşimoğulları (Grafik Tasarım Bölümü üçüncüsü), Aldoru Karakaş, Ali Yücel, Ayca Yücel,  Ayşe Boşnak, Azize Bazarova, Begün Madali, Burak Toprak, Ceyda Uyanık, Emrah Türkyılmaz, Ertu Hacımusa, Leyla Fikretli , Mazlum Ernez, Nihat Dinççetin, Nurseit Sopolov, Önder Türkkal, Özel Çörekçioğlu, Petru Sergiu Matiuc , Salih Akpolat, Şansver Çolakoğlu, Taygun Hacıarif, Tünay Özyay, Umut Can İltaş, Utku Ünlüsoyer…
Dört yıllık öğrenme sürecinden sonra ürettikleri sanat ve/veya tasarımları ile Lefkoşa Atatürk Kültür Merkezinde; teknik ve içerik açısından çok başarılı işlerden oluşan ciddi bir sergi açarak kamuoyunun karşısına çıktılar.  Hepsini yürekten kutluyorum!

Dekan vekili Doç.Dr. Erdal Aygenç’in sergi kataloğundaki yazısını, izni ve teşekkürlerim ile paylaşıyorum:

“Sevgili Mezunlar,

Güzel sanatlar ve tasarım alanlarındaki “lisans” eğitiminizi tamamlıyorsunuz. Bir diğer deyişle; dört yıl süren eğitim programını başardığınızı belgeleyen diplomayı almayı hak ediyorsunuz. Ancak, sanatçı olabilmek için daha çok yollar yürümeniz gerektiğini  bir kez daha yinelemek isterim.

Geleneksel mezuniyet sergisi ile eğitim süreci sonucunda ulaştığınız aşamanın birer göstergeleri olan çalışmalarınızı sanatseverlerle  paylaşıyorsunuz. Sizleri tüm çalışma arkadaşlarım adına kutluyor, başarılarınızın devamlı olmasını diliyorum.  Sevgilerimle.”

Yakın Doğu Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi ve Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi 2014-2015 akademik yılı mezunları, diplomalarını 7 Temmuz, Salı günü alacaklar. Ben, orada da olacağım!

Başarı dileklerim tüm mezunlara…

Mağduriyeti hayatınızdan silin, eğitim alın, diploma alın, gökyüzüne bakın, sanata yakın kalın…