Uğurcan Akyüz
Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:36
20 Temmuz 2014, Pazar, Lefkoşa
YAZININ KUPÜRÜ VE METNİ AŞAĞIDADIR!
Sanat ve tasarım alanının dayanılmazlığı; yörüngesi olmayanlara yörünge olacak kadar çekicidir. Defalarca yazdığım gibi üzerinde en çok konuşulan, herkesin görüş bildirebildiği bir alan. Ellisinden sonra kimse; ben matematikçi olacağım, ben mühendis olacağım, ben elektronikçi, fizikçi, dişçi, doktor olacağım demez. Ancak ellisinden sonra bir kısım insanlar; eğitimsizlerden eğitim alanların atölyelerinde fırça, palet, tuval veya kamera ile tanıştıktan kısa bir süre sonra ben sanatçıyım demeye başlarlar.. Hele de bir sergi açınca, film çekince tescilli sanatçı olurlar ki artık alanın uzmanlarının bile esemesi okunmaz!
Dışarıda olan bitene ilişkin pek müdahil hamleler yapmadan; akademiye durumun yansımalarına ilişkin ise fikir beyan etme zorunluluğu bugün tekrar ortaya çıkmıştır. Çünkü üniversitelerin öğrenci çekmek için uyguladıkları yol ve yöntemler ile sanat ve tasarımın çekiciliği arasında benzerlikler gözle görülür bir hal almıştır. Sosyal medyaya yansıyan bazı reklamlarda; öğrencinin eğilimine göre kampanyasına yön veren kimi üniversiteler; gezip eğlenmeyi, oynamayı ön plana çıkarmaktadırlar. Geçen hafta izlediğim bir televizyon programında, zamanında kendine üniformalı bir meslek seçmiş şimdinin üniversite patronu, açık açık “para kazanacağınız bir bölüm seçin” dedi! Bilgi değil “para”!
Tercih konusunda bana göre en güçlü anekdot; Hacettepe Üniversitesinde kendisiyle birlikte çalışmaktan onur duyduğum eski Rektör Prof.Dr. Uğur Erdener’e ait. Öğrenci adaylarından biri görüşmelerinde; A-üniversitesi kayıt yaptırdığımda bana şunları vaat ediyor, B-üniversitesi bunları vaat ediyor, C-üniversitesi… diye sıraladıktan sonra sorar: siz ne vereceksiniz? Rektör Erdener’in yanıtı kurumsal güvenin doruk noktasındandır: “Başarılı olursanız bizden Hacettepe Üniversitesinin diplomasını alırsınız.” Bugün için o kadar çok şey okuyorum ki, ben yazmayacağım.
YDÜ Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi öğretim görevlisi Mehmet Naci Dedeal’ın görüşü alana ilişkin ipuçlarını veriyor gençlere... Yetenek sınavı mı, merkezi sınav mı tartışmalarının arasında “sınava ilişkin” güncel bir yorum ve öneri, o nedenle de aynen aktarıyorum: “Yetenek sınavları dönemi başlıyor... Merak etmeyin jürideki hocalar çocuğunuzun el yazısından bile hangi tür yeteneğe sahip olduğunuzu anlarlar. Kurslarda oluşturulan basit biçimlendirmeler o kadar çoğaldı ki gerçekten yetenekli olanlar bu şablonun içinde başarılı olamayıp sınavları kazanamıyorlar. Standart görsellerle okula girmeyi başaranlar da maalesef sıradan olmanın ötesine geçemiyorlar. Okula giriliyor ama eğitim eziyete dönüşüyor. Gençler, sanat eğitimi ortamları, ailelerinizden yada arkadaşlarınızdan alkış aldığınız ayrıcalıklı ortamlar değildir...” Değerli dostumun yıllarla harmanlanmış “deneyimlerine” dayalı görüşü, elbette ve öncelikle “sınavla girilen” sanat ve/veya tasarım fakültesi öğrenci adaylarına... “Özel okulların kendine has yaklaşımları olması doğal. Tek tip bir eğitim zaten düşünülemez. Tercih eden gider ve yaşayarak öğrenir.”
YDÜ ile aynı statüde diğer Üniversiteler arasında kaç tanesinde Resim, Heykel ve Seramik birimleri var? Kaç tanesinde Sahne Sanatları, kaç tanesinde Tiyatro, kaç tanesinde Oyun Yazarlığı bölümleri var? Bu sorunun cevabı sanırım “yok denecek kadar az” olur... Bu ayrıcalıklı üniversite ile ilgili internette şöyle bir bilgi mevcut: “Yakın Doğu Üniversitesi’nin, 16 Fakülte, 98 bölüm, 187 mastır ve doktora programıyla eğitim veren 4 enstitüsü, 2 okul, 4 yüksekokul ve 24 araştırma merkezi” var. Ancak, benzer ya da eşdeğer statüdeki eğitim kurumları ile kıyaslandığında bu rakamların; bir marka değer gibi, her alanda yörüngesi olmayanlara yörünge olacak kadar çok şey anlattığını görebilirsiniz.
Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:36
20 Temmuz 2014, Pazar, Lefkoşa
YAZININ KUPÜRÜ VE METNİ AŞAĞIDADIR!
Sanat ve tasarım alanının dayanılmazlığı; yörüngesi olmayanlara yörünge olacak kadar çekicidir. Defalarca yazdığım gibi üzerinde en çok konuşulan, herkesin görüş bildirebildiği bir alan. Ellisinden sonra kimse; ben matematikçi olacağım, ben mühendis olacağım, ben elektronikçi, fizikçi, dişçi, doktor olacağım demez. Ancak ellisinden sonra bir kısım insanlar; eğitimsizlerden eğitim alanların atölyelerinde fırça, palet, tuval veya kamera ile tanıştıktan kısa bir süre sonra ben sanatçıyım demeye başlarlar.. Hele de bir sergi açınca, film çekince tescilli sanatçı olurlar ki artık alanın uzmanlarının bile esemesi okunmaz!
Dışarıda olan bitene ilişkin pek müdahil hamleler yapmadan; akademiye durumun yansımalarına ilişkin ise fikir beyan etme zorunluluğu bugün tekrar ortaya çıkmıştır. Çünkü üniversitelerin öğrenci çekmek için uyguladıkları yol ve yöntemler ile sanat ve tasarımın çekiciliği arasında benzerlikler gözle görülür bir hal almıştır. Sosyal medyaya yansıyan bazı reklamlarda; öğrencinin eğilimine göre kampanyasına yön veren kimi üniversiteler; gezip eğlenmeyi, oynamayı ön plana çıkarmaktadırlar. Geçen hafta izlediğim bir televizyon programında, zamanında kendine üniformalı bir meslek seçmiş şimdinin üniversite patronu, açık açık “para kazanacağınız bir bölüm seçin” dedi! Bilgi değil “para”!
Tercih konusunda bana göre en güçlü anekdot; Hacettepe Üniversitesinde kendisiyle birlikte çalışmaktan onur duyduğum eski Rektör Prof.Dr. Uğur Erdener’e ait. Öğrenci adaylarından biri görüşmelerinde; A-üniversitesi kayıt yaptırdığımda bana şunları vaat ediyor, B-üniversitesi bunları vaat ediyor, C-üniversitesi… diye sıraladıktan sonra sorar: siz ne vereceksiniz? Rektör Erdener’in yanıtı kurumsal güvenin doruk noktasındandır: “Başarılı olursanız bizden Hacettepe Üniversitesinin diplomasını alırsınız.” Bugün için o kadar çok şey okuyorum ki, ben yazmayacağım.
YDÜ Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi öğretim görevlisi Mehmet Naci Dedeal’ın görüşü alana ilişkin ipuçlarını veriyor gençlere... Yetenek sınavı mı, merkezi sınav mı tartışmalarının arasında “sınava ilişkin” güncel bir yorum ve öneri, o nedenle de aynen aktarıyorum: “Yetenek sınavları dönemi başlıyor... Merak etmeyin jürideki hocalar çocuğunuzun el yazısından bile hangi tür yeteneğe sahip olduğunuzu anlarlar. Kurslarda oluşturulan basit biçimlendirmeler o kadar çoğaldı ki gerçekten yetenekli olanlar bu şablonun içinde başarılı olamayıp sınavları kazanamıyorlar. Standart görsellerle okula girmeyi başaranlar da maalesef sıradan olmanın ötesine geçemiyorlar. Okula giriliyor ama eğitim eziyete dönüşüyor. Gençler, sanat eğitimi ortamları, ailelerinizden yada arkadaşlarınızdan alkış aldığınız ayrıcalıklı ortamlar değildir...” Değerli dostumun yıllarla harmanlanmış “deneyimlerine” dayalı görüşü, elbette ve öncelikle “sınavla girilen” sanat ve/veya tasarım fakültesi öğrenci adaylarına... “Özel okulların kendine has yaklaşımları olması doğal. Tek tip bir eğitim zaten düşünülemez. Tercih eden gider ve yaşayarak öğrenir.”
YDÜ ile aynı statüde diğer Üniversiteler arasında kaç tanesinde Resim, Heykel ve Seramik birimleri var? Kaç tanesinde Sahne Sanatları, kaç tanesinde Tiyatro, kaç tanesinde Oyun Yazarlığı bölümleri var? Bu sorunun cevabı sanırım “yok denecek kadar az” olur... Bu ayrıcalıklı üniversite ile ilgili internette şöyle bir bilgi mevcut: “Yakın Doğu Üniversitesi’nin, 16 Fakülte, 98 bölüm, 187 mastır ve doktora programıyla eğitim veren 4 enstitüsü, 2 okul, 4 yüksekokul ve 24 araştırma merkezi” var. Ancak, benzer ya da eşdeğer statüdeki eğitim kurumları ile kıyaslandığında bu rakamların; bir marka değer gibi, her alanda yörüngesi olmayanlara yörünge olacak kadar çok şey anlattığını görebilirsiniz.