Uğurcan Akyüz
Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:08
05 Ocak 2014, Pazar, Lefkoşa
Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:08
05 Ocak 2014, Pazar, Lefkoşa
Yılın ilk yazısı
için geride bıraktığımız yılın son yazısında ele aldığım takvim konusuna devam
etmek istemi ağır bastı. Çünkü zaman
ölçüleri arasında tekli tanımlarla gösterilen en büyük birim yıl. Daha detaya inilme şansı olmakla beraber, bir
gün, bir ay, bir mevsim, bir yıl. İşte
bugünlerde onlardan birinin öbürüne bağlanması evrensel bir konu. Takvimsel dönüşüme ilişkin sosyal medyada
paylaşılan yaratıcı ve özet yorumlara; sığ zeka ürünü dogmatik “reddetme”
çabaları ile yanıt verilemeyeceğini hala anlamayanlar mevcut… Bu reddetme
ilginç bir hastalık; durum, mekan ve pozisyona göre de maalesef farklılık
gösteriyor. İçe kapalı toplumlarda sorun
daha da derin.
Derin sulara
dalmadan güne döndüğümüzde karşılaştığımız manzarada henüz her şey hala sıcak.
Dışarıda; dün gece atılan havai fişeklerin kokusu,
sabaha karşı hafif yağan yağmura rağmen yine de var. Ancak sokaklar geleneksel bir tavırla “herkesin
kendi evinin önünü temizlemesi” kuralına uyulmuş ki tertemiz. Sosyal düzen kolajlanmış gibi eğreti durmuyor
burada. Ezberlenmişlerden kaynaklanan
zıtlıklar değil; öğrenilmiş davranışlar belirleyici. Ezberci eğitim sitemi ile yetişenlerden
kopyacı çıkma olasılığı; araştırıp sorgulayan sistemle yetişenlere oranla çok
yüksektir. Araştırıp sorgulayan, başka
bir deyişle yaratıcı eğitim sistemlerinde sanatın önemi açıkça kendini
gösterir. Burada kuşkusuz kültür boyutu da devreye
girer;
aileden
gelen ve çevreden gelen ayrışmalar önem taşır.
Bu ayrışmalar
özellikle sanat ve sporda kendini gösterdiği gibi hayatın diğer alanlarına da
yansır.
Bu ayrışmalardan
biz sanata ilişkin yazmaya devam edersek karşımıza “kötü bir orijinal başarılı
bir kopyadan daha iyidir” sözü çıkıyor… Başkalarının
aklı ile yaşayanlar ancak kolaj değerlerin taşıyıcısı olurlar. Dışarıdan görüldüğü haliyle de insan türünün
zavallı örnekleri. Çünkü sanat; sokma akılla hareket edenleri (büyüklü-küçüklü)
affetmez. Ayrıca başka bir gerçek var ki
reddi mümkün değildir: meslektaşlar birbirlerini ilk kullanımı MÖ.46’ya kadar dayandırılan
takvime bakarak bile iyi anlarlar! Hele
bu kolajcılar akademik bir ortamın kriterleri ile tartılacaklarsa kaçış mümkün
değildir kaderlerinden. Takvim
yaprakları döküldükçe gerçekler ortaya çıkar.
Ardından da bir soru: “tenekeyi parlatınca çeyrek altın eder mi”?
Bu yılın takvimiyle
yürümeye başladığımızda ilk dilekler önümüze çıkıyor: Sağlıklı, mutlu, huzurlu, başarılı, bol paralı
ve barış içinde geçireceğimiz bir yılda “her şey gönlünüzce olsun” bireyden
topluma herkesi kucaklayacak kadar geniş bir dilek. Böylesi umut dolu beklentilerden kurulmuş bir
cümle kabul görse gerek. Bir sonraki
aşamasında bu dileklerin; kuram ve kuralların karmaşasından çıkarak “bir şey
yapmalı”. Yaşamın pek çok alanında bence
en önemli kavşak bu; dilekten eyleme geçiş!
Evet, biz yılın
bu ilk sabahında kapımızın önünü temizledik!
Takvime duyarlı,
sanata yakın kalın!