Uğurcan Akyüz
Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:07
28 Aralık 2013, Cumartesi, Lefkoşa
Geleneksel olarak yılın son günlerinde hesaplaşma yazıları süsler gazetelerin köşelerini. Kimi kendiyle hesaplaşır, kimi toplumla. Akdeniz, hatta batı toplumlarında kimsenin çıkan sonuç için ne bir bedel ödediği görülür, ne de bir şeylerin değiştiği. Doğu kültürlerinde ise durum çok farklıdır. Elbette bu farklılıklarda inanç sistemlerinin katkısı da vardır. İçe kapalı toplumların sosyolojik yapısında karanlık noktalar çoğalır. Reddetme, öteleme en olumlu ayrımcılık olarak kabul görür, ötesi zaten felaket…
Resmen kullanılan bir takvimde; bir yıldan diğerine rakamsal olarak geçişin dünya nüfusunun en az üçte ikisi tarafından barışçıl bir şekilde kutlanması “günah” olmasa gerek. Günahın; karanlık noktaların olduğu toplumlarda, ne de çok dünyevi kayıtlara geçtiğinin medyadan saklanamayan toz dumanı içinde açığa çıkmasıdır esas felaket. Şu günlerde “dünyanın en itibarsız toplumu” olarak acaba hangi coğrafyada yaşayanlar işaret edilmektedir? Ki o toplumun basına yansıdığı kadarıyla bazı bireyleri hala Noel Baba ile uğraşıp onu “sünnet” edecek kadar reddetme hırsına yenik düşmekteler. Yılın son günlerinde resmi tarihin veya gayri resmi tarihin neresindeyiz?
Takvimi de ihtiyaç belleyip yaratan uygarlıkların doğmasında bilimsel ve teknik gelişmelerin önemi kabul edilir. Bilimsel ve teknik gelişmelerle insan; doğa, çevre, madde ve malzemeye egemen olmayı, böylece yaşam koşullarını iyileştirmeyi başarır. Bu süreçte insanlık tarihi içinde ve insanla birlikte yolculuk yapan kültürel bir miras olarak sanat da biçimlenir. Öyle ki; görsel mirasıyla günümüze yansıyan kendi geleneklerini oluşturur sanat. Yine de insan bu gelenekleri; coğrafya ve diğer koşullara göre değiştirir. Çünkü zamanla birlikte ve zaman içinde kendisi de değişir insanın. Değişime direnip, çağın yaşamsal koşullarını reddeden toplumlarda “sanatın içine tükürenlerin” takvimi de bitiverir bir gün.
Yaşadığımız çağa bakalım, takvimler bize nice kolaylıklar sağlamaktadır, karşılığını kimi değişik acılarla ödeyerek pek çok şey öğrendi insan. Oportünist, kopyacı, kaypak ve “benim için fark etmezci” ucuz tavır sergileyenler, bedel ödemeden pervasızca kendilerini güçlü görenlerdir. Ki bunların değerleri Çin işi parçalanmış kumaş desenli imitasyon resimleri kadardır. Kendilerine; büyüklü küçüklü asılacak bir duvar mutlaka buluverirler!
İnsanlığın ilerlemesini, insanla anlam kazanan zamanı, takvimi kimse durduramamıştır. Ne savaşlar, ne intiharlar ne de sosyal ve ekonomik şiddet durdurabilmiştir zamanı.
İnsan tarihi boyunca, değişikliklere, yeniliklere karşı çıkışlar hep olagelmiştir. Ancak, zamanın geriye doğru işlemesini beklemek (bilim-kurgu filmleri dışında) mantığa göre bir iş değildir. Hele uygarlıkların beşiği Akdeniz’in doğu çanağında kayıtlara geçmiş pek çok güç mensubu takvimin sayfalarıyla beraber yitip giderken.
Takvimli ve sanatla yakın kalın!
Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:07
28 Aralık 2013, Cumartesi, Lefkoşa
Geleneksel olarak yılın son günlerinde hesaplaşma yazıları süsler gazetelerin köşelerini. Kimi kendiyle hesaplaşır, kimi toplumla. Akdeniz, hatta batı toplumlarında kimsenin çıkan sonuç için ne bir bedel ödediği görülür, ne de bir şeylerin değiştiği. Doğu kültürlerinde ise durum çok farklıdır. Elbette bu farklılıklarda inanç sistemlerinin katkısı da vardır. İçe kapalı toplumların sosyolojik yapısında karanlık noktalar çoğalır. Reddetme, öteleme en olumlu ayrımcılık olarak kabul görür, ötesi zaten felaket…
Resmen kullanılan bir takvimde; bir yıldan diğerine rakamsal olarak geçişin dünya nüfusunun en az üçte ikisi tarafından barışçıl bir şekilde kutlanması “günah” olmasa gerek. Günahın; karanlık noktaların olduğu toplumlarda, ne de çok dünyevi kayıtlara geçtiğinin medyadan saklanamayan toz dumanı içinde açığa çıkmasıdır esas felaket. Şu günlerde “dünyanın en itibarsız toplumu” olarak acaba hangi coğrafyada yaşayanlar işaret edilmektedir? Ki o toplumun basına yansıdığı kadarıyla bazı bireyleri hala Noel Baba ile uğraşıp onu “sünnet” edecek kadar reddetme hırsına yenik düşmekteler. Yılın son günlerinde resmi tarihin veya gayri resmi tarihin neresindeyiz?
Takvimi de ihtiyaç belleyip yaratan uygarlıkların doğmasında bilimsel ve teknik gelişmelerin önemi kabul edilir. Bilimsel ve teknik gelişmelerle insan; doğa, çevre, madde ve malzemeye egemen olmayı, böylece yaşam koşullarını iyileştirmeyi başarır. Bu süreçte insanlık tarihi içinde ve insanla birlikte yolculuk yapan kültürel bir miras olarak sanat da biçimlenir. Öyle ki; görsel mirasıyla günümüze yansıyan kendi geleneklerini oluşturur sanat. Yine de insan bu gelenekleri; coğrafya ve diğer koşullara göre değiştirir. Çünkü zamanla birlikte ve zaman içinde kendisi de değişir insanın. Değişime direnip, çağın yaşamsal koşullarını reddeden toplumlarda “sanatın içine tükürenlerin” takvimi de bitiverir bir gün.
Yaşadığımız çağa bakalım, takvimler bize nice kolaylıklar sağlamaktadır, karşılığını kimi değişik acılarla ödeyerek pek çok şey öğrendi insan. Oportünist, kopyacı, kaypak ve “benim için fark etmezci” ucuz tavır sergileyenler, bedel ödemeden pervasızca kendilerini güçlü görenlerdir. Ki bunların değerleri Çin işi parçalanmış kumaş desenli imitasyon resimleri kadardır. Kendilerine; büyüklü küçüklü asılacak bir duvar mutlaka buluverirler!
İnsanlığın ilerlemesini, insanla anlam kazanan zamanı, takvimi kimse durduramamıştır. Ne savaşlar, ne intiharlar ne de sosyal ve ekonomik şiddet durdurabilmiştir zamanı.
İnsan tarihi boyunca, değişikliklere, yeniliklere karşı çıkışlar hep olagelmiştir. Ancak, zamanın geriye doğru işlemesini beklemek (bilim-kurgu filmleri dışında) mantığa göre bir iş değildir. Hele uygarlıkların beşiği Akdeniz’in doğu çanağında kayıtlara geçmiş pek çok güç mensubu takvimin sayfalarıyla beraber yitip giderken.
Takvimli ve sanatla yakın kalın!