Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:41
Değerli okuyucular, size bu hafta kırkbirinci makalem ile merhaba diyeceğim! Hani kırkbir kere maşallah derler ya, işte öyle üstüme alınacağım bir durum! Aynı zamanda kendi dünyamda hoş bir aksiseda bulacak selama dönüşür ümidini de taşıyorum bu merhabanın. Yakından Sanat’ı yazmaya başladığım günden beri kesintisiz, ısrarla ve kararlılıkla bugüne geldim. Nedir rakam diye sorduğumda üstatlara “eh kırk tamamdır” diye güldüler… Buna ayak uydurarak; çok sıkıntı da yaşamadan, özveriler cebimde, öyle keyifle yazdım...
Bir baktım; “bu haftaki makale de bitmeli, işer yolunda gitmeli; derken kırk bir hafta olmuş... Tam iki yıl önce Ankara’dan gelirken kendime uzun ve kısa vadeli hedefler koymuştum. Günlüğümden analiz ettiğimde; “yazmak” bu hedefler arasında gerçekleştirilebilecek nerede ise en zor olanı. Diğerlerinin gerçekleşme olasılığı daha “mümkün” görünüyor. Elbette benim kontrolümde olan hedeflerden söz ediyorum. Başkası, ya da başkalarıyla ilintili hedeflerde olasılık hesapları, dâhil olan kadar çarpanlı sonuç vereceği için, oraları fazla kurcalamadan yoluma devam edeyim. Bu bağlamda; pek çok konudaki düşüncemi, tarihe not düşecek “formata” getirip, Yakından Sanat sayfasında yazarak var kıldım!
Bu haftaki yazı için hazırlık çalışmaları yaparken bir gazetede yayınlanmış “sanat mutlu ediyor” haberi ilgimi çekti. Yaşamıma renk katan, çevremdeki eş dost ile sohbetlerimde; gazete yazılarım gündeme geldiğinde “yazdıkça mutlu oluyorum” diye ifade ederim duygularımı. Bugün de bir hekim arkadaşımla, sıcaktan şikayet etmeden kahve içip sohbetlerken, benzer bir konuşma geçti aramızda. O da bana sağolsun tıbbi bilgilerini anlayabileceğim bir dile dönüştürüp açıklamalar yaptı. Hem arkadaşım, hem uzman! Yazılarımdan da hatırlanacağı üzere, profesyonel alan ayrışmalarına duyduğum saygı nedeniyle uzman görüşü benim için “ayrıca” değerlidir. Bu yüzden de dikkatle dinledim arkadaşımı: Melatonin, serotonin ve endorfin adı verilen bazı hormonlar insanın mutlu olmasını sağlıyor ya da, mutlu olmalarına zemin hazırlıyormuş. Vücutta bu hormonların salgılanmasını artıracak yiyecek, içecek tüketimi yanı sıra, bazı sosyal başarılar da kimyasal olarak bu peptit yapıdaki hormonların salgılanmasını tetiklermiş. Çikolata, keyif kahvesi, cinsel aktivite vb. gibi tetikleyicilere ben, bunlara yazılarımı da ekliyorum! Çünkü yazılarımı yayınlanmış halde gördüğümde benzer ve artı bir etkiyle karşılaştığımı itiraf edebilirim. Birikimleri bir yana bırakırsak, bir haftalık üretim sürecinin, çabanın sonundaki heyecan! Tevekkeli değil! Melatonin, serotonin ve endorfin; “mutluluk hormonları” olarak da anılırlarmış. Bilgiyi uzmanından pekiştirmek ne güzel! Kestirme bir çıkarımla evet, yazmak beni “mutlu” ediyor.
Bir sütunluk köşe ile başlayıp, uzun bir zamandır tam sayfa ile devam eden haftalık yayın olanağını edinmemde katkısı olan ve bu nedenle teşekkür etmem gereken insanlara buradan, mutluluk arayışlarını sonlandırıp vefa duygularımı iletmek isterim. Kültüründe vefa duygusu var olan bir toplumun bireyi olarak “bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” sözünün boşa kullanıldığını sanmam!
Kıbrıs Postası yeniden basılı hayata geçme aşamasında iken; Polat Alper ve Rasih Reşat ile gazetenin tasarımı için YDÜ Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesinden Öğr.Gör. Gökhan Okur’un kapısını çaldıklarında tanıştım. Yanlarında YDÜ Hastanesi Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Savaşan vardı. Daha öncesinden gazete ve dergilere yazma deneyimim olduğu için yeniden ve neden olmasın diye düşündüm… YDÜ Mütevelli Heyeti Başkanı Doç.Dr. İrfan S. Günsel’in desteğini de alarak Yakından Sanat köşesine can verdim.
Dün sosyal medyada gezerken İrfan Suat Günsel profilinde; “Dünya aya çıktı bizim ayağımızda prangalar” paylaşımı; bu kültür ya da, coğrafya insanının sıklıkla karşılaşabileceği durumun, yeniden ve güzel bir tespitiydi aslında. Net, kısa ve öz bir ifade!
YDÜ adına ise; konuyla ilgili basınla ilişkileri yürüten ve basın toplantısını da yöneten Ahmet Savaşan’ın; üstlendiği görev ve sorumluluğu, hakkıyla ve kendine yakıştığı şekliyle yerine getirdiği kanaatindeyim. YDÜ Hastanesi Başhekimi Dr. Sevim Erkmen’in gayretleri de takdire şayan. Umarım; insan için yola çıkılan; küçük bir emek ve küçük bir ümit dahi heba olmaz.
Geçen kırkbir hafta içinde zaman zaman “siyasi” dokunmalarım da olmuştur. Ancak yukarıdaki konu kapsamında soruna müdahil beyanlar arasından basına yansıyan “Özel Bir Kurum Devletin Üstünde Olamaz” başlığının; söyleyen ve retoriği açısından özellikle ilgimi çektiğini yazmak isterim!
Yine de “ilgimi çeken” beyanatla bağlantılandırmayacağım ancak; sorunların kaynağı olarak, tüm elemanlarıyla “kültürü” işaret etmek çözüm olmayacaktır. Hele de, fırsat buldukça sisteme yüklenmek, kaderci toplumlarda yetişmiş bireylerin farkında olmadan sığındıkları limandır. Bu, özellikle olumsuzlukta, işin esasından kaçmanın veya aklanmaya çalışmanın da en kestirme yoludur! Yakın tarih bunun ve sorumluluğu paylaşmayıp “gidenlerin” örnekleriyle doludur. Yeni bir ivme için; toplum bilimcilerin yapacakları araştırmalar; durum tespitinden öteye geçtiğinde ancak yarar sağlayabilir. Bilimsel çözüm önerilerinin ortaya çıkarılmasında ve bunların toplumla paylaşılıp uygulanmasında; seçilmiş ya da atanmışlara çok farklı sorumluluklar düşecektir. Geleceği kurmak günlük ya da kısa dönemlik bir sorun değildir. Devlet ve kurumları; kamusal hizmet sunmaları açısından hele de eğitim kurumları, geleceğin ta kendisidir!
Yazıyı bağlamak için; bilim insanlarının tespit ettiği gerçeğe yeniden dönersek: Sanat mutlu ediyor! Bilim insanları tarafından; 2004 ile 2012 arasında, yedi ülkede yürütülen çalışmalara göre; insanların sanat eserlerini izlerken ve onlar hakkında yorum yaparken, beynin performansının arttığı ve yine beyin tarafından bireyin zevk aldığını gösteren hormonlar salgıladığı saptanır. Başka bir kaynakta ise; beynin görsel, hafıza, duygu ve zevk alma kısımlarını etkin hâle getiren sanat için uzmanlar şu ifadeyi kullanıyor: “İnsan beyni sanatı takdir etmek için çok uygun. Bu doğal ve biyolojik bir süreç.”
Keyifle yazdığım bu nedenleymiş!
Kırkbirinci yazıya sonuç: kendinizi takdir edin, sağlıklı, huzurlu ve kaliteli yaşamı seçin, eğitim alın, sanatla kalın…
Değerli okuyucular, size bu hafta kırkbirinci makalem ile merhaba diyeceğim! Hani kırkbir kere maşallah derler ya, işte öyle üstüme alınacağım bir durum! Aynı zamanda kendi dünyamda hoş bir aksiseda bulacak selama dönüşür ümidini de taşıyorum bu merhabanın. Yakından Sanat’ı yazmaya başladığım günden beri kesintisiz, ısrarla ve kararlılıkla bugüne geldim. Nedir rakam diye sorduğumda üstatlara “eh kırk tamamdır” diye güldüler… Buna ayak uydurarak; çok sıkıntı da yaşamadan, özveriler cebimde, öyle keyifle yazdım...
Bir baktım; “bu haftaki makale de bitmeli, işer yolunda gitmeli; derken kırk bir hafta olmuş... Tam iki yıl önce Ankara’dan gelirken kendime uzun ve kısa vadeli hedefler koymuştum. Günlüğümden analiz ettiğimde; “yazmak” bu hedefler arasında gerçekleştirilebilecek nerede ise en zor olanı. Diğerlerinin gerçekleşme olasılığı daha “mümkün” görünüyor. Elbette benim kontrolümde olan hedeflerden söz ediyorum. Başkası, ya da başkalarıyla ilintili hedeflerde olasılık hesapları, dâhil olan kadar çarpanlı sonuç vereceği için, oraları fazla kurcalamadan yoluma devam edeyim. Bu bağlamda; pek çok konudaki düşüncemi, tarihe not düşecek “formata” getirip, Yakından Sanat sayfasında yazarak var kıldım!
Bu haftaki yazı için hazırlık çalışmaları yaparken bir gazetede yayınlanmış “sanat mutlu ediyor” haberi ilgimi çekti. Yaşamıma renk katan, çevremdeki eş dost ile sohbetlerimde; gazete yazılarım gündeme geldiğinde “yazdıkça mutlu oluyorum” diye ifade ederim duygularımı. Bugün de bir hekim arkadaşımla, sıcaktan şikayet etmeden kahve içip sohbetlerken, benzer bir konuşma geçti aramızda. O da bana sağolsun tıbbi bilgilerini anlayabileceğim bir dile dönüştürüp açıklamalar yaptı. Hem arkadaşım, hem uzman! Yazılarımdan da hatırlanacağı üzere, profesyonel alan ayrışmalarına duyduğum saygı nedeniyle uzman görüşü benim için “ayrıca” değerlidir. Bu yüzden de dikkatle dinledim arkadaşımı: Melatonin, serotonin ve endorfin adı verilen bazı hormonlar insanın mutlu olmasını sağlıyor ya da, mutlu olmalarına zemin hazırlıyormuş. Vücutta bu hormonların salgılanmasını artıracak yiyecek, içecek tüketimi yanı sıra, bazı sosyal başarılar da kimyasal olarak bu peptit yapıdaki hormonların salgılanmasını tetiklermiş. Çikolata, keyif kahvesi, cinsel aktivite vb. gibi tetikleyicilere ben, bunlara yazılarımı da ekliyorum! Çünkü yazılarımı yayınlanmış halde gördüğümde benzer ve artı bir etkiyle karşılaştığımı itiraf edebilirim. Birikimleri bir yana bırakırsak, bir haftalık üretim sürecinin, çabanın sonundaki heyecan! Tevekkeli değil! Melatonin, serotonin ve endorfin; “mutluluk hormonları” olarak da anılırlarmış. Bilgiyi uzmanından pekiştirmek ne güzel! Kestirme bir çıkarımla evet, yazmak beni “mutlu” ediyor.
Bir sütunluk köşe ile başlayıp, uzun bir zamandır tam sayfa ile devam eden haftalık yayın olanağını edinmemde katkısı olan ve bu nedenle teşekkür etmem gereken insanlara buradan, mutluluk arayışlarını sonlandırıp vefa duygularımı iletmek isterim. Kültüründe vefa duygusu var olan bir toplumun bireyi olarak “bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” sözünün boşa kullanıldığını sanmam!
Kıbrıs Postası yeniden basılı hayata geçme aşamasında iken; Polat Alper ve Rasih Reşat ile gazetenin tasarımı için YDÜ Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesinden Öğr.Gör. Gökhan Okur’un kapısını çaldıklarında tanıştım. Yanlarında YDÜ Hastanesi Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Savaşan vardı. Daha öncesinden gazete ve dergilere yazma deneyimim olduğu için yeniden ve neden olmasın diye düşündüm… YDÜ Mütevelli Heyeti Başkanı Doç.Dr. İrfan S. Günsel’in desteğini de alarak Yakından Sanat köşesine can verdim.
Dün sosyal medyada gezerken İrfan Suat Günsel profilinde; “Dünya aya çıktı bizim ayağımızda prangalar” paylaşımı; bu kültür ya da, coğrafya insanının sıklıkla karşılaşabileceği durumun, yeniden ve güzel bir tespitiydi aslında. Net, kısa ve öz bir ifade!
YDÜ adına ise; konuyla ilgili basınla ilişkileri yürüten ve basın toplantısını da yöneten Ahmet Savaşan’ın; üstlendiği görev ve sorumluluğu, hakkıyla ve kendine yakıştığı şekliyle yerine getirdiği kanaatindeyim. YDÜ Hastanesi Başhekimi Dr. Sevim Erkmen’in gayretleri de takdire şayan. Umarım; insan için yola çıkılan; küçük bir emek ve küçük bir ümit dahi heba olmaz.
Geçen kırkbir hafta içinde zaman zaman “siyasi” dokunmalarım da olmuştur. Ancak yukarıdaki konu kapsamında soruna müdahil beyanlar arasından basına yansıyan “Özel Bir Kurum Devletin Üstünde Olamaz” başlığının; söyleyen ve retoriği açısından özellikle ilgimi çektiğini yazmak isterim!
Yine de “ilgimi çeken” beyanatla bağlantılandırmayacağım ancak; sorunların kaynağı olarak, tüm elemanlarıyla “kültürü” işaret etmek çözüm olmayacaktır. Hele de, fırsat buldukça sisteme yüklenmek, kaderci toplumlarda yetişmiş bireylerin farkında olmadan sığındıkları limandır. Bu, özellikle olumsuzlukta, işin esasından kaçmanın veya aklanmaya çalışmanın da en kestirme yoludur! Yakın tarih bunun ve sorumluluğu paylaşmayıp “gidenlerin” örnekleriyle doludur. Yeni bir ivme için; toplum bilimcilerin yapacakları araştırmalar; durum tespitinden öteye geçtiğinde ancak yarar sağlayabilir. Bilimsel çözüm önerilerinin ortaya çıkarılmasında ve bunların toplumla paylaşılıp uygulanmasında; seçilmiş ya da atanmışlara çok farklı sorumluluklar düşecektir. Geleceği kurmak günlük ya da kısa dönemlik bir sorun değildir. Devlet ve kurumları; kamusal hizmet sunmaları açısından hele de eğitim kurumları, geleceğin ta kendisidir!
Yazıyı bağlamak için; bilim insanlarının tespit ettiği gerçeğe yeniden dönersek: Sanat mutlu ediyor! Bilim insanları tarafından; 2004 ile 2012 arasında, yedi ülkede yürütülen çalışmalara göre; insanların sanat eserlerini izlerken ve onlar hakkında yorum yaparken, beynin performansının arttığı ve yine beyin tarafından bireyin zevk aldığını gösteren hormonlar salgıladığı saptanır. Başka bir kaynakta ise; beynin görsel, hafıza, duygu ve zevk alma kısımlarını etkin hâle getiren sanat için uzmanlar şu ifadeyi kullanıyor: “İnsan beyni sanatı takdir etmek için çok uygun. Bu doğal ve biyolojik bir süreç.”
Keyifle yazdığım bu nedenleymiş!
Kırkbirinci yazıya sonuç: kendinizi takdir edin, sağlıklı, huzurlu ve kaliteli yaşamı seçin, eğitim alın, sanatla kalın…