Saturday, January 9, 2016

Sıradaki, kağıt, okuyun

KIBRIS gazetesi, 2016-01-09, cumartesi, sayfa:28



İkibinonaltı’nın bu ilk haftasını nelerle doldurdu insanlar diye merak etmedim. Siyasal arenada istemeden haberdar olduğum gündeme, “gönderme” bile yapmayacağım.

Üniversiteler, deyip onlardan konu açalım mı diye sorsam bu cumartesi günü, Kıbrıs gazetesinin okuyucu profilinden herhalde yüzde yirmibeş evet cevabı alabiliriz. Geri kalan yüzde yetmişbeşi umursamazsak tepki çekeriz diye düşünüyorum.. Annan Planı’nda durum tam tersi miydi yoksa! Neyse; Akademik gündem yoğundu. Malum, akademik olarak güz dönemi sonu! Not girişleri, proje teslimleri, jüriler, izinler ve elbette yayın yapma gerekliliği…

Öyleyse bu hafta farklı bir şeyler yazmalı yeni yılın umudu ile... Güzel olan, gülümseten, aferin dedirten, insanca, uygarca davranışlar sergileyenleri ve öykülerini paylaşmak istedim bu hafta.

İlk öykü okyanus ötesinden geliyor; “mikrop, ağaç, insan” başlığı ile.  Ancak, hiç hoşuma gitmese, onaylamasam da; öykü ile paylaşılan yorumu aynen aktaracağım. “…Okuyacağınız durum memleketimizde olsa herhalde bir cinayet işlenir…”

İnanıyorum ki yazının sonunda hiç de öyle kötümser bir tablo olmadığını, bu memleketin de güzel insanları olduğunu hep birlikte göreceğiz.

Kahramanımızın kalemine dokunmadan okuyalım:

“İş ve eş gereği Teksas’ta yaşıyorum. Geçen hafta başımdan geçen ilginç ve gerçekten çok etkilendiğim olay, evime yakın bir postanede gerçekleşti.

Yeni yıl hediyesi olarak internet aracılığıyla satın aldığım kol saati paketten camı çatlamış çıkınca, vakit kaybetmeden derhal iade formunu doldurup soluğu postanede aldım. Postaneye girdiğimde 20-25 kişi kuyrukta hizmet bekliyordu.

Burada Noel de yaklaştığı için marketten bir ekmek bile alınsa mecburen onlarca insan arkasında sıraya dizilip normalden çok daha uzun süre beklemek zorunda kalınıyor. Hizmet eden sayısı sadece 2 kişi olunca, hele bir de hizmet edenler işinden, canından bezmiş bir suratla ve isteksizliğin yansıdığı süratle iş görünce bekleme süresi sabırları zorlayacak düzeye tırmanıyor.

Girdiğim kuyrukta arkama döndüğümde bir 30-35 kişinin daha geldiğini gördüm. “Neyse, en azından ortalardayım” diye sevinme payı çıkardım. Tam 40 dakika sonra sıra bana geldi. Paketi görevliye uzattım, “adresler üzerinde yazılı” dedim. “Paketi neden bantla kapatmadınız?” diye sordu.

Girişteki “Paket içeriğini görmek isteyebiliriz. Lütfen paketlerinizi açık bulundurunuz” uyarısını gösterdim. Sesini yükselterek sinirle “kapıda ne yazdığını iyi biliyorum. Derhal paketinizi bantlayın” dedi.  Sıradaki herkes artık bizi dinliyordu. Yanı başındaki bandı göstererek, “rica etsem verebilir misiniz?” dedim.

Yanıt yine aynı yüksek sesle geldi: “Hayır, o bant bana ait, müşteri kendi bandını kullanacak!”

“Yanımda bant yok, sizin bant için para ödesem...” dediğim an görevli hanım sesini daha da yükseltti.  Üç adım ötede, bir ayakkabı kutusu büyüklüğündeki, sadece paketleme servisleri için yapılmış 20 dolarlık bandı işaret ederek satın almamı istedi.  “15 santimetrelik kutu için bana o bandı aldırmanız size mantıklı geliyor mu?” diye sordum.  “Bandı al ve derhal sıranın sonuna geç!” diye bağırırken sinirden kıpkırmızı kesilmişti.  Aynı hışımla kuyruktaki bir sonraki kişiyi (“Sıradaki” anlamına gelen) “Next!” diye çağırdı.

İşte o an dondum kaldım... Çünkü sırada hiç kimse ilerlemedi. Sıranın başındaki beyefendi, “şu kutuyu derhal bantlayın ve hanımefendinin işini bitirin önce” dedi.

Görevli öfkeyle bağırıyordu:  “Anyone else... Next!”

30 kişi yerinden kıpırdamıyordu.  İkinci görevliye de gitmiyorlardı.  Hizmet durmuştu. Sıradan bir yaşlı bayan, “76 yaşındayım ve dizlerim ağrıyor, ama o bayanın paketini bantlayıp görevinizi yerine getirmediğiniz sürece buradan bir adım atmıyorum” dedi.

Görevli elimden paketi sinirle çekip kutuyu benim söylediğim postane bandıyla yapıştırdıktan sonra ödememi alana kadar karmakarışık duygularla kalakalmıştım. Neredeyse ağlamak üzereydim.  Sıraya dönüp “Thank you all” (Hepinize teşekkürler) diyebildim sadece...

Gülümseyerek el salladılar.

Dışarı çıkıp arabama oturunca kontağı çalıştırmadan bir süre park yerinde düşündüm.  Herkesin işi gücü var. Nasıl oldu da tek bir kişi “acelem var” diyerek sıranın önüne atlamadı?  Nasıl oldu da onca kişi bir kişiye yapılan haksızlık için tepki gösterdi? O sırada benden hemen sonraki yaşlı beyefendi işini tamamlamış, dışarı çıkmıştı. Arabama yaklaştı, pencereyi açtım.

Gülümseyerek kafamdan geçen soruları yanıtladı: “Size yapılan bu yanlış için üzgünüm. Doğada hayvanlar, ağaçlar ve hatta mikroplar birbirleriyle bağ içerisinde hareket ederken biz insanlar birbirimizden çok koptuk.  Yanlış, anında tespit edilerek sineye çekilmeden, derhal toplu olarak tepki gösterilmez ise‘normalleştirilir’.  O hizmet eden bayan bir dahaki sefere yanlış yaparken iki kez düşünecek.  Biz görevimizi yaptık.  Hadi size iyi seneler...”

İkinci öykü mekan olarak İstanbul’dan ve Dilek Üğüden’in kaleminden: http:// listelist.com/ kagit- toplayan-adam- dogum-gunu/ bağlantısından daha çok fotoğrafa da ulaşılabilinir!

“Yılbaşında ne yapalım’ stresi sona erdi; nihayet ardımızda bıraktık 2015’i.  Ve 31 Aralık günü, birbirimiz için güzel dileklerde bulunarak “arkamıza bile bakmadan” uğurladık çok da özlemeyeceğimiz eski yılı.  Her yıl olduğu gibi bu yıl da, sokak röportajları yapıldı bununla ilgili.  İnsanlara yeni yıldan beklentileri soruldu; eski yıla dair akıllarında kalanlar konuşuldu.   İşte bu sorunun yöneltildiği insanlardan biri, atık kağıt toplayıcısı Mehmet Kadir Karamanlı’ydı.  Ve o gün doğum günü olan Mehmet abi’nin yeni yıldan beklentisi, sadece kağıt çuvalını doldurmaktı.  O, kendisi için bunu dilese de başka insanlar için kendisine olduğundan çok daha fazla cömertti.

Sizler için konunun detaylarına aşağıda değindik. Mehmet abi’nin güzel yüreğinin, başka güzel yürekli insanları nasıl harekete geçirdiğine ise gelin hep birlikte bakalım.  Hatırlarsanız 2015’in son gününde, İstanbul sokaklarında kağıt toplayan Mehmet Kadir Karamanlı’nın yeni yıldan beklentilerinin yer aldığı bir video düşmüştü sosyal medyaya… Atık kağıt işçisi olan 59 yaşındaki Mehmet abimiz, “Benim için 2015 de, 2016 da aynı ama bizim gibi yaşamayan insanlara daha güzel geçer inşallah yeni yıl” demiş, hepimizin içini buruk bırakmıştı bu cümlesiyle.  Ve “çuvalı doldurabilirsem bugün benim doğum günüm” diyerek ısrarla bugünün doğum günü olduğunu söylüyordu.  İşte bunun üzerine “İstanbul’da Yapılacak 999 Şey” isimli Facebook grubu “Kağıt Toplayan Adama Doğum Günü Hediyesi Ver” adında bir etkinlik oluşturdu…

Sonra, bu güzel yürekli adamın saat 12’ye kadar kağıt topladığını, bir internet kafenin temizliğini yaptığını ve o kafede gecelediğini öğrendiler ve bunun bilgisini sayfalarında paylaştılar.

Bunun üzerine birkaç geniş yürekli insan bir araya gelerek Mehmet abi’yi buldular.  Ona hediyeler alıp pastasını keserek doğum gününü kutladılar… Ve Mehmet abi “ben bugün ikinci kez doğdum” diyerek anlattı sevincini… Biz de bu güzel duyguları Mehmet abi’ye yaşatan genç arkadaşlarımızı gönülden tebrik ediyoruz ve yeni yılın daima böyle güzel yürekli insanlarla geçmesini diliyoruz…”

Bu haftaki yazımı keyifle bitirmek üzere idim ki, yine sosyal medyada paylaşılan bir fotoğraf dikkatimi çekti.  Malum dönem sonu, öğrenciler…  D.4’deki komşuları öğrencilere; “faturalarınızı da öderim, erzak da bırakacağım…” diyor! “Siz okuyun e mi!”

Sonuç: Tamam kabul, öykülerin üçünde de sanatın adı yok… Ancak üç öykü de insanın ruhunu okşuyor.  Öyleyse hatırlamakta yarar var; sanat da insanın ruhuna hitap eder!

İkibinonaltıda ya yüreğiniz sizi takip etsin ya da siz yüreğinizi. Her durumda sanata yakın kalmanız dileğimle…