Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:90
Cuma sabahı okula giderken içimde bir kıpırtı vardı. Az uyumuş, erken kalkmış olmama rağmen keyifliydim. Bir arkadaşım eşlik etmişti parktan merdivenlere kadar! Ardından hocalarla, orta şeker sabah CON kahvesi de iyi gelmişti, ancak zaman dar.
Masamın üstünde birkaç posta, birinde iki kitap var…
Kışlık Kitap (Naftalinli Dolaptan Öyküler), Ödül Evren Tongür.
Aaa, bu bizim Ödül’ün kitabı, yayınlandığında sosyal medyada paylaşmıştı, hatırladım. Hacettepe, Güzel Sanatlar, Grafik Bölümü’nün dördüncü mezunlarından Ödül… Ben orada ders verirken, Cemal’le aynı sınıfta idiler. Bağlantımız hiç kopmadı, vefalı, saygılı insanlar. Bir de kendileriyle barışık!
Kapağını açtım kitabın, adıma imzalanmış. İçimdeki kıpırtı karşılığını buldu. Hemen, büyük bir merakla karıştırdım sayfaları. Her sayfada şiir tadında bir öykü, her öyküde bir şiir, bir dünya var. Sözcükler böyle mi güzel dizilir, benzetmeler böyle mi becerikli yapılır, kalem böyle mi kullanılır… “Çekmeceleri” karıştırdıkça, keyifle okudum, okudum.
Akşam Cemal’i aradım. “Ödül “aileme” diye yazmış ama dedesine yazdığı şiir gözlerimi buğuladı, kızlarının da kitaba yorumlarını yazmış, sen nerdesin” dedim. Kitabı; Cemal’in yayın koordinatörlüğü yaptığı İNOVA Yayıncılık (www.inovatasarım.com) basmış. “Benim Ödül’üm o” dedi! Ödül ile konuştum sonra. Gururla iznini istedim. Şimdi sayfamda teşekkür ve gururla paylaşacağım iki öyküsünü.
İlk öykü; 144 sayfalık kitabın 74. sayfasında yer alıyor; zaman ile sorunu olup da yazacakları konuya karar sıkıntısı çekenlerin durumunu çok güzel anlatıyor:
“Kafamın içinde sabırsız sözcükler
dönüp duruyor.
İtiyorlar, öne çıkmak istiyorlar,
kiminde birkaçı birlikte çıkıyor ama
uzak-yakın tanımıyorlar birbirlerini.
Birleştirmek, sıralamak, sayfalara yerleştirmek
istiyorum da dinleyen kim.
Hatta bazen öyle yaygaracı oluyorlar ki
kimi gözümden, kimi kulağımdan fışkırıyor
ve kendi istediği satıra oturuveriyor.
“orası yerin değil” diyorum, yok.
Sonra aklımdaki klasörler ayaklanıyor ve
bakıyorum bir anda pek çoğu üst üste açılıvermiş. Yığın olmuş.
Ondan ona ondan ona geçmiş, yerinde duramayan,
deli-akışkan sözcükler. Yakalayamıyorum.
Belki çivi gibi soğuk bir denize atlasam, kaçışacaklar.
Ama ardından belki akşam olacak, bir iki anı geçecek uzaklardan,
bir de küçük kadeh koyacaksın yanına ve bir plak dönecek ağırdan…”
Bir arkadaşım “disiplin” dedi. “Ara vermeden, başladığınızdan beri ve kararlılıkla yazıyorsunuz.” Bu hafta 90. yazım olacak bu okuduğunuz, ewd. Dalya’ya 10 kaldı! Ödül’ün yukarıdaki öyküsünü 90 kere yaşadım! Devamında dedesine yazdığı, yüreğimi buğulayan öyküyü paylaşmak isterdim ama; kitabın 139. sayfasında yer alan öyküsünü, yine Ödül’ün izniyle ve keyifle paylaşıyorum:
Başkalarının uykularının en derin saatleriydi artık.
Başka uykuların düşleri gidip gelmekteydi.
Alnını cama dayadı, nefesiyle buharlı bir alan yaptı,
üzerine eliyle çizgiler çizdi.
Çizgilerin arasından dışarıyı görmeye çalıştı.
Az önce –istemsiz- izlediği belirsiz yüz,
açık pencereden ona bakıyordu.
Gerçekleşmiş, renklenmiş belki biraz da
gülümsüyordu.
Göz göze geldiler, gecedeki yalnızlıkları söndü.
Şimdi onların kim olduklarını bilmeye gerek var mıydı?
(Çoğumuza camdan dışarıyı istemsiz izlettiren anlarda
-belki uykusuzluğumuzda-)
mor gecenin bir yerinden beliriveren,
öncesinin, gündüzlerinin,
nereden geldiğinin bir öneminin olmadığı,
daha önce hiç birbirini görmemiş
-ya da her gün görüp de görmemiş olan-
ama tam da zamanında yaşamına iliklenen,
-ve artık orada olan- kişilerden ikisiydi.
Daha önce neden karşılaşmamışlardı?
-Olabilirdi soru- ki onun da bir geç kalınmışlığı yoktu.
Her neyse…
Sokağın, yağmurun, ışığın ve
yüzlerin karşılaştığı anda
mutluluk geçmişti oradan
eteklerini savurarak.
…
Böylesi bir konudan sonra bağlantı kurması zor olsa da, Üniversite kapılarında bekleyen yüzbinlerce gencin “kaderinin ilan edildiği” ÖSYM-Lisans Yerleştirme Sınav sonuçlarının açıklandığı gündü Cuma günü. Bir hareket, bir heyecan basına yansıyan. Başaran’ın da Tıp Fakültesini kazandığı Yakın Doğu Üniversitesi KKTC’de en çok öğrencinin tercih ettiği üniversite olmuş. Sonuçlardan duyduğu memnuniyeti dile getiren YDÜ Mütevelli Heyeti Başkanı Doç.Dr. İrfan S. Günsel, “ülkesinde ilklerin üniversitesi ve dünyada öncü bir eğitim kurumu olan Yakın Doğu Üniversitesi’ne bu yıl ÖSYM ile yerleşen öğrenciler ile birlikte tüm dünyadan toplam 7500 yeni öğrencinin kayıt yapmasını beklediklerini” ifade etmiş.
Cuma günü yoğun geçti…
Öykünüz olsun, eğitim alın, sanata yakın kalın…
Cuma sabahı okula giderken içimde bir kıpırtı vardı. Az uyumuş, erken kalkmış olmama rağmen keyifliydim. Bir arkadaşım eşlik etmişti parktan merdivenlere kadar! Ardından hocalarla, orta şeker sabah CON kahvesi de iyi gelmişti, ancak zaman dar.
Masamın üstünde birkaç posta, birinde iki kitap var…
Kışlık Kitap (Naftalinli Dolaptan Öyküler), Ödül Evren Tongür.
Aaa, bu bizim Ödül’ün kitabı, yayınlandığında sosyal medyada paylaşmıştı, hatırladım. Hacettepe, Güzel Sanatlar, Grafik Bölümü’nün dördüncü mezunlarından Ödül… Ben orada ders verirken, Cemal’le aynı sınıfta idiler. Bağlantımız hiç kopmadı, vefalı, saygılı insanlar. Bir de kendileriyle barışık!
Kapağını açtım kitabın, adıma imzalanmış. İçimdeki kıpırtı karşılığını buldu. Hemen, büyük bir merakla karıştırdım sayfaları. Her sayfada şiir tadında bir öykü, her öyküde bir şiir, bir dünya var. Sözcükler böyle mi güzel dizilir, benzetmeler böyle mi becerikli yapılır, kalem böyle mi kullanılır… “Çekmeceleri” karıştırdıkça, keyifle okudum, okudum.
Akşam Cemal’i aradım. “Ödül “aileme” diye yazmış ama dedesine yazdığı şiir gözlerimi buğuladı, kızlarının da kitaba yorumlarını yazmış, sen nerdesin” dedim. Kitabı; Cemal’in yayın koordinatörlüğü yaptığı İNOVA Yayıncılık (www.inovatasarım.com) basmış. “Benim Ödül’üm o” dedi! Ödül ile konuştum sonra. Gururla iznini istedim. Şimdi sayfamda teşekkür ve gururla paylaşacağım iki öyküsünü.
İlk öykü; 144 sayfalık kitabın 74. sayfasında yer alıyor; zaman ile sorunu olup da yazacakları konuya karar sıkıntısı çekenlerin durumunu çok güzel anlatıyor:
“Kafamın içinde sabırsız sözcükler
dönüp duruyor.
İtiyorlar, öne çıkmak istiyorlar,
kiminde birkaçı birlikte çıkıyor ama
uzak-yakın tanımıyorlar birbirlerini.
Birleştirmek, sıralamak, sayfalara yerleştirmek
istiyorum da dinleyen kim.
Hatta bazen öyle yaygaracı oluyorlar ki
kimi gözümden, kimi kulağımdan fışkırıyor
ve kendi istediği satıra oturuveriyor.
“orası yerin değil” diyorum, yok.
Sonra aklımdaki klasörler ayaklanıyor ve
bakıyorum bir anda pek çoğu üst üste açılıvermiş. Yığın olmuş.
Ondan ona ondan ona geçmiş, yerinde duramayan,
deli-akışkan sözcükler. Yakalayamıyorum.
Belki çivi gibi soğuk bir denize atlasam, kaçışacaklar.
Ama ardından belki akşam olacak, bir iki anı geçecek uzaklardan,
bir de küçük kadeh koyacaksın yanına ve bir plak dönecek ağırdan…”
Bir arkadaşım “disiplin” dedi. “Ara vermeden, başladığınızdan beri ve kararlılıkla yazıyorsunuz.” Bu hafta 90. yazım olacak bu okuduğunuz, ewd. Dalya’ya 10 kaldı! Ödül’ün yukarıdaki öyküsünü 90 kere yaşadım! Devamında dedesine yazdığı, yüreğimi buğulayan öyküyü paylaşmak isterdim ama; kitabın 139. sayfasında yer alan öyküsünü, yine Ödül’ün izniyle ve keyifle paylaşıyorum:
Başkalarının uykularının en derin saatleriydi artık.
Başka uykuların düşleri gidip gelmekteydi.
Alnını cama dayadı, nefesiyle buharlı bir alan yaptı,
üzerine eliyle çizgiler çizdi.
Çizgilerin arasından dışarıyı görmeye çalıştı.
Az önce –istemsiz- izlediği belirsiz yüz,
açık pencereden ona bakıyordu.
Gerçekleşmiş, renklenmiş belki biraz da
gülümsüyordu.
Göz göze geldiler, gecedeki yalnızlıkları söndü.
Şimdi onların kim olduklarını bilmeye gerek var mıydı?
(Çoğumuza camdan dışarıyı istemsiz izlettiren anlarda
-belki uykusuzluğumuzda-)
mor gecenin bir yerinden beliriveren,
öncesinin, gündüzlerinin,
nereden geldiğinin bir öneminin olmadığı,
daha önce hiç birbirini görmemiş
-ya da her gün görüp de görmemiş olan-
ama tam da zamanında yaşamına iliklenen,
-ve artık orada olan- kişilerden ikisiydi.
Daha önce neden karşılaşmamışlardı?
-Olabilirdi soru- ki onun da bir geç kalınmışlığı yoktu.
Her neyse…
Sokağın, yağmurun, ışığın ve
yüzlerin karşılaştığı anda
mutluluk geçmişti oradan
eteklerini savurarak.
…
Böylesi bir konudan sonra bağlantı kurması zor olsa da, Üniversite kapılarında bekleyen yüzbinlerce gencin “kaderinin ilan edildiği” ÖSYM-Lisans Yerleştirme Sınav sonuçlarının açıklandığı gündü Cuma günü. Bir hareket, bir heyecan basına yansıyan. Başaran’ın da Tıp Fakültesini kazandığı Yakın Doğu Üniversitesi KKTC’de en çok öğrencinin tercih ettiği üniversite olmuş. Sonuçlardan duyduğu memnuniyeti dile getiren YDÜ Mütevelli Heyeti Başkanı Doç.Dr. İrfan S. Günsel, “ülkesinde ilklerin üniversitesi ve dünyada öncü bir eğitim kurumu olan Yakın Doğu Üniversitesi’ne bu yıl ÖSYM ile yerleşen öğrenciler ile birlikte tüm dünyadan toplam 7500 yeni öğrencinin kayıt yapmasını beklediklerini” ifade etmiş.
Cuma günü yoğun geçti…
Öykünüz olsun, eğitim alın, sanata yakın kalın…