Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:76
Elbette üstüme alınmadım ama, geçen haftaki yazımda sözünü ettiğim KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adayların seçim çalışmalarını yürüten-lerin sergiledikleri grafik tasarım açısından “zayıf” kampanyalara yönelik eleştirim, Lefkoşa’dan duyulmuş galiba! Yırtılmamış billboardlar daha okunur olmuş… Bir arkadaşım paylaşmıştı “seçimden sonra birlikte yaşayacağımızı unutmayalım” diye… Türkiye’deki durum için ise şöyle bir yorum yapasım var: YDÜ, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesini kurduğumdan beri, kimi doğrudan kimi dolaylı olarak akademik kadroda çalışmak için başvurular gelir bana. Son iki yıl içinde gelen başvuruların nedenlerinin başında “Türkiye’den kaçmak” önemli bir yer tutuyor. İşin ilginç tarafı, sosyal medyada bu yönde ve her alanı kapsayıcı yazıların artmakta olduğunu görmekten de, ülkem adına son derece üzüldüğümü belirtmek isterim.
Tuvalin ön yüzündeki resimde maalesef “sosyolojik olarak” karamsarlık var iken; geçelim diğer yüzüne: Geçen haftalarda yayınladığım akademisyenlere yönelik istatistiki bilgilerden sonra, bu gazetede yazmaya başladığım yetmiş altı haftadır ilk defa bugün “kendi sergimden” yazacak olmanın izninizle “keyfini” çıkarmaya çalışacağım. Sergi kişisel olduğu için çalışmalarımdaki rengin tahliline açık bir seyirde yürüyeceğim cümlelerimde. Çünkü ve onu gördüm ki; sanatla üst düzey bir akademisyen olarak uğraşmak ile, “öteki” olarak uğraşmak; iç içe geçmiş ve gerçek hayatta yerini almış iken; “sanatın gerekliliği, pür sanat, estetik kalite” gibi soru ve sorunların önemi “sizin için” ile tasnif ediliyorsa, size de, yaptıklarınızdan keyif almak kalıyor! Bu durum bir ikilem gibi görünüyor olabilir, ancak ve her zaman gerçek ile yüzleşmek “ağacı deviremeyen rüzgar onu daha güçlü kılar” sözüne uygun adım, “sizi” daha güçlü kılacaktır!
…
Sergime ilişkin yazı yazmayı planlarken “insan neden sergi açar” diye sordum kendi kendime. İnternette araştırma yaptım, bir sürü konuya ilişkin nedenlerin cevabı var ancak, “neden sergi açar” için bir cevap bulamadım. Ben bir akademisyen olduğuma göre, komisyonunda üyelik de yaptığım Doçentlik güncel kriterlerine bakma gereği duydum. Bir akademisyenin gireceği en üst düzey “sınav” olduğu için YÖK Doçentlik Sınav Yönetmeliğine ulaştım: http://www.uak.gov.tr /temelalan /A_tablo4_130415. pdf
“Madde 4: 2- c) Doktora, tıpta veya diş hekimliğinde uzmanlık veya sanatta yeterlik derecesi iktisap edildikten sonra, doçentlik başvurusunda bulunulacak bilim alanında öngörülen asgarî kriterlere uygun özgün bilimsel yayın ve diğer çalışmaların yapılmış olması, şarttır. Bunun yanı sıra aşağıdaki koşullar aranır” diyor.
“Başvurulan doçentlik alanı ile ilgili ve adayın yaptığı lisansüstü çalışma(lar)dan üretilmemiş olmak koşuluyla aşağıdaki maddelerin yerine getirilmesi zorunludur: 1) Özgün sanat eserleri, tasarımlar ya da yorum çalışmalarıyla en az iki kişisel etkinlikte (sergi, bienal, gösteri, dinleti, festival, gösterim) bulunmak, 2) Özgün sanat eserleri, tasarımlar ya da yorum çalışmalarıyla karma ortak etkinliklere (sergi, bienal, gösteri, dinleti, festival, gösterim) katılmak, 3) Sempozyum, festival, workshop, bienal gibi etkinliklere eserleriyle katılmak, 4) Bir kitap veya en az iki makale yayımlamak, 5) Sempozyum, kongre ve panel gibi bilimsel/sanatsal bir toplantıya bildiri ile katılmak.”
Pek çok üniversite; bu kriterlerin üstüne “Bilimsel ve Sanatsal Faaliyetleri ve Katılım Desteği Uygulama İlkeleri” toplamlı bazı maddeler daha ekleyip, kendi kadrolanmasını “güçlendirmeye” çalışarak “ranking” listelerine girmek için yarışıyor. Sonuçta akademisyenlerin takdir ve teşvikini de düşününce “yarış” idare eden ve idare edilen açışından, karşılıklı olarak daha da mantıklı, verimli ve keyifli bir hal alıyor. Ancak bazı üniversitelerde “sanat” sadece ilke başlıkları içinde geçiyor, içeriğinde, yukarıdaki kriterlerin esemesi okunmuyor. Doğal olarak da alan dışından; sanatı, evinin salonundaki evlilik fotoğrafından ibaret sanan kişilerin, en azından “bir akademisyenin başka alanlara saygı göstermesi gerekir” ilkesinden ve sanattan bir haber bu kişilerin, “sanatı değerlendirmeleri” mümkün değildir. Bu tür insanların sadece sanata değil, kurumlarına da zarar verdiği/vereceği açıktır. Nokta.
Yakın Doğu Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesinin kuruluşuna, HÜ. Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürlüğüm sırasında Lefkoşa HP Galeride (Sayın Özhan Özyürek’in girişimleri ile) açtığımız “ortak” sergi vesilelerden biri olmuştu. Onlarca ortak sergi açtık devamında. Kore’dekini en öne alarak, kişisel sergilerim de oldu… Sonuncusu ‘Renkli Açılımlar’…
Almanya’nın en önemli üniversite kentlerinden biri olan Marburg’da ‘Renkli Açılımlar’ adlı 19. kişisel sergimi, eşim Yükselen Akyüz’ün girişimleri ile açtım. Sergi; Dr. Robert Würdinger’in kendi koleksiyonunu da sergilediği binasında 15 Nisan 2015 günü açıldı.
Hatırlatmakta yarar var: Türk sanatçı, Ulusal Plastik Sanatlar Derneği Başkanı Bedri Baykam, International Associations of Art (Uluslararası Sanat Derneği)'nin Nisan 2011'de Guadalajara /Mexico'da düzenlenen Dünya Genel Kurulu'na,Türkiye temsilcisi olarak katılır. Baykam, toplantıda Leonardo da Vinci'nin doğum günü olan 15 Nisan'ın Dünya Sanat Günü olarak kutlanmasını önerir. Bu öneri; çoğunluk oyu alarak, her yıl 15 Nisan tarihinin World Art Day (Dünya Sanat Günü) olarak kutlanması kararına dönüşür ve dünyaya ilan edilir.
Dr. Robert Würdinger sergimi işte böylesi özel bir günde açtı, kendisine ve eşime müteşekkirim.
Buradan sözü artık başkalarına vereyim: “Akyüz ‘Renkli Açılımlar’ adlı 19. kişisel sergisinde doğadaki görsel düzen, uyum ve dinginliğe yeniden uzanıyor. Her çalışması bizi başka bir duygu ortamına çekiyor. Sadeliğine rağmen güçlü renk kontrastlarıyla doğanın bütün güzelliğini, “Renkli Açılımlar” serisinde öne çıkardığı ‘rengin formu, dokusu, öyküsü’ çalışmalarında yeniden ve kavram kargaşalarının arkasına saklanmadan simgeleştiriyor. Simgeler de kendilerini anlatıyor. “Dünyanın her yerinde insana anlayacağı dille konuşmak en iyisidir” diyor. Dijital ortamda piksel düzeyinde teknik olasılıkları kontrol ederken formu yeniden açan sanatçı, doğal olanı ve renkleri yeniden masalsılaştırıyor. Yaşamdan alınmış karelerle yalın bir açılıma götürüyor bizleri. Ovada yollar, suda dallar ve martılar ile izleyicinin rahat nefes almasına hatta, kendi için yeni keşifler yapmasına açık kapılar bırakıyor” Dr. Dilek Şener’in kaleminden çalışmalarım için dizilenler.
Prof. Canan Atalay Aktuğ ise; “Türkiye’deki dijital sanatın öncü uygulayıcılarından olan Uğurcan Akyüz, doksanlı yıllarda İngiltere’de grafik alanında doktora çalışmaları sırasında yoğunlaştığı gündelik yaşamın anlık karelerinden süzdüklerini, kültürel imgelerle birleştirerek gerçeklik adına yeni bir sunum dili oluşturmuştur. Dijital ortamda piksel düzeyinde teknik olasılıkları kontrol ederken objeyi yeniden biçimlendiren sanatçı, doğal görünümleri dijital renk kurguları içinde yeniden şiirselleştiren sayısız çalışmaya imza atmıştır. Teknolojiyi kullanırken gerçeküstü bir anlayışla farklı zaman katmanlarını birbirine ekleyen Akyüz, gerçekçi sanat anlayışına sürpriz kurgular yapmıştır” diyor.
…
YDÜ, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Öğretim Elemanları sergisi Lefkoşa AKM’de yarın (20 Nisan 2015, 18:00) açılıyor. Ben de orada olacağım!
Eğitim alın, uzmanlık alanlarına saygı duyun, üretin, sanata yakın kalın…
Elbette üstüme alınmadım ama, geçen haftaki yazımda sözünü ettiğim KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adayların seçim çalışmalarını yürüten-lerin sergiledikleri grafik tasarım açısından “zayıf” kampanyalara yönelik eleştirim, Lefkoşa’dan duyulmuş galiba! Yırtılmamış billboardlar daha okunur olmuş… Bir arkadaşım paylaşmıştı “seçimden sonra birlikte yaşayacağımızı unutmayalım” diye… Türkiye’deki durum için ise şöyle bir yorum yapasım var: YDÜ, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesini kurduğumdan beri, kimi doğrudan kimi dolaylı olarak akademik kadroda çalışmak için başvurular gelir bana. Son iki yıl içinde gelen başvuruların nedenlerinin başında “Türkiye’den kaçmak” önemli bir yer tutuyor. İşin ilginç tarafı, sosyal medyada bu yönde ve her alanı kapsayıcı yazıların artmakta olduğunu görmekten de, ülkem adına son derece üzüldüğümü belirtmek isterim.
Tuvalin ön yüzündeki resimde maalesef “sosyolojik olarak” karamsarlık var iken; geçelim diğer yüzüne: Geçen haftalarda yayınladığım akademisyenlere yönelik istatistiki bilgilerden sonra, bu gazetede yazmaya başladığım yetmiş altı haftadır ilk defa bugün “kendi sergimden” yazacak olmanın izninizle “keyfini” çıkarmaya çalışacağım. Sergi kişisel olduğu için çalışmalarımdaki rengin tahliline açık bir seyirde yürüyeceğim cümlelerimde. Çünkü ve onu gördüm ki; sanatla üst düzey bir akademisyen olarak uğraşmak ile, “öteki” olarak uğraşmak; iç içe geçmiş ve gerçek hayatta yerini almış iken; “sanatın gerekliliği, pür sanat, estetik kalite” gibi soru ve sorunların önemi “sizin için” ile tasnif ediliyorsa, size de, yaptıklarınızdan keyif almak kalıyor! Bu durum bir ikilem gibi görünüyor olabilir, ancak ve her zaman gerçek ile yüzleşmek “ağacı deviremeyen rüzgar onu daha güçlü kılar” sözüne uygun adım, “sizi” daha güçlü kılacaktır!
…
Sergime ilişkin yazı yazmayı planlarken “insan neden sergi açar” diye sordum kendi kendime. İnternette araştırma yaptım, bir sürü konuya ilişkin nedenlerin cevabı var ancak, “neden sergi açar” için bir cevap bulamadım. Ben bir akademisyen olduğuma göre, komisyonunda üyelik de yaptığım Doçentlik güncel kriterlerine bakma gereği duydum. Bir akademisyenin gireceği en üst düzey “sınav” olduğu için YÖK Doçentlik Sınav Yönetmeliğine ulaştım: http://www.uak.gov.tr /temelalan /A_tablo4_130415. pdf
“Madde 4: 2- c) Doktora, tıpta veya diş hekimliğinde uzmanlık veya sanatta yeterlik derecesi iktisap edildikten sonra, doçentlik başvurusunda bulunulacak bilim alanında öngörülen asgarî kriterlere uygun özgün bilimsel yayın ve diğer çalışmaların yapılmış olması, şarttır. Bunun yanı sıra aşağıdaki koşullar aranır” diyor.
“Başvurulan doçentlik alanı ile ilgili ve adayın yaptığı lisansüstü çalışma(lar)dan üretilmemiş olmak koşuluyla aşağıdaki maddelerin yerine getirilmesi zorunludur: 1) Özgün sanat eserleri, tasarımlar ya da yorum çalışmalarıyla en az iki kişisel etkinlikte (sergi, bienal, gösteri, dinleti, festival, gösterim) bulunmak, 2) Özgün sanat eserleri, tasarımlar ya da yorum çalışmalarıyla karma ortak etkinliklere (sergi, bienal, gösteri, dinleti, festival, gösterim) katılmak, 3) Sempozyum, festival, workshop, bienal gibi etkinliklere eserleriyle katılmak, 4) Bir kitap veya en az iki makale yayımlamak, 5) Sempozyum, kongre ve panel gibi bilimsel/sanatsal bir toplantıya bildiri ile katılmak.”
Pek çok üniversite; bu kriterlerin üstüne “Bilimsel ve Sanatsal Faaliyetleri ve Katılım Desteği Uygulama İlkeleri” toplamlı bazı maddeler daha ekleyip, kendi kadrolanmasını “güçlendirmeye” çalışarak “ranking” listelerine girmek için yarışıyor. Sonuçta akademisyenlerin takdir ve teşvikini de düşününce “yarış” idare eden ve idare edilen açışından, karşılıklı olarak daha da mantıklı, verimli ve keyifli bir hal alıyor. Ancak bazı üniversitelerde “sanat” sadece ilke başlıkları içinde geçiyor, içeriğinde, yukarıdaki kriterlerin esemesi okunmuyor. Doğal olarak da alan dışından; sanatı, evinin salonundaki evlilik fotoğrafından ibaret sanan kişilerin, en azından “bir akademisyenin başka alanlara saygı göstermesi gerekir” ilkesinden ve sanattan bir haber bu kişilerin, “sanatı değerlendirmeleri” mümkün değildir. Bu tür insanların sadece sanata değil, kurumlarına da zarar verdiği/vereceği açıktır. Nokta.
Yakın Doğu Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesinin kuruluşuna, HÜ. Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürlüğüm sırasında Lefkoşa HP Galeride (Sayın Özhan Özyürek’in girişimleri ile) açtığımız “ortak” sergi vesilelerden biri olmuştu. Onlarca ortak sergi açtık devamında. Kore’dekini en öne alarak, kişisel sergilerim de oldu… Sonuncusu ‘Renkli Açılımlar’…
Almanya’nın en önemli üniversite kentlerinden biri olan Marburg’da ‘Renkli Açılımlar’ adlı 19. kişisel sergimi, eşim Yükselen Akyüz’ün girişimleri ile açtım. Sergi; Dr. Robert Würdinger’in kendi koleksiyonunu da sergilediği binasında 15 Nisan 2015 günü açıldı.
Hatırlatmakta yarar var: Türk sanatçı, Ulusal Plastik Sanatlar Derneği Başkanı Bedri Baykam, International Associations of Art (Uluslararası Sanat Derneği)'nin Nisan 2011'de Guadalajara /Mexico'da düzenlenen Dünya Genel Kurulu'na,Türkiye temsilcisi olarak katılır. Baykam, toplantıda Leonardo da Vinci'nin doğum günü olan 15 Nisan'ın Dünya Sanat Günü olarak kutlanmasını önerir. Bu öneri; çoğunluk oyu alarak, her yıl 15 Nisan tarihinin World Art Day (Dünya Sanat Günü) olarak kutlanması kararına dönüşür ve dünyaya ilan edilir.
Dr. Robert Würdinger sergimi işte böylesi özel bir günde açtı, kendisine ve eşime müteşekkirim.
Buradan sözü artık başkalarına vereyim: “Akyüz ‘Renkli Açılımlar’ adlı 19. kişisel sergisinde doğadaki görsel düzen, uyum ve dinginliğe yeniden uzanıyor. Her çalışması bizi başka bir duygu ortamına çekiyor. Sadeliğine rağmen güçlü renk kontrastlarıyla doğanın bütün güzelliğini, “Renkli Açılımlar” serisinde öne çıkardığı ‘rengin formu, dokusu, öyküsü’ çalışmalarında yeniden ve kavram kargaşalarının arkasına saklanmadan simgeleştiriyor. Simgeler de kendilerini anlatıyor. “Dünyanın her yerinde insana anlayacağı dille konuşmak en iyisidir” diyor. Dijital ortamda piksel düzeyinde teknik olasılıkları kontrol ederken formu yeniden açan sanatçı, doğal olanı ve renkleri yeniden masalsılaştırıyor. Yaşamdan alınmış karelerle yalın bir açılıma götürüyor bizleri. Ovada yollar, suda dallar ve martılar ile izleyicinin rahat nefes almasına hatta, kendi için yeni keşifler yapmasına açık kapılar bırakıyor” Dr. Dilek Şener’in kaleminden çalışmalarım için dizilenler.
Prof. Canan Atalay Aktuğ ise; “Türkiye’deki dijital sanatın öncü uygulayıcılarından olan Uğurcan Akyüz, doksanlı yıllarda İngiltere’de grafik alanında doktora çalışmaları sırasında yoğunlaştığı gündelik yaşamın anlık karelerinden süzdüklerini, kültürel imgelerle birleştirerek gerçeklik adına yeni bir sunum dili oluşturmuştur. Dijital ortamda piksel düzeyinde teknik olasılıkları kontrol ederken objeyi yeniden biçimlendiren sanatçı, doğal görünümleri dijital renk kurguları içinde yeniden şiirselleştiren sayısız çalışmaya imza atmıştır. Teknolojiyi kullanırken gerçeküstü bir anlayışla farklı zaman katmanlarını birbirine ekleyen Akyüz, gerçekçi sanat anlayışına sürpriz kurgular yapmıştır” diyor.
…
YDÜ, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Öğretim Elemanları sergisi Lefkoşa AKM’de yarın (20 Nisan 2015, 18:00) açılıyor. Ben de orada olacağım!
Eğitim alın, uzmanlık alanlarına saygı duyun, üretin, sanata yakın kalın…
No comments:
Post a Comment