KIBRIS gazetesi, 2016-07-16, Cumartesi, sayfa:33
Uzak coğrafyaların reklam kokan, iştah açıcı turizm yazılarını gazetelerden okudukça; yakında ama ırak kalmış yerlerin gündeme getirilmesinin, hatta bu sayfaya da taşınmasının gerekliliğine inancım heyecana dönüştü. Sanatla nasıl bir bağlantı kurabileceğimi pek düşünmeden öylece gittiğim gezdiğim gördüğüm yerlerden çektiğim fotoğrafları bu nedenle taramaya başladım. Çünkü yazmakta olduğum gazetenin hafta sonu ekinde değil de, yazım ana gazetede bir sayfada yayınlanacağı için kolaj yapmadığım sürece taş çatlasın üç fotoğraf yayınlama şansım vardır. En iyi olasılık: yayınlanacak bir fotoğraftır! Eleme bu nedenle gerekli idi!
Bu arada memleket nedir diye sordum sözlüğe: “Bir kimsenin doğup büyüdüğü yer, şehir, yurt” cevabı aradığıma en uygun olandı! Türkiye’nin okuma yazma oranı en yüksek, göç verme oranı da yine en yüksek illerinden bir tanesi olan Artvin’dir, kast ettiğim. Benim için, memleket diye coğrafi sınırları çizilmiş yer orasıdır!
Artvin, Türkiye'nin coğrafi olarak Doğu Karadeniz bölgesinde yer alan ve kıyıda iki ilçesi bulunan ilidir. İl, aynı zamandaTürkiye'nin Gürcistan'la olan sınırında yer alan kuzeydoğu köşesidir. Doğusunda Ardahan, güneyinde Erzurum ve batısında Rize illeri vardır.
Elbette turist olarak orayı görmek isteyecekler için daha çekici bilgilerin de verilmesi gerekir biliyorum. Bunun için de bir iki hikayeyi; dağların rüzgarını, derelerin sesini, yamaçta ağlayan kayayı, ıslık çalan ağacı, ya da konuşan kuşu, belki de bunların hepsini birlikte takaya doldurup çıkarmalı sahile Hopa’dan. İskelede bekleyenler arasında omzunda gitarı ile Kazım Koyuncu da olacaktır demeyeceğim. Ama onu hatırlayanların Çernobil faciasında oluşan radyasyon bulutlarının Kafkaslara çarpıp kıyı şeridine çöktüğünü çıplak gözle görenler, televizyon ekranlarındaki animasyonda bulutların daha kıyıya varmadan “hikmetli” bir şekilde yok olduğunu hatırlayacaklardır. Ekranlarda “bakın çayı ben içiyorum bir şey olmuyor” diyen muhteremin adını büyük bir olasılıkla hatırlamayacaklardır.
Nazım’ın yattığı maphushane, bahçesinde incir ağacı...
Hopa’ya 35 km uzaklıkta bulunan Batum Havalimanı; Gürcistan’la yapılan anlaşma gereği pasaport olmadan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları tarafından kullanılabilmektedir. Buradan İstanbul ve Ankara'ya uçuşlar vardır. Trabzon Havalimanı ise kente 150 km uzaklıktadır.
Hopa'nın ana karayolu bağlantısı Karadeniz sahil yoludur. Sarp Sınır Kapısı'na 20 km, Arhavi'ye 11 km, Borçka'ya 36 km, Artvin’e 70 km ve Rize'ye 92 km uzaklıktadır.
Hopa’ya varmadan Artvin’e varılmaz bilgisi ve biraz da torpil ile yazılan bu satırların sahibi; işte tam da oralı!
Bölge; coğrafi ve kültürel yapısıyla Anadolu'nun diğer bölgelerinden keskin çizgilerle ayrılır. Yüzey şekilleri çok engebelidir. İklimde çeşitlilik, demografik yapıda zenginlik vardır. Bir gün “iklim ve coğrafi koşulların insan davranışları üzerindeki etkisi” konulu bir yazı da kaleme almak isterim.
Artvin, boğalarıyla meşhur bir il olduğu için kentin simgesi de boğadır. Her yıl Geleneksel Boğa Güreşleri Festivali yapılır, Kafkasör festivali bunların içinde en ünlüsüdür. Boğa gibi dirençli Artvin halkı “şiçturma madenuna” diyerek doğayı korumaya devam ediyor olduğu için, henüz il topraklarının %55’inin ormanlık alanlarla kaplı kalabildiğini de belirtmekte yarar var.
Oraya gidecekler için bir Kızılderili atasözü daha albenili olabilirdi belki ama, ben doğrudan söyleyeyim: Ormanlar giderse insanlar da gider!
Önemli bir ziyaret nedeni olarak şu da gösterilebilinir; Artvin doğal parklarıyla ünlüdür. Şavşat ilçesindeki Sahara Millî Parkı içerisinde bulunan Şavşat-Karagöl ve Borçka-Karagöl fazlasıyla görülmeye değerdir.
Yeşilin insan gözüyle algılanabilen her tonunun öylece dağın yamaçlarına yayıldığı bir ortamda, anlatılacak hikayelere fotolar getirmek için sisten önce, ya da sisten hızlı hareket etmek gerekir. (Borçka-Karagöl’de, ilk defa gitmeme rağmen, biraz da şansla bunu başardım!)
Borçka-Karagöl, orman denizi içerisinde kapkara görünümlü, alabalığı, buz gibi soğuk suyu ve eşsiz manzarası ile önemli bir kamp yeridir. Bölge; alabalık, ayı, domuz, çakal, tilki, kurt, dağ keçisi, vaşak vb. açısından da zengin bir potansiyele sahiptir.
Benzer potansiyel, dağcılar için de sözkonusudur: Karçal dağları (3400 m), eşsiz güzellikteki manzaraları, buzulları, buzul devrinden kalma irili ufaklı gölleri, buzulların erimesinden doğan dereleri, tarihi kemer köprüleri ve yaylaları ile bölge, onlar için de cennet sayılabilir!
Şöylesi bir bilgi de; uzak coğrafyalardaki “uniqe” meraklısı olanlara gelsin: Borçka’nın Camili yöresi Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü tarafından “biyosfer rezerv alanı” olarak belirlenen Türkiye'deki tek bölgedir ve bir dünya mirası olarak görülmektedir.
Gidecekleri ne kadar ilgilendirir bilemem ama şunu da ayrıca belirteyim: Artvin yöresi halk oyunlarında Artvin Barı’nın adı; Atatürk'e ithafen Atabarı olarak değiştirilmiştir. Atabarı ise kuşkusuz Artvin ile özdeşleşmiştir.
Memleketim benim!
Haydi kalkın Hopa’ya Artvin’e gidelim demeden önce bölgedeki dağların yamaçlarında; kışın yapraklarını döken, kızılağaç, kestane, gürgen, kayın ve meşe ağaçlarından oluşan özellikle sonbaharda usta bir ressamın paletindeki tüm renkleri barındıran bir bitki örtüsü olduğunu da paylaşalım!..
İyi, burada ressam ve palet sözcükleri geçtiğine göre “köşe” ile bağlantıyı kurduk demektir. Yöresel çalgılar, kemençe, tulum, akordiyon, davul ve zurna ile de bunu kutlarız olur biter! Üstüne de mevsimine gore hamsi veya karalahanadan yapılan en az beş çeşit yemek...
Sözlük demedi ama; “insanın doğduğu yer” derler!
Bir de “en büyük sanat eseri doğadır”, ben de “memleketim” dedim!
Uzak coğrafyaların reklam kokan, iştah açıcı turizm yazılarını gazetelerden okudukça; yakında ama ırak kalmış yerlerin gündeme getirilmesinin, hatta bu sayfaya da taşınmasının gerekliliğine inancım heyecana dönüştü. Sanatla nasıl bir bağlantı kurabileceğimi pek düşünmeden öylece gittiğim gezdiğim gördüğüm yerlerden çektiğim fotoğrafları bu nedenle taramaya başladım. Çünkü yazmakta olduğum gazetenin hafta sonu ekinde değil de, yazım ana gazetede bir sayfada yayınlanacağı için kolaj yapmadığım sürece taş çatlasın üç fotoğraf yayınlama şansım vardır. En iyi olasılık: yayınlanacak bir fotoğraftır! Eleme bu nedenle gerekli idi!
Bu arada memleket nedir diye sordum sözlüğe: “Bir kimsenin doğup büyüdüğü yer, şehir, yurt” cevabı aradığıma en uygun olandı! Türkiye’nin okuma yazma oranı en yüksek, göç verme oranı da yine en yüksek illerinden bir tanesi olan Artvin’dir, kast ettiğim. Benim için, memleket diye coğrafi sınırları çizilmiş yer orasıdır!
Artvin, Türkiye'nin coğrafi olarak Doğu Karadeniz bölgesinde yer alan ve kıyıda iki ilçesi bulunan ilidir. İl, aynı zamandaTürkiye'nin Gürcistan'la olan sınırında yer alan kuzeydoğu köşesidir. Doğusunda Ardahan, güneyinde Erzurum ve batısında Rize illeri vardır.
Elbette turist olarak orayı görmek isteyecekler için daha çekici bilgilerin de verilmesi gerekir biliyorum. Bunun için de bir iki hikayeyi; dağların rüzgarını, derelerin sesini, yamaçta ağlayan kayayı, ıslık çalan ağacı, ya da konuşan kuşu, belki de bunların hepsini birlikte takaya doldurup çıkarmalı sahile Hopa’dan. İskelede bekleyenler arasında omzunda gitarı ile Kazım Koyuncu da olacaktır demeyeceğim. Ama onu hatırlayanların Çernobil faciasında oluşan radyasyon bulutlarının Kafkaslara çarpıp kıyı şeridine çöktüğünü çıplak gözle görenler, televizyon ekranlarındaki animasyonda bulutların daha kıyıya varmadan “hikmetli” bir şekilde yok olduğunu hatırlayacaklardır. Ekranlarda “bakın çayı ben içiyorum bir şey olmuyor” diyen muhteremin adını büyük bir olasılıkla hatırlamayacaklardır.
Nazım’ın yattığı maphushane, bahçesinde incir ağacı...
Hopa’ya 35 km uzaklıkta bulunan Batum Havalimanı; Gürcistan’la yapılan anlaşma gereği pasaport olmadan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları tarafından kullanılabilmektedir. Buradan İstanbul ve Ankara'ya uçuşlar vardır. Trabzon Havalimanı ise kente 150 km uzaklıktadır.
Hopa'nın ana karayolu bağlantısı Karadeniz sahil yoludur. Sarp Sınır Kapısı'na 20 km, Arhavi'ye 11 km, Borçka'ya 36 km, Artvin’e 70 km ve Rize'ye 92 km uzaklıktadır.
Hopa’ya varmadan Artvin’e varılmaz bilgisi ve biraz da torpil ile yazılan bu satırların sahibi; işte tam da oralı!
Bölge; coğrafi ve kültürel yapısıyla Anadolu'nun diğer bölgelerinden keskin çizgilerle ayrılır. Yüzey şekilleri çok engebelidir. İklimde çeşitlilik, demografik yapıda zenginlik vardır. Bir gün “iklim ve coğrafi koşulların insan davranışları üzerindeki etkisi” konulu bir yazı da kaleme almak isterim.
Artvin, boğalarıyla meşhur bir il olduğu için kentin simgesi de boğadır. Her yıl Geleneksel Boğa Güreşleri Festivali yapılır, Kafkasör festivali bunların içinde en ünlüsüdür. Boğa gibi dirençli Artvin halkı “şiçturma madenuna” diyerek doğayı korumaya devam ediyor olduğu için, henüz il topraklarının %55’inin ormanlık alanlarla kaplı kalabildiğini de belirtmekte yarar var.
Oraya gidecekler için bir Kızılderili atasözü daha albenili olabilirdi belki ama, ben doğrudan söyleyeyim: Ormanlar giderse insanlar da gider!
Önemli bir ziyaret nedeni olarak şu da gösterilebilinir; Artvin doğal parklarıyla ünlüdür. Şavşat ilçesindeki Sahara Millî Parkı içerisinde bulunan Şavşat-Karagöl ve Borçka-Karagöl fazlasıyla görülmeye değerdir.
Yeşilin insan gözüyle algılanabilen her tonunun öylece dağın yamaçlarına yayıldığı bir ortamda, anlatılacak hikayelere fotolar getirmek için sisten önce, ya da sisten hızlı hareket etmek gerekir. (Borçka-Karagöl’de, ilk defa gitmeme rağmen, biraz da şansla bunu başardım!)
Borçka-Karagöl, orman denizi içerisinde kapkara görünümlü, alabalığı, buz gibi soğuk suyu ve eşsiz manzarası ile önemli bir kamp yeridir. Bölge; alabalık, ayı, domuz, çakal, tilki, kurt, dağ keçisi, vaşak vb. açısından da zengin bir potansiyele sahiptir.
Benzer potansiyel, dağcılar için de sözkonusudur: Karçal dağları (3400 m), eşsiz güzellikteki manzaraları, buzulları, buzul devrinden kalma irili ufaklı gölleri, buzulların erimesinden doğan dereleri, tarihi kemer köprüleri ve yaylaları ile bölge, onlar için de cennet sayılabilir!
Şöylesi bir bilgi de; uzak coğrafyalardaki “uniqe” meraklısı olanlara gelsin: Borçka’nın Camili yöresi Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü tarafından “biyosfer rezerv alanı” olarak belirlenen Türkiye'deki tek bölgedir ve bir dünya mirası olarak görülmektedir.
Gidecekleri ne kadar ilgilendirir bilemem ama şunu da ayrıca belirteyim: Artvin yöresi halk oyunlarında Artvin Barı’nın adı; Atatürk'e ithafen Atabarı olarak değiştirilmiştir. Atabarı ise kuşkusuz Artvin ile özdeşleşmiştir.
Memleketim benim!
Haydi kalkın Hopa’ya Artvin’e gidelim demeden önce bölgedeki dağların yamaçlarında; kışın yapraklarını döken, kızılağaç, kestane, gürgen, kayın ve meşe ağaçlarından oluşan özellikle sonbaharda usta bir ressamın paletindeki tüm renkleri barındıran bir bitki örtüsü olduğunu da paylaşalım!..
İyi, burada ressam ve palet sözcükleri geçtiğine göre “köşe” ile bağlantıyı kurduk demektir. Yöresel çalgılar, kemençe, tulum, akordiyon, davul ve zurna ile de bunu kutlarız olur biter! Üstüne de mevsimine gore hamsi veya karalahanadan yapılan en az beş çeşit yemek...
Sözlük demedi ama; “insanın doğduğu yer” derler!
Bir de “en büyük sanat eseri doğadır”, ben de “memleketim” dedim!
Kalemine sağlık Uğurcan. Yazdıklarına çok-dilliği, çok-kültürlülüğü, eğitim düzeyinin yüksekliğini, barış içinde birlikte yaşama örnekliğini, suç oranlarının en az olduğu il olduğunu da eklemek gerek sanıyorum.
ReplyDeleteBaşarı dileklerimle sevgiler.
Haklısınız hocam, teşekkürler.
ReplyDeleteThis comment has been removed by the author.
ReplyDelete