Thursday, August 11, 2016

Atila Türk, sergi


Gecikmeli bir yazı :(

Bu hafta yazıma konu düşünürken fazla zorlanmadım. Mezuniyet döneminde olmamıza rağmen; anlamlı, güzel, önemli ve farklı bir sergi vardı gündemde.. Sergi süreci açısından değerlendirildiğinde dışarıdan gelen ile burada olan arasındaki çözüm ve yöntem farklılıklarını bir kere daha gördüm. Sonuç, kendi yaşadıklarım açısından “öğrenmişliğime” tescilleme oldu.

1949 yılında başlayan hayatının 2000 yılına kadar olan kısmı üzerine Yakından Sanat TV programımda “biraz” konuşmuştuk kendisi ile...  Geçmişine takılı bir insan değildi.  Özellikle “kültür tarihi” üzerine çok araştırma ve çalışma yapmıştı. Bir de onun bakış açısından görmek gerekirdi.  Ben zaman zaman yaptım.
Son onaltı yıldır akademide çalışan, on yıldır da benim tanıdığım; öğrencisinden Rektörüne kadar çalıştığı kuruma renk katan bir insana ait sergi ve hakkında konuşulanlardan bir kısmını paylaşacağım bu hafta.

Atila Türk’tür yazı konum!

15 Temmuz 2016’ya kadar YDÜ Hastanesi sergi salonunda izlenmesi gerekli bir “sergi açtık” bu haftabaşında. Açtık derken kimsenin yardımını esirgemediği, üniversitemizin olanaklarıyla ve yardım eden herkesin katkılarıyla açtık o sergiyi. Herkes gibi ben de sergiye katkım olduğu orandan daha çok mutlu oldum. Mutluluğumun nedenlerinden biri de Atila Türk’ün şu konuşması idi:

"Bir çoklarınızın bildiği gibi iki ayı aşkın bir zamandır Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi’nde kelimelerle ifade edilmesi imkansız bir özen ve şefkatle tedavi görmekteyim. Burada üniversite yönetimine doktorlarıma tüm hemşire ve hastabakıcı arkadaşlarıma şükranlarımı sunarım. 

Hastalığım nedeniyle uzaktan yakından ziyaretime gelen can dostlarım, meslektaşlarım, arkadaşlarım, öğrencilerim beni göremeden ziyaretçi defterime yazdıkları güzel dileklerle yetinerek geri dönmek zorunda kaldılar. Hepsine, hepinize gösterdiğiniz yakınlık,dayanışma ve dualarınız için minnettarım. Sağolun. 

Bu sergi birazda bir araya gözge gelmemize vesile olsun görüşme hasretimizi bir parçada olsa dindirsin diye düşünüldü. Burada gördüğünüz eskizler,çiziktirmeler, vinyet ve minyatürler benim yüzlerce defterimden arkadaşlarımın ulaşa bildiği sadece bir kaçından örneklerdir. 

Akademik çalışmalarımın soluklanmalarında uzun seyahatlerimde günlük gezilerde, kahve aralarındaki zamanlarda resim tutkumu dindirecek bu tür çalışmalar yaptım.Bunların bir kısmı kitap çalışmalarında kullanırım diyordum. Kısmet böyleymiş burada bizi buluşturma işlemiyle karşımıza çıktılar. 

Bu buluşmaya katkıda bulunan serginin baskı ve sunumunu sağlayan üniversiteme,tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim. Sizlerde geldiğiniz bu mutluluğu benimle paylaştığınız için sağolun, varolun."

Bunun ardından ben de kısa bir konuşma yaptım;

"Üniversiteleri Üniversite yapan değerlerden biride öğretim elemanlarıdır.  Atilla Türk gibi gerektiğinde abi, gerektiğinde kardeş, gerektiğinde büyük, gerektiğinde küçük olabilen; şakalarımıza hoş görüyle bakan, bizim yanımızda olduğu için, aynı çatı altında olduğumuz için keyf aldığımız çok önemli bir figur, değerdir Atilla Türk hocamız.  

Kendilerinin tanışıklıkları uzun yıllar öncesine giden, alanında duayen bir başka akademisyen Erdal Yavuz’un sayfasından paylaştığı gibi:

“O ki Atila Türktür
Üşüyene bir kürktür
Elli yıldır tanırım
Sevgide en büyüktür”

Kültür Tarihi üstadı, bilim adamı ve akademisyen kimliği ile pek çok öğrenciye ve akademisyene örneklik eden hocamız aynı zamanda hepimizin motivasyonuna artı katan, bize destek veren deneyimli bir insandır.  Üretkenliğinin önemli göstergelerinden biri olan bu sergi, onun sanata da hizmet etmek yaklaşımının, farklı disiplinlerde kendini ifade edebilmesinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Umarım kısa bir zaman sonra bu sergi ve hocamızın diğer çalışmalarını Girne Üniversitesi Sanat Müzesinde kendine ait bir köşede sergiler oluruz. Kendisini de en kısa zamanda sağlıkla aramızda görmek isteriz” dedim.

Yakın Doğu Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ümit Hassan ise;

“Atilla Türk ile arkadaşlığımda 45 yılı devirdik, 50 ye doğru yol alıyoruz. Şimdi bu ne sergisi, bu şiir sergisi mi, minyatür sergisi mi, çizgi ustası sergisi mi, renk sergisi mi, çizgi sergisi mi, hayatın yansıtılışı sergisi mi, ne sergisi bu bilmiyorum.  O bakışıyla söylüyor zaten ne sergisi olduğunu. Hayat sergisi minyatür sıfatı üzerinde hayat sergisi. Atilla Türk çocukluğundan beri 17-18 yaşlarında bilimsel kitap yazdı ki çok kaliteli, hala kendisinden istifade ediliyor. Atilla Türk, iyi Türkçe sahibi olarak, mükemmelliyetçi, çok titiz; yazdığına, baktığına, çizdiğine çok titiz. Atilla Türk. Bu kadar şair bir adam, bu kadar ressam bir adam, bu kadar çizgi ustası bir adam, bu kadar minyatürcü bir adam, bu kadar hassas bir adam, bu kadar değişik bir adam, bu kadar karizmanın her unsurunu kendinde barındıran bir adam. 

Tam bir estettir Atilla Türk. Mesela bir çoklarımız yakından tanıma fırsatı oldu fakat yine bir çoklarımızın kaçırdığı bir durum olabilir. Hattattır, ciddi maanada hattattır, tabi bu kadar meselelere, konulara dalınca belki  onu ön plana çıkarma fırsatı bulmadı. Onun yansımaları burada var ama hakiki hattattan bahsediyorum. Dolayısıyla o hattatlığı geçti zaten bilimsel dergiye, isteyen arar bulur. Koleksiyoner, onu hepiniz biliyorsunuz yada duymuşsunuzdur onunki koleksiyonerliği biyofillik. Yalnız kitap alanında değil bir çok alandadır. Atilla Türk, "Atilla Türk’çe" demeyi hakedecek adamdır. Çünkü genel olarak lisan bilgisinin genişliği, dil kültürünün enginliği, dil kültürünün sadece yabancı diller ve Türkçe bağlamında değil Türkçenin kendi sevdiği tabirle “hası insane” ve “olayı has” dır.

Atilla Türk dünyayı gezerek hayatının önemli bir bölümünü doldurmuştur. Çevresini ve arkadaşlarını çok mutlu etmiştir.”

Prof.Hassan, Atilla Türk'ün kaleminden şu dizelerle konuşmasını sonlandırdı:

"ölmek isterim kimileyim,
ölülerim utanmasın diye,
Selim şavku/türkü ölü olurum,
Selim şavkum/yeşilim/yaşamayı ciddiye alırdı,
beni yanına aldır(a)madı”

Sergi açılışındaki konuşmalarla devam edersem sırada Atila Türk ile 1969’da Ankara’da başlayan sonra Frankfurt’ta devam eden bir arkadaşlığın tarafı Tayfun Demir’in konuşmasına yer vermem gerekecek ancak, ben tercihimi, sergi için hazırlanmış ve soğuk mühür ile özelleştirilmiş katalogdaki yazısını paylaşmaktan yana kullanıyorum:

ATİLA TÜRK’TEN MİNYATÜRLER

“Borges için evren bir kitapsa, cennet de kütüphanedir. Francesco Petrarca 14. Yüzyılda kütüphanelerin, arşivlerin ardında bir ömür tüketirken, yaşadığı günün geçmişten beslendiği düşüncesiyle hakikatin peşindedir. Marcel Proust “Kayıp Zamanın İzinde” üç bin sayfa yazar…

Atila Türk, dünyaya, ama en çok da kaderi olmuş hafıza özürlü coğrafyaya, kurtarıcı bir akıl kazandırmanın peşi sıra kütüphanelerden, arşivlerden, beşik baskılardan, el yazmalarından topladığı bilgileri, belgeleri bir araya getirirken aynı zamanda ulaştığı kaynaklarla bir “kültür ve medeniyet” tartışması başlatır.

Derkenar notlarla donatılmış binlerce kitabın, defterin, klasik kart sistemlerinin, fotokopi tomarlarının; tarih, sosyoloji, sanat, felsefe projelerinin, kitap tasarımlarının, nadide koleksiyon parçalarının sıkış tıkış yer aldığı raflar, dolaplar içinde kaybolup gittiğini görmesine; sonu gelmeyen biriktirme, adlandırma, tarihleme ve not düşme çabalarının başarısızlıkla sonuçlanacağını bilmesine rağmen, şaşırtıcı bir iyimserlikle yoluna devam eder.

Atila Türk‘ün Kütüphane/Müze/Arşiv mekanını dolduran kitaplar akşam karanlığıyla başlayan bir hareketlilik içinde onu birbirlerine çağırır, konuk ederler. Usta iz sürücümüz derin bir merak ve kuşkuyla peşine düştüğü bilgileri tararken yüzyılları, kültür ve medeniyetleri birbiriyle tartar, birbirine katar. Tamamlamayı sürekli erteleyerek mükemmelleştirmek istediği çalışmalarına ekleyeceği yeni notların, açacağı yeni tartışmaların heyecanıyla soluklanırken, tıpkı küçük büyük yolculuklarda, kısa dinlenmelerde, okuma–yazmaların ara soluklanmalarında yaptığı gibi başka bir tutkusu öne çıkar: türlü kağıt parçacıkları, pul koleksiyonları, kumaş artıkları, boş şişeler, yüzük mühürler, tahta kalıplar, kaşeler, camdan, kamıştan divitler Atila Türk’ün ellerinde kendi yazgılarından koparılmış bir yolculuğa, yeni adlandırmalara ve buluşmalara hazırlanır, beklenmedik limanlara demir atarlar…

Atila Türk, farklı boyut, teknik ve materyallerle kendi kitap çalışmaları içinde kullanmayı tasarlayarak çiziktirdiği, düzenlediği bu binlerce vinyeti, kendi tanımıyla minyatürü sergilemeyi elbette düşünmemişti. Ama onları basıma hazırladığı kitaplarına koymayı da unutmuştu.

Atila Türk’ün minyatür çalımalarından örnekler içeren ve sınırlı sayıda çoğaltılarak numaralanmış elinizde tuttuğunuz dosya sizi onunla ortak bir yolculuğa davet ediyor.”

Mezuniyet mevsimi, diplomaya ulaşanları, ulaşılmasına katkı koyanları, emek verenleri kutluyorum. Bu dönem yaklaşık üçyüzelli diploma imzaladım! İki mezuniyet törenimiz vardı, ayrıca iki de mezunum! Bir karga “gak” demiş, duydum!

Anılarınız olsun zamanı gelince paylaşacağınız, dostlarınız olsun sizin için uğraşan, hele de vefa duygusundan yoksun olmayınız.

Hayatınızda, muhakkak sanata da olsun…

No comments:

Post a Comment