Uğurcan Akyüz
Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:02
24 Kasım 2013 Pazar, Lefkoşa
Sanat ve siyasetin toplumdaki önemi,
her iki kavramın da haklarında en çok konuşulanların başında gelmelerinden
anlaşılabilir. Her düzeyde birbirine oldukça yakın duran hatta birbirinden
ayrılamayan bu ikili birbirinden çok da yararlanır. Sanat, siyaset, spor ve seks ile birlikte
tamamlanacak sosyolojik “s dörtlemesi”nin ilk ikisi hakkında duyduğum kaygıları
Kıbrıs Postası’nın basılı hayata geçişinin ikinci pazarında tartışmak istedim.
Sanatın her şeyden önce bir başkaldırı
olduğu genel olarak kabul görmüştür. Sistemle en uyumlu ressam tarafından çizilen,
tamamen estetik kaygılarla oluşturulmuş bir resme bile; içerik veya konusu
açısından bakıldığında tam da apolitik olduğu için politiktir denilebilir. Bunun
tam karşıtı ise; sanatçının iktidarı eleştirdiği, kendince yolunda gitmeyeni renkle,
biçimle, formla, sesle veya başka bir araçla gösterip, teknikle oluşturduğu, ya
da bir siyasi görüş doğrultusunda kurguladığı eserlerle örneklenebilir. Bu
nedenledir ki; pek çok siyasinin sanatçı, pek çok sanatçının da siyasetçi tanıdığı
vardır. Bu durum rastlantısal değildir ve her iki alan birbirine güç katar. Bu katkının
“alan müdahalesi” ya da “alan tacizine” dönüşmemesi özlenir.
Başka bir yazının konusu olacak alan
müdahalesinin yeterli veya yetkin uzmanlarca pek de tasvip edilmediği
bilinmektedir. “S dörtlemesi” tartışmalarının yalnızca sosyolojik bir kendi
kendini tatmin olabileceği, buna koşut olarak da profesyonel değerleri
ucuzlaştırdığını hatırlatmakta da yarar var diye düşünüyorum. Bu
ucuzlaştırmanın dayanağında -maalesef- sanatsal görüngülerin eder cinsinden ifadesi gerçeği
vardır.
Estetik değerler de tüm diğer sosyolojik değerler gibi ancak
ekonomi bağlamında açıklanıyor. Burada bireyin alansal yetersizliğini gizlemek
için kullanılan “farklı” ilişkilerin ve ötekini değersizleştirme çabalarının
altında “çıkar” ya da “fayda değeri” sorunlarının olduğu söylenebilir. En açık biçimiyle akademik çalışmalarda
disiplinlerarasılığın arzulandığı ve takdir edildiği son yıllarda değerlerin
erozyona uğradığının tanığı olmak pek de içaçıcı bir sonuç değildir. Geçerliliğini yitirmeye başlayan değerlerle
birlikte, sanatsal değer kaybının da hızlandıracağını ön görmek pek de zor
olmasa gerek. Olağanüstü ve kendine özgü
bir çabanın sonucu olarak gördüğümüz sanat eserine biçtiğimiz değer daha önce
de söylediğim gibi; sanatın, siyasetin ve ekonominin ortak değeridir.
KKTC’deki sanat gündeminin ön
saflarında Cumhuriyet Resim Sergisi, siyasetinde ise zamların olması bu ikili
ilişkinin sıcaklığı hakkında -şimdilik-
olumsuz bir örnek olarak yorumlanabilir. Ancak; geleneksel olarak adanın
sosyolojik yapısı gereği son otuz yıl içinde özellikle kimlik, aidiyet ve ulus
kavramları etrafında şekillenerek siyasileşmiş bir sanat üretimi varken,
şimdilerde daha çok estetik sorunların ön planda olduğu yönünde bir
değerlendirme de mümkün görünüyor.
Değerli ve sanatla kalın!