Monday, December 2, 2013

SANAT, BİREY VE TOPLUM

Uğurcan Akyüz
Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:03
01 Aralık 2013 Pazar, Lefkoşa

Kıbrıs Postası’nın basılı hayata geçişinin üçüncü pazarında; sanat, siyaset, kalkınma ve değer içerikli yazılardan sonra köşenin adının açıklanması beklendi bizden. Kısaca; akademik bir kurumu çağrıştırması yanı sıra –ki bu doğrudur- sanata yaklaşma, yakından bakma, ayrıntıları görme kavramlarıyla tanımlanabilecek “Yakından Sanat” başlığı; haftalık olarak hem bir televizyon programı, hem de bir gazete köşe yazısı olarak akademi ve toplum arasındaki bağı pekiştirmek hedefiyle medyada yerini almaya başladı bile.  “Yakından Sanat” özet olarak; akademik bir bakış açısı ile sanatı sanatçıyla, toplumu sanatçıyla, sanatçıyı oluşturduğu sanatsal değerlerle ve alıcılarla bir araya getirmeyi amaç edinmiş görsel ve basılı iki ayrı platform olarak hayata geçmiştir.  Daha önceki yazılardan anlaşılacağı üzere; tartışmalar içinde, bir plastik sanat eserini üretme, anlatma, sergileme ve değere dönüştürme sürecinde neler oluyor sorusu da önemli bir yer tutacaktır. Hafızayı çok fazla zorlamadan; güncel etkinliklerde rastlanan sanatta tutarlılık ve inkarın, estetik kaygılardan çok “destek-tik” çıkarlar, sponsorluklar nedeniyle kavramlarla kamufle edilmeye çalışılması da irdelenecektir.
Elbette ki çalışma süreci, insanın temel yaşam süreçlerinden biridir. İnsan, değişik yol ve yöntemlerle çalışarak aslında bir parçası olduğu doğayı bilinçli bir biçimde denetimi altına almaya yönelir, bu aynı zamanda diğer canlı türleri üzerinde baskınlığını şekillendirmesi anlamı da taşır. Oluşturduğu avantajla öncelikli olarak kendi gereksinimlerini karşılar. Doğanın nimetlerini kendi gereksinimlerine uygun bir biçimde elde edebilmek amacıyla, beyninin kontrolü altında; ellerini, kollarını, bacaklarını ve gövdesinin kullanabildiği bütün güçlerini harekete geçirerek, doğanın karşısında pozisyon alır.  Bu durum yalnızca doğayla değil kendi türdaşları arasında da sorunlar yaşamasına neden olur. Ürettiği veya sahiplendiği artı değer yüzünden belirli çevreler veya birileriyle belirli ilişkiler kurmak zorunda kalır. Belki de bir zamanlar arkasına saklanarak saldırdığı “öteki değerlerin” çekiciliği; ilkelerinden uzaklaşmasına, inandırıcılığını yitirmesine ve kimi olaylarda gülünç duruma düşmesine sebep olur. Siyasal söylemler ve estetik değerler arasına sıkışan çıkarcılığın dayanılmaz hafifliği basılı belgelerle tarihin tozlu rafları arasında kaybolup gider. Bu sırada kuşkusuz yeni üretim biçimleri, farklı bireyler veya toplumlar tarafından uygulamaya geçer bile.
Günümüz toplumlarında sanat ve sanatsal değer oluşturmayı yorumlarken, tüm bu kaypak ilişkileri, sosyolojik değişkenleri ve yapısal nitelikleri göz önünde bulundurmak gerekir. Çünkü, ekonomik, sosyal ve kültürel yapıya göre biçimlenen sanatın, kültürel toplamın bir elemanı olarak toplumsal yapıyı etkilemesi beklenir. Burada sonuçtan hareketle; teknolojide başarılı bir toplumun sanatı ile geleneksel değerlerin boyunduruğundaki bir toplumun sanatı arasındaki uçurumlar hemen görülebilir.
Teknolojik üretim biçimlerinin sağladığı avantajlarla kapitalistleşme sürecinde bilim bir üretici güç aracı ve statüsü kazanırken, sanat bir yatırım aracına dönüştürülür. Sanatı diğer ürünlerden-üretilmişlerden ayıran sanat yapıtının estetik değeri değil, zengin koleksiyoncuların ve girişimcilerin kazanç hesaplarına araç olmasıdır. Tam da işte burada bu coğrafyadaki ekonomik gücün farkındalığını sağlamak için duruma yakınlaşarak baktığımızda, geleceğin pek de karanlık olmayacağını öngörebiliriz. Her toplumda olduğu gibi sanatın üreten ve tüketeni arasında yeni köprüler kurmak için; sanatı yaşam biçimi olarak görüp çalışan, tutarlı ve samimi insanlara ihtiyaç vardır.

Değerli ve sanatla yakın kalın!

No comments:

Post a Comment