Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:58
“Sanatın küresel olarak sosyo-ekonomik boyutunu tartışırken, Asya Sanat Bienali üzerine yazmaktan biraz uzaklaştım…” demiştim geçen haftaki yazımda... Yazımda sözünü ettiğim ve tartıştığım “sosyo-ekonomik” durumu kabule pek çok okur-yazar insanın dahi henüz hazır olduğunu sanmıyorum. Daha ilkokul yıllarında ezberlediğimiz şiirler gibi, bugünkü tek tip yaklaşımdan kurtulmanın; Batılı yöntemlerle şekillenmiş bilinçaltının özgür kalması ile mümkün olacağına inanıyorum. Çünkü bugünün “Batı”sında kendini bulmuş baskın “sistemler” Doğu’ya dönülmesine, izin vermek istemeyeceklerdir. İki ay önce bulunduğum Batı ile, iki hafta önce bulunduğum Doğu arasındaki dengelerin yavaş da olsa değişmekte olduğunu gözle görüp, kaynaklardan okumak keyif verici. Buradan; “ne kadar büyük olursa olsun bütün nehirler sonuçta denize dökülür” sözünün tartışmaya anlam desteği sağlayabileceği düşüncesi ile, yeniden bienale dönelim.
İki yıl önceki bienalde “sanatta melezleşme-kültürlerarası geçiş” olarak belirlenen konu kapsamında yapılan ve sergilemeye seçilen çalışmalardan çıkış bulan; bu yılki “yeni medya-yeni gerçekler” konusu, bienalin sürekliliğinden kazanılan deneyimlerin başarıya etkisini, kurumsal boyutuyla açıkça gösteriyordu. Özellikle Asya, Orta Doğu ve Pasifik bölgesindeki ülkelerden sanat çalışmalarının son iki yılını özetleyen Asya Sanat Bienali; hem ortaya çıkan işlerden etkileniyor, hem de yeni açılımlara ışık tutup yol gösterme misyonunu da yerine getiriyor yorumu yanlış olmasa gerek. Sosyo-ekonomik kıyaslamalar yapıldığında başarının boyutu kendini daha da net gösteriyor yorumu da haksız olmasa gerek. Jürinin ortak bir değerlendirmesi olarak organizsayon için şu notu da eklemek isterim: havaalanında karşılanmadan, havaalanında uğurlanmaya kadar geçen sürenin programı çok başarılıydı ve aksamadan uygulandı.
Bienal açılış törenine; Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi Bakanı Abul Maal Abdul Muhith ve Kültür Bakanı Asaduzzaman Noor ile birlikte üst düzey bürokratlar ve yabancı misyon şefleri de katıldılar.
Türkiye Cumhuriyeti Dhaka Büyükelçisi Sayın Hüseyin Müftüoğlu da açılış törenine geldi, onurlandım. Sağ olsunlar bienal hakkındaki ilk yazımı elçiliğin facebook sayfasına da koymuşlar. Genç, başarılı ve sanatla ilgili bir büyükelçi. Kendisine; Bangladesh’in Ankara Büyükelçisi Sayın Md. Zulfiqur Rahman, Sayın Kemal Doğan ve Yakın Doğu Üniversitesi’ne de bu süre içindeki destekleri nedeni ile bir kere daha teşekkür ederim.
Oraya davet ediliş nedenim olan jüri çalışmalarına gelelim: Daha önceki iki bienale göre sayı olarak, dijital veya yeni medya çalışmaları epeyce artmıştı. Özel gösteri odaları ses ve ışık yalıtımı açısından oldukça başarılıydı. Yabancı katılımcıların heykel ve seramik gibi taşınması diğerlerine göre daha zor olan çalışmaları küçük boyutluydu. Karışık tekniklerle yapılmış epey çalışma vardı. Bunların sergilenmeleri sanatçıların talimatlarına uygun olarak yerine getirilmişti. İstediğimizde çalışmaların manifestoları ve kurulum şemaları bizlere sunuldu. Tuval üzerine yağlıboya veya akrilik çalışmalar yine çoğunluktaydı. Özetlemek gerekirse; iki gün boyunca, teknoloji, uygulama tekniği ve kavramsal olarak dünya sanatına doyduk!
Jüri üyeleri sıfatı ile; birlikte, ancak bireysel olarak iki gün boyunca notlar ve görüntüler alarak, tüm galerileri ve işleri teker teker inceleyerek gezdik. Galerilerin hangi ülkeye ait olduğu belli değildi biz gezerken. Resimlerin de künyeleri yoktu!
Üçüncü gün tüm kişisel değerlendirmelerimizi, bizim için izole edilmiş, özgür ve rahat bir ortamda, ortaya açtık ve görsel destekle de tartıştık. Çok verimli ve keyifli bir süreci tamamlayıp ödüller üzerinde “fikir birliği” ile anlaşmaya vardık. Sonuçta: Bangladesh’ten Gulshan Hossain “Sound of Tears of Burnt Woman” isimli resim, ışık ve ekran enstalasyonuyla; Md Abdul Momen Milton, “Long March for Water” sermik enstalasyonuyla; Katar’dan Hessa Ahmed Kalla ise “Arab Character” adlı tuval üzerine akrilik ve kolaj çalışması ile büyük ödülü aldılar.
Umman’dan; Fakhriya Al-Yahyal “El-Aid Alkabeer” adli video ve hayvan kemiklerinden oluşturduğu çalışması ile, yine Umman’dan; Hamed Al Jabri “Impasse-2” adlı enstalasyonu ile, Bangladesh’ten Nurul Amin “Damege Books” adlı terracotta çalışması ile, Kamruzzaman Shadhin “Across the Line” adlı videosu ile, Maynul İslam Paul “Piper” adlı metal parçaların ardışık dizinimi enstalasyonu ile ve Bishwajit Goswami’nin“Cinderella’s Slippers” adlı enstalasyonu ile mansiyon ödüllerine değer bulundular.
Katılımcı ülkelerin bayrakları ve çalışmaların künyeleri asıldıktan sonra ortaya bir gerçek çıktı: Ekonomisi güçlü ülkelerin sanatı ve sunumlarındaki belirgin farklılık her açıdan kendini gösteriyordu. Yerel sanatçıların samimi, duygusal çalışmaları her türlü takdirin üzerindeydi. Bazı ülkelerdeki sosyal sorunlara sanatçıların duyarlılığı, illüstratif resimlemelerle kendini afişe ediyordu. Geçen bienale robotlarla galerinin ortasında, yerel adıyla “rickshaw” bisiklet taxi ve ses sistemi yerleştiren Japonlar, bu bienale yirmiye onbeş metrelik bir muşamba zemin üzerlerine farklı renklerden kovalar yerleştirilmiş beş robotlarla bir resim yaptılar… Daha önceki yıllarda ödüller alan Kore, Hindistan ve Avustralya’nın galerileri de çok güçlüydü… Orta Doğu’dan da yoğun bir katılım vardı. Bizim galeriden geçen hafta söz etmiştim.
Böylesi büyük bir organizasyonu ara vermeden ve kalitesini düşürmeden sürdürmek; jüri veya tüm katılımcılar, yerli veya yabancı hepsi ile, gerektiği şekilde ilgilenip zarif bir konukseverlik göstermek, gerçekten büyük bir başarıdır. Hiçbir masraftan kaçınmadan kurdukları sergi; Shilpakala Akademinin yönetimindeki Ulusal Galeri’nin Bangladesh için çok büyük bir vitrin özelliği taşımasıyla da farklı bir misyonu yerine getiriyor. Ulusal Galeri, bienal ile birlikte, ülkenin uluslararası prestijine önemli katkıda bulunuyor.
Bangladesh için başka söz olarak; 1971’de bağımsızlığına kavuşmuş, 1981’de Asya Sanat Bienalini başlatmış ve sürdürmekte olan bir ülkenin Ulusal Müzesi; her boyutuyla “tarihlerine” ayna tutuyordu. Mustafa Kemal Atatürk Bulvarı da vardı Dhaka’da!
Son söz olarak: mazlum insanların sosyo-ekonomik durumlarına koşut, büyük bir başarıya dönüşmüştü çabaları. Bu güzel yürekli insanların, sanat sayesinde gerçekleştirmekte oldukları bir mucize ile, geleceklerine ışık tutuyordu bienalleri…
Eğitim alın, yürekli olun, sanata yakın kalın…
“Sanatın küresel olarak sosyo-ekonomik boyutunu tartışırken, Asya Sanat Bienali üzerine yazmaktan biraz uzaklaştım…” demiştim geçen haftaki yazımda... Yazımda sözünü ettiğim ve tartıştığım “sosyo-ekonomik” durumu kabule pek çok okur-yazar insanın dahi henüz hazır olduğunu sanmıyorum. Daha ilkokul yıllarında ezberlediğimiz şiirler gibi, bugünkü tek tip yaklaşımdan kurtulmanın; Batılı yöntemlerle şekillenmiş bilinçaltının özgür kalması ile mümkün olacağına inanıyorum. Çünkü bugünün “Batı”sında kendini bulmuş baskın “sistemler” Doğu’ya dönülmesine, izin vermek istemeyeceklerdir. İki ay önce bulunduğum Batı ile, iki hafta önce bulunduğum Doğu arasındaki dengelerin yavaş da olsa değişmekte olduğunu gözle görüp, kaynaklardan okumak keyif verici. Buradan; “ne kadar büyük olursa olsun bütün nehirler sonuçta denize dökülür” sözünün tartışmaya anlam desteği sağlayabileceği düşüncesi ile, yeniden bienale dönelim.
İki yıl önceki bienalde “sanatta melezleşme-kültürlerarası geçiş” olarak belirlenen konu kapsamında yapılan ve sergilemeye seçilen çalışmalardan çıkış bulan; bu yılki “yeni medya-yeni gerçekler” konusu, bienalin sürekliliğinden kazanılan deneyimlerin başarıya etkisini, kurumsal boyutuyla açıkça gösteriyordu. Özellikle Asya, Orta Doğu ve Pasifik bölgesindeki ülkelerden sanat çalışmalarının son iki yılını özetleyen Asya Sanat Bienali; hem ortaya çıkan işlerden etkileniyor, hem de yeni açılımlara ışık tutup yol gösterme misyonunu da yerine getiriyor yorumu yanlış olmasa gerek. Sosyo-ekonomik kıyaslamalar yapıldığında başarının boyutu kendini daha da net gösteriyor yorumu da haksız olmasa gerek. Jürinin ortak bir değerlendirmesi olarak organizsayon için şu notu da eklemek isterim: havaalanında karşılanmadan, havaalanında uğurlanmaya kadar geçen sürenin programı çok başarılıydı ve aksamadan uygulandı.
Bienal açılış törenine; Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi Bakanı Abul Maal Abdul Muhith ve Kültür Bakanı Asaduzzaman Noor ile birlikte üst düzey bürokratlar ve yabancı misyon şefleri de katıldılar.
Türkiye Cumhuriyeti Dhaka Büyükelçisi Sayın Hüseyin Müftüoğlu da açılış törenine geldi, onurlandım. Sağ olsunlar bienal hakkındaki ilk yazımı elçiliğin facebook sayfasına da koymuşlar. Genç, başarılı ve sanatla ilgili bir büyükelçi. Kendisine; Bangladesh’in Ankara Büyükelçisi Sayın Md. Zulfiqur Rahman, Sayın Kemal Doğan ve Yakın Doğu Üniversitesi’ne de bu süre içindeki destekleri nedeni ile bir kere daha teşekkür ederim.
Oraya davet ediliş nedenim olan jüri çalışmalarına gelelim: Daha önceki iki bienale göre sayı olarak, dijital veya yeni medya çalışmaları epeyce artmıştı. Özel gösteri odaları ses ve ışık yalıtımı açısından oldukça başarılıydı. Yabancı katılımcıların heykel ve seramik gibi taşınması diğerlerine göre daha zor olan çalışmaları küçük boyutluydu. Karışık tekniklerle yapılmış epey çalışma vardı. Bunların sergilenmeleri sanatçıların talimatlarına uygun olarak yerine getirilmişti. İstediğimizde çalışmaların manifestoları ve kurulum şemaları bizlere sunuldu. Tuval üzerine yağlıboya veya akrilik çalışmalar yine çoğunluktaydı. Özetlemek gerekirse; iki gün boyunca, teknoloji, uygulama tekniği ve kavramsal olarak dünya sanatına doyduk!
Jüri üyeleri sıfatı ile; birlikte, ancak bireysel olarak iki gün boyunca notlar ve görüntüler alarak, tüm galerileri ve işleri teker teker inceleyerek gezdik. Galerilerin hangi ülkeye ait olduğu belli değildi biz gezerken. Resimlerin de künyeleri yoktu!
Üçüncü gün tüm kişisel değerlendirmelerimizi, bizim için izole edilmiş, özgür ve rahat bir ortamda, ortaya açtık ve görsel destekle de tartıştık. Çok verimli ve keyifli bir süreci tamamlayıp ödüller üzerinde “fikir birliği” ile anlaşmaya vardık. Sonuçta: Bangladesh’ten Gulshan Hossain “Sound of Tears of Burnt Woman” isimli resim, ışık ve ekran enstalasyonuyla; Md Abdul Momen Milton, “Long March for Water” sermik enstalasyonuyla; Katar’dan Hessa Ahmed Kalla ise “Arab Character” adlı tuval üzerine akrilik ve kolaj çalışması ile büyük ödülü aldılar.
Umman’dan; Fakhriya Al-Yahyal “El-Aid Alkabeer” adli video ve hayvan kemiklerinden oluşturduğu çalışması ile, yine Umman’dan; Hamed Al Jabri “Impasse-2” adlı enstalasyonu ile, Bangladesh’ten Nurul Amin “Damege Books” adlı terracotta çalışması ile, Kamruzzaman Shadhin “Across the Line” adlı videosu ile, Maynul İslam Paul “Piper” adlı metal parçaların ardışık dizinimi enstalasyonu ile ve Bishwajit Goswami’nin“Cinderella’s Slippers” adlı enstalasyonu ile mansiyon ödüllerine değer bulundular.
Katılımcı ülkelerin bayrakları ve çalışmaların künyeleri asıldıktan sonra ortaya bir gerçek çıktı: Ekonomisi güçlü ülkelerin sanatı ve sunumlarındaki belirgin farklılık her açıdan kendini gösteriyordu. Yerel sanatçıların samimi, duygusal çalışmaları her türlü takdirin üzerindeydi. Bazı ülkelerdeki sosyal sorunlara sanatçıların duyarlılığı, illüstratif resimlemelerle kendini afişe ediyordu. Geçen bienale robotlarla galerinin ortasında, yerel adıyla “rickshaw” bisiklet taxi ve ses sistemi yerleştiren Japonlar, bu bienale yirmiye onbeş metrelik bir muşamba zemin üzerlerine farklı renklerden kovalar yerleştirilmiş beş robotlarla bir resim yaptılar… Daha önceki yıllarda ödüller alan Kore, Hindistan ve Avustralya’nın galerileri de çok güçlüydü… Orta Doğu’dan da yoğun bir katılım vardı. Bizim galeriden geçen hafta söz etmiştim.
Böylesi büyük bir organizasyonu ara vermeden ve kalitesini düşürmeden sürdürmek; jüri veya tüm katılımcılar, yerli veya yabancı hepsi ile, gerektiği şekilde ilgilenip zarif bir konukseverlik göstermek, gerçekten büyük bir başarıdır. Hiçbir masraftan kaçınmadan kurdukları sergi; Shilpakala Akademinin yönetimindeki Ulusal Galeri’nin Bangladesh için çok büyük bir vitrin özelliği taşımasıyla da farklı bir misyonu yerine getiriyor. Ulusal Galeri, bienal ile birlikte, ülkenin uluslararası prestijine önemli katkıda bulunuyor.
Bangladesh için başka söz olarak; 1971’de bağımsızlığına kavuşmuş, 1981’de Asya Sanat Bienalini başlatmış ve sürdürmekte olan bir ülkenin Ulusal Müzesi; her boyutuyla “tarihlerine” ayna tutuyordu. Mustafa Kemal Atatürk Bulvarı da vardı Dhaka’da!
Son söz olarak: mazlum insanların sosyo-ekonomik durumlarına koşut, büyük bir başarıya dönüşmüştü çabaları. Bu güzel yürekli insanların, sanat sayesinde gerçekleştirmekte oldukları bir mucize ile, geleceklerine ışık tutuyordu bienalleri…
Eğitim alın, yürekli olun, sanata yakın kalın…
No comments:
Post a Comment