Sunday, September 6, 2015

Balkanlar, Saraybosna, çalıştay

Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:96



Sarajevo 2015 Uluslararası Sanat Kolonisi için bulunduğum Saraybosna’dan iki gün önce geri döndüm.. Onlarca güzellik, yüzlerce soru, binlerce anı ile… Bu sayfada, iki hafta üst üste konu olarak seçtiğim çalıştayın başarı ile tamamlanmasının ardından bir de sonuç yazısı yazmak zorunluluğu oluştu diye düşünüyorum.

Ancak, hemen yazının daha ilk satırlarında Türkiye Cumhuriyeti Saraybosna Büyükelçisi Cihad Erginay ve Kültür Ataşesi Soner Şahin’e çalıştayın başlangıcından serginin açılışına kadar gösterdikleri ilgi ve destek için ve ayrıca 30 Ağustos Zafer Bayramı resepsiyonunda bizleri de ağırladıkları için kendilerine saygı ve teşekkürlerimi buradan göndermek isterim!

Yugoslavya paylaşım savaşı sırasında; medyanın aleni olarak dinler arası çatışmayı körüklediği dönemde yıkılması birilerine zafer çığlıkları attırırken, diğerlerinin gözlerinden yaş düşen sahnelerin servis edildiği, Balkanlardaki sembolik yapılardan biri olan Mostar köprüsü; tüm hikayesi ile oradaydı, bizi karşıladı! Batılının kendisinden olmayan değer olarak görüp yok etme, Avrupa’nın içinde boğma çabasını gösterdiği o çatışma sahneleri hala kimilerinin belleğinde canlıdır diye düşünüyorum.  Savaşta yıkılan köprü, ayağındaki tabelada yazıldığı üzere: İtalya 3.089.200-$, Hollanda 2.000.000-$, Türkiye 1.000.000-$, AB Bankası 980.000-$, Hırvatistan 490.000-$, Dünya Bankası Kredisi 4.000.000-$, destekleri ile yeniden ve aslına uygun olarak yapılmış.  Oysa Türkiye ulusal basınında servis edilen bilgi çok farklıydı! Rakamlar orada! Hatta Mostar’ı Arapların yeniden yaptırdığı bile maniple edilmişti.

Doğruyu bulmak, araştırmak keyifli bir iş!

Sanat çalıştayları hakkında araştırma yapınca sınırlı bilgiye ulaşabiliniyor… Oysa domatesin faydaları denince durum başka… Bir de işin tarihsel boyutuna bakınca neden ve niçin sorularının yanıtı kendiliğinden ortaya çıkıyor.  Çünkü, her kapsamlı konuşma ya da yazılarında; ege uygarlığından referans alan, daha başarılı örnekleri yerli kaynaklarda olduğu halde gidip mutlaka batıdan birilerinin, görüş ya da çalışmalarının alışkanlık değil, artık algı yorulmasına dönüşmüş görsellerini kullanmaları gelenekselleşmiş aydınların veya akademisyenlerin, neden bu çalıştay konusunda kafa yormadıklarını anlamak mümkün!

Sanat tarihini Yunana kadar getirip öncesini veya diğerlerini es geçenlerin, Yugoslavya’daki bir sanat etkinliğini yazmalarını beklememek gerekir belki de!

Örneğin; Çek asıllı Amerikalı bir sanatçının “fabrikası” hakkında uzun uzun yazanların; sanat çalıştaylarının fikir babası Nobel ödüllü Yugoslav edebiyatçı Ivo Andric’den kelime etmemeleri, bu yaklaşım ile; cevabı kendinde açık bir soru olarak düşündürücü olmamalıdır.

Sanat çalıştayları ile uğraşmaktansa elbette, Alman sanayi devlerini arkasına almış “Dökümenta” hakkında yazmak daha cazip gelecektir, kapitalist ideolojinin kimliksiz silahşorlarına. Basın sponsorlarının; bilinçaltında inanç sistemlerinde ayrışma ve ötekileştirme amaçlı oluşturduğu bilgi manipülasyonlarının sözcüsü olmak ve paralı rüzgarlarda kelimelerle dans etmek, belki de daha kolaydır!

Biz bu gerçeklikten, Balkanlarda doğmuş ancak, pek bahsedilmeyen çalıştay tarihine geçelim:

Osmanlı döneminde oldukça önemli bir gelişme göstermiş, ikinci dünya savaşından sonra ise neredeyse bir antik kent sıfatı kazanmış olan Pocitelj’i nasıl turizme kazandırabiliriz düşüncesini; 1960’ların başlarında mimar Dzemal Celic, dönemin Kültür Bakanı Vilko Vinterhalter’e götürür.

Ortaya çıkan fikirlerden Ivo Andric’in “sanat çalıştayı” kabul edilir.  Dzemal Celic’in önderliğinde Pocitelj kenti; konut ve tüm diğer yapılarıyla birlikte yeniden elden geçirilir.  Büyük bir organizasyon ile 29.09.1964’de ilk sanat kolonisinin açılış ve töreni gerçekleştirilir.  İlk çalıştaya yirmi sanatçı çağrılır, yirmi gün boyunca ağırlanan her sanatçıdan birer iş istenir.

Sonrasındaki çalıştaylarda sanatçılar yavaş yavaş Pocitelj’de mülk sahibi olmaya başlarlar.  Aldıkları mülkü atölyelere çevirip yaz aylarında kullanılmak üzere yeniden tasarlarlar.  Hatta, hafta sonu etkinlikleri ile kente olan ilgiyi daha da canlandırırlar. Burada amaç, sanat aracılığı ile kentin cazibesini artırmak, kültürü zenginleştirmek, ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmaktır.  İlk serginin açılışı üzerinden; savaşlar, toplumsal ayrışmalar, acılar ve elli yıldan fazla zaman geçtiği halde Pocitelj hala bölgedeki önemli bir sanat ve kültür merkezi olarak gelişmesini sürdürüyor.

Yugoslavya’nın paylaşımı savaşından sonra ortaya çıkan her türlü, özellikle dini yapılar ve sembollere yönelik sistematik tahribatın izlerini görmek artık ve nerede ise mümkün değil. Kaldığımız süre içinde orada yaşayanlardan savaş sonrası şehir efsanelerini dinlemek de oldukça ilginçti!  Bir de Pocitelj’de yaraların sarılmasında, sanatın da önemli bir araç olarak kullanıldığı bilgisine ulaşmaktan ayrıca mutluluk duyduğumu burada belirtmek isterim!

Parantez içine almadan ona da değinmekte yarar var: coğrafi, fauna olarak ve kültürel zenginliğiyle eşsiz memleketim Hopa’da, doğa ile inatlaşmanın faturasını “ilahi takdir” diye yorumlayıp Allaha havale eden yönetimin, sanatın varlığından da haberdar olduğundan kuşkum yok!

Yeniden konumuza dönelim: ilk koloni sergisi Nisan 1966’da Sarajevo’da açılır. Otuzbir sanatçıdan toplam sekseniki çalışma ile düzenlenen sergi, daha sonra Mostar ve Caplijina’da tekrarlanır.

O gün için oldukça özel ve lüks sayılacak bir katalogu da basılan sergi, çalıştayın bir sonucu olarak amacına ulaştığının göstergesidir denilebilir. Elbette çalıştayın ikincisi getirisi de; hala devam edip bugüne kadar gelmiş olmasıdır. Üçüncüsü ise; her geçen gün çıkış kaynağı ve tarihi referans gösterilmeden dahi olsa uluslararası boyutta yaygınlaşmasıdır.

Yakın Doğu Üniversitesi çatısı altında geçen yıl Kasım ayında düzenlediğimiz çalıştay; formatı ve sonuçlarıyla tam da buna örnek gösterilebilecek bir etkinlik olarak KKTC sanatı tarihindeki yerini almıştır. Türkiye’de ise belediyeler ve özellikle üniversitelerin çalıştaylara yoğun ilgi gösterdiklerini; sanat koleksiyonu oluşturmak ve elde edilen reklam değeri yüksek etki nedeni ile organizasyon sayısının her geçen gün daha da artmakta olduğunu söylemek mümkündür.

Bu tür organizasyonların; başarabilecekler için, başka etkinlikler oluşturmak, bağlantılar kurmak için iyi fırsatlar sunduğu bir gerçektir kuşkusuz. Biz de boş durmadık. Yakın Doğu Üniversitesi öncülüğünde bir karma sergi götürüp, Nisan 2016’da Saraybosna Üniversitesinde açacağımızı; ayrıca kişisel sergiler ve akademik etkinlikler için bir takvim belirlemeye çalıştığımızı da yine buradan paylaşmak isterim.

Çalıştaya katılan tüm ekibe; kusursuz organizasyon ve ev sahipliği için özellikle Mirsada BALJIĆ’e teşekkür ediyorum.

Sanat acıları unutturur, çocukları öldürmez; görün…

Sanata yakın kalın…

No comments:

Post a Comment