Sunday, October 11, 2015

Nobel, köken, izdüşüm

Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:101



Geçen hafta yüzüncü makalemi yayınlamanın heyecanını epey keyifle yaşadım.  Gelen mesajlar ve bana ulaşan eleştirilerden gerçekten güzel bir şey yapmış olduğumun gururunu, gözlerim sözcüklerin arasında dolanırken belleğimde defalarca yaşadım.  Teşekkür ederim!

Sanat ile uğraşanların toplumsal sorunlara duyarlılık göstermeleri doğaldır. Ben de ister istemez gördüğüm, duyduğum sosyal olayların etkisini makalelerime çok kısa dokunuşlarla da olsa yansıtmanın burukluğunu, hep kalbimde taşıdım. Ama kalem hep direndi; güzellikler için, sanat için, barış için, insan için direndi. Elbette kendim için de direndi.

Yüzüncü makalemin yayınlanmasıyla gidişatı, istikrarlı bir emeğin sonunda keyfe dönüştürmeyi başardım. Geçen haftaki makalemde bunu aleni bir şekilde de yazıp paylaştım. Özet olarak; çok hafifledim, o nedenle de yeni yazmalar için okumaya devam ettim, derken…

Bu hafta Nobel geldi çattı!

İyi bir haber ile, bir müjde ile değişti gündem: “Türk kökenli, Savur Mardin doğumlu Prof.Dr. Aziz Sancar Kimya dalında NOBEL ödülü aldı.” 

TV’lerin uyanıp özellikle sorguladığı ve servis yapmak için mücadele ettiği magazinel nitelikli ucuz ve hatta etnik köken kazımalı ayrıştırmacı beklentilerini açık edinceye kadar; Nobel başarısının haberi sosyal medyada çoktan paylaşılmıştı bile…

Köken kazıması pek yapamayanlar ise; başarının arkasındaki “öyküye” takıldılar, ağlamaklı ve güya utanarak kendilerince hazin bir haber yapmaya çalıştılar.

Ama izlediğim kadarı ile TV’ler; sosyal medyada paylaşılan onlarca fotoğraftan hiç birini yayınlamadılar. Neden biliyor musunuz; çünkü o fotoğrafları yayınlamış olsalardı tartışacakları bir konu kalmayacaktı Nobel ile ilgili…

Hedef kitlelerine: Nobel ödülü alan buluşun insan doğasının sırlarını çözmekte büyük ve çok önemli bir adım olduğunu; insan vücudunun, kendisini oluşturan yapı taşlarını, DNA’ları, hasar gördükleri zaman nasıl onardığını ve genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran ve açıklayan araştırmaları kime anlatacaklardı?  Bilim ne kadar reyting alırdı ki?. .

Öyle ya; bilime ne kadar değer verildiğine ilişkin birkaç soru soralım: Kaç bilim insanının adı meydanlarda, caddelere var? Ankara’da Belediye meclis üyesinin adı bir caddede var! Ankara’da çaydanlık, Rize’de bardak varken... Heykelini dikmeleri beklenmez zaten bilim insanlarının... Söze ve ezbere dayalı çalışmalar yapanlara verilen değerin ne kadarı Temel Bilimler olarak adlandırılan Fizik, Kimya, Biyoloji alanında çalışanlara veriliyor?  Hatta birkaç üniversite dışında Temel Bilimler bölümlerinin neden öğrenci almadığını kimse sorgulamıyor! Hangi TV sorgulayacak bunu?

Ama Nobel üzerinden herkes bir nemalanma yarışı içinde. Kiminin derdi de oy’a tahvil mi acaba?  Önümüzdeki ay “Rektörlük eğilim yoklaması” yapılacak olan güzide bir üniversitemizin Rektör Yardımcısı hemen yazdı “misafir profesörümüzdür!” Bugünden iki-üç ay önce elektrikle çalışan arabaları da trafikte olacaktı bunların...

Bilimin ve bilim insanlarının aşağılandığı, bilimsel çalışmaya doğru düzgün kaynak ayrılmayan, akademinin partizanlık üzerinden şekillendiği bir ortamdan kaç beyin göç etmiştir?
Bilim ve sanatın; bazı kesimlerce içine tükürülen, ucube “şeyler” olarak görülen nesneler olduğu talihsizliğini yaşamak pek de tercih edilecek bir durum değildir diye düşünüyorum en azından bu göçenler için.

Erkin kontrolündeki ve yönlendirmesindeki sanatın nereye varabileceği, “ölü yıkama” hedefli eğitim anlayışının ve bunlara karşı Mars’ta su bulunması bilgilerinin kuru, sıkıcı, kısır tartışmalarına; Suriye sınırındaki koskocaman angajmanlara karşı Rus uçaklarının bombardıman uçuşları sadece bu bölgede yaşayanları değil, dünyayı şoka sokmuştur.

Hava sahası tecavüzünün bu seferki tezahürü “Rusya’ya ne oluyor ki?” alt makamında kendini cılız bir ses ile “yandaşlarına” duyurabilmiştir ancak. Kimilerinin üçüncü dünya savaşı çığırtkanlığına bile soyunduğu bu dönemde, orta doğunun dengeleri darmadağın olmuş Batının emperyalist ortakları Rusya, İran ve Çin’e karşı gardlarını düşürmüşlerdir. Türkiye’nin durumu ise her zamankinden daha da vahim bir hal almıştır.

Özellikle son onüç yılda oluşturulan bu yedi kocalı Hürmüz çıkmazından kurtuluşun, iktidarda olan için tek yolu vardır: felaketin faturasını bir başkasına havale etmek.  Seçimler de bunun fırsatı aslında… Ortalık durulunca, tekrar sahneye çıkması çok daha kolay olacaktır. Üstelik bir daha gitmemek üzere…

“Bu hafta Nobel geldi çattı!” dedim yukarıda da, galiba ona gelemeden barut kokularının kesifliği arttı. Buna sebep olanlar da hesap vermeden gidecektir. Hafızası balıktan daha iyi olan toplum, her şeyi yutacak Nobel’i de unutacaktır.

Nobel geldi hoş geldi!  Nobel’le beraber daha neler neler geldi…

Mesela: “Biri çıkar ülkesini soykırımla suçlar, ona Nobel’i verirler, biri de çıkar ülkesini onurlandırır Nobel’i alır.” 

Mesela; kavgacı, ayrıştırmacı, düşmanlıktan beslenen zihniyetlere karşı söylemişçesine; o Nobel’i alan bilim insanı bakın ne diyor:  “En çok memleketim için sevindim. Çünkü Türkiye için bence bilim lazım, Türkiye’nin kalkınması için, bu güç durumdan çıkıp Avrupa düzeyine varması için bilim gerekli. O yönden katkı sunduğum için de çok sevinçliyim.” 

Karısını doğurtsun diye kadın doktor arayan ancak kızının eline baba beni okula gönderme pankartı tutuşturanlara şamar gibi bir tavsiye: “Kars’a, Edirne’ye kadar bütün çocuklarımıza bilim alanında eğitim öğretim vermemiz lazım. Özellikle kızlarımızı okutmak lazım. Kızlarımızı okutmazsak insan gücümüzün yarısını kaybetmiş oluyoruz. Özellikle Doğu ve Güneydoğu’daki kardeşlerimizden kız çocuklarını okula göndermelerini tekrar tekrar rica ediyorum.”

Kim söylüyor bunları: "BBC’nin bana sorduğu ilk soru, ‘siz Arap mısınız?’ oldu. Ben Türküm, o kadar. Mardin’de doğmuşsam, Cizre’de de doğmuşsam, Kars’ta da doğmuşsam ben Türküm”  http://www. internethaber.com/ bbcden-nobelli- sancara-arap-misiniz-sorusu- 818245h.htm açıklamasını yapan Nobel ödüllü bilim insani Prof.Dr. Aziz Sancar söylüyor.

Prof.Dr. Aziz Sancar’ın önünde saygı ile eğiliyorum!


Yakın Doğu Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi’nin 2015-2016 Akademik yılında açacağı, BEŞ BAŞKENT BEŞ SERGİ projesi kapsamındaki sergilerinin ilki İZDÜŞÜM, 16 Ekim 2015 Cuma günü 18:00’de Galeri Çankaya’da açılacak!  İZDÜŞÜM sergisinde; resim, heykel, seramik, grafik (kısa filim, fotografik, illüstrasyon, stencil grafitti, baskıresim) teknikleri ile yapılmış çalışmalar yer alacak. Bekleriz!

“Bilim ve sanat, bir kuşun iki kanadı gibidir” demiş Darwin!

Sanata yakın kalın…

No comments:

Post a Comment