KIBRIS gazetesi, 2016-06-05, Cumartesi, sayfa:29
Temel; macera için İstanbul’dan Amerika’ya kadar yüzmeye karar verir… Dursun da taka ile onu takip edecektir. İki kafadar yola çıkarlar. Fıkra bu ya, tam 75 gün sonra ufukta özgürlük anıtı görülür… New York’a varmalarına az kalmıştır. Temel takada horon tepmeye başlayan Dursun’a döner:
-Ula uşağum ben vazgeçtum geri döneyirum!
Makedonya’nın başkenti Üsküp’te South East European Üniversitesi (SEEU) ev sahipliğinde gerçekleştirilen beşinci Dünya Tasarım, Sanat ve Eğitim Konferansı’na (WCDAE 2016) baş konuşmacı olarak davet edilmiştim. Gittim; “sanat, eğitim ve akademi” başlıklı konferansımı davet eden ve izleyenlere göre başarıyla gerçekleştirdim ve geri geldim. Bu durumun Temel ile alakası var, çünkü konuşmamı yukarıdaki fıkrayı anlatarak sonlandırdım!
Geçen yıl Saraybosna’da gerçekleştirilen resim çalıştayı ve ardından bu yıl açtığımız “izdüşüm” sergisine ilişkin yazılarımda Balkanlar ve eski Yugoslavya hakkında bilgi paylaşımında bulunduğum için bu yazımda Makedonya ve Üsküp ile sınırlı kalmaya çalışacağım.
Makedonya, Balkanlar'da bir ülke. Kuzeyde Sırbistan ve Kosova, batıda Arnavutluk, güneyde Yunanistan, doğuda Bulgaristan ile komşu. Ülke, 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti'nden Makedonya ismi ile bağımsızlığını ilan etmiş. Birleşmiş Milletler ülkeyi 1993 yılında Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti (EYMC) ismi ile tanıdığını duyurmuş. Avrupa Birliği, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), Uluslararası Para Fonu, Avrupa Yayın Birliği ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi gibi örgütler ülkeyi Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti (EYMC) adıyla tanımış.
Türkiye, Makedonya Cumhuriyeti'nin bağımsızlık ilanıyla beraber ülkeyi kendi ismi ile tanımış. Nitekim bu sebeple Makedonya'yı Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya ismiyle (FYROM) tanıyan NATO teşkilatına ait ve içinde Makedonya geçen tüm belgelerde metinde "FYROM" kısaltması geçerken, belgenin sonundaki bir dipnotta Türkiye'nin ve diğer NATO üyeleri ABD, Arnavutluk, Bulgaristan, Estonya, Hırvatistan, İsveç, İzlanda, Kanada, Litvanya, Macaristan, Norveç, Polonya, Romanya ve Slovakya ile birlikte Makedonya'yı anayasal ismi ile tanıdığı ayrıca belirtilmiş.
Gün ortasında indiğimiz Üsküp’te şehrin profilini görmek için gezerken dikkatimizi çeken heykeller oldu. Başarılı başarısız, büyüklü küçüklü heykeller, hemen hepsi yeni heykeller… Kent merkezinde her yüz metrekareye 3-4 heykel düşmekte desem sanırım abartmış olmam. Heykel deyince neredeyse tümü tarihten devşirildiği belli olan “kahramanların” figürleri. Öyle normal boyutlarda da değiller, devasa heykeller. Birbirinin görüş alanına giren, hatta genel olarak görüntü kirliliği yaratan “söylemli” heykeller. Bir kısmına su ve ışık oyunları da eklenmiş! Elbette aralarında siyasi ve askeri olmayan şahsiyetlerin heykelleri de var ama azınlıktalar. Şehrin iki yakasını bağlayan taş köprüden eski çarşı yönüne doğru giderken sağ tarafta Vardar nehri içinde suya atlayacakmış gibi ellerini yukarıdan kavuşturmuş, mayosu kırmızı renkli bronz kız heykeli bunlardan biri. Su biraz çekilince kızın çok yakınında iki de ayak görülüyor. Belki de kız o ayakların sahibini kurtaracakmış izlenimi bırakan bir kompozisyon düzenlenmiş.
Heykellerin aralarında aleni bir “baskınlık” savaşı var denilebilir… Bir de ve özellikle Büyük İskender’in aslanlarına karşı uygulanan vandalizm: boyama! Bu vandalizm türü pek çok devlet dairesine, bakanlık binalarına ve bir de dikkatimi çeken Makedonya Zafer Kapısı’na karşı da uygulanmış.
Merakımın cevaplanması için yaptığım girişimler sonuçsuz kalmadı elbette. SEEU Rektörü Prof.Dr. Zamir Dika ve arkadaşları ile yaptığımız sohbetlerde konu aydınlığa kavuştu. Ancak, yine de açık bilgi kaynaklarından da yararlanarak paylaşmakta yarar var diye düşündüm:
Makedonya hükümeti "Üsküp 2014" projesi çerçevesinde başkent Üsküp'ün merkezini yeni bir görünüme kavuşturmak adına, büyük çalışmalar yürütmüş. İnşa edilen yeni binalarla, eski binalar üzerindeki yenileme çalışmalarıyla ve değişik heykellerle, Üsküp'ün merkezi adeta görkemli antik bir kente benzetilmeye çalışılmış. Heykeller içinden en çok dikkat çekeni ise, kuşkusuz Büyük İskender’in (Alexander the Great), heykelidir. Makedonyalı İskender olarak da bilinen Büyük İskender’in Floransa’da yaptırılan heykeli Makedonya Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 20. yılı anısına 8 Eylül 2011 tarihinde Üsküp Meydanı’na dikilmiş.
Meydanın batı tarafında ışık ve su oyunlarıyla tasarlanmış yirmi metre çapında ve bir havuzun içine yerleştirilmiş 10 metre yüksekliğindeki rölyefli silindirin tepesindeki yine on metre çapındaki platformda merkezin dışına basan iki arka ayak ve iyice çemberin dışına yakın yerleştirilmiş kuyruğu ile dengesiz bir platformda şaha kalkmış atın üzerinde kılıcı ile “fetih” işareti yapmakta olan Büyük İskender’in atlı heykeli 14.5 metre, anıtın toplam yüksekliği ise yaklaşık 30 metre yüksekliğinde.
Silindirik kaidenin etrafında İskender’in komutanları uzun uzun mızraklarla kompozisyona hareket katmışlar. Havuzun etrafına sıralanmış aslan heykellerinin kimi içe doğru kimi de dışa doğru bakıyor. İçe doğru bakanların ağızları açık ve su oyunlarına katılıyorlar. Suyun hareketiyle senkronize olarak değişen ışığın rengi “kitchliğin” zirve yaptığı izlenim anı oluyor tarihi bir figürün anıtında. Kısaca; izlenmesi zor olduğu için etkisi de olumsuz denebilecek bir anıt!
Makedonya hükümetine göre 80 milyon Euro’ya mal olduğu belirtilen Büyük İskender heykeli projesinin maliyeti, kimilerine göre 200 milyon kimilerine göre de 500 milyon Euro’ya mal olmuş.
Turistler için, fakirliğin pek deşifre olmadığı kentte, dikildiği ilk zamanlarda harcanan bütçe nedeniyle heykel, bazı kesimlerin tepkisini toplamış. Halkın bir kısmı, işsizlik oranının yüzde 33'ü aştığı ve vatandaşların yaklaşık üçte birinin yoksulluk sınırının altında yaşadığı ülkede heykellere yüklü harcamaların yapılmasına karşı çıkmış. Vandalizmin sebebi olarak da işte bu “dengesizlik” gösteriliyor.
Kentte gezerken barışçıl bir protesto gösterisinin de tanığı olmak ilginçti. Her yaştan ve her statüden, bisikletlisinden tekerlekli sandalyelisine kadar oldukça farklı renklerden oluşmuş göstericilerin zarar vermeden ve zarar görmeden toplanacakları alana kadar şarkılar ve sloganlar eşliğinde yürümeleri eski Yugoslavya sempatilerinin hala sönmediğinin göstergesiydi. Bu arada şunu da belirteyim ki; sadece iki üniformalı ve onların yanında duran sivil giyimli bir polisin güvenliğini sağladığı bir binanın dışında başka bir “önlem” gözüme takılmadı! Hükümet aleyhine olduğu belli ancak, dedim ya “barışçıl” bir gösteriydi.
Üsküp 2014 projesiyle Makedon ve Ortodoks Hıristiyan kültürüne “anıtsal” yatırım yapılıyor izlenimi var kentte. Büyük İskender'i kendi ataları olarak gören Yunanlar, Makedonya'nın bu projesini tahrik edici buluyor. Makedonya hükümetinin Makedon etnik kimliğini reform etmeye çalıştığını ve bu amaçla Üsküp 2014 projesini geliştirdiği ve milliyetçiliği tırmandırdığı kanısı yaygın bir görüş. Bu kapsamda, Makedonya'nın çok uluslu ve çok kültürlü bir devlet olduğunu gerekçe gösteren Arnavut ve Türkler, Üsküp 2014 projesinin kendi tarihlerine ve kültürlerine ait değerleri yansıtmıyor olmasından dolayı rahatsızlıklarını dile getiriyor. Otelden havaalanına giderken konuştuğumuz taksi şoförü bu konuda oldukça net bilgiler ve rakamlar verdi...
Pek ümitleri olmazsa da Arnavut ve Türkler, kendi tarihlerine ait kahramanların heykellerinin de Üsküp'ü süslemesini talep ediyorlar. Bu talebe karşın; Mostar’da olduğu gibi Üsküp’ün en görünür yerine de bir haç dikilmiş!
Arnavutların Tetova, Türklerin ise Kalkandelen dedikleri bölgede, halen Türkçe de konuşan Arnavutların kontrolündeki Osmanlı dini külliyelerinden biri Harabati Baba Tekkesi veya Sersem Ali baba Dergahı’nın içindeki o “koltuğa” konulmuş ABD ve Avrupa Birliği bayrakları dikkat çekiciydi! Mihmandarın anlattığı “yıktılar, yaktılar, ahıra çevirdiler” hikâyeleri, bayrakların neden orda olduğunu yeterince açıklıyordu. Hikâyelere tezat, dışarıdaki hemen her şey Osmanlıdan kaldığı gibi ayakta duruyordu! Yine mihmandarı yalanlarcasına Alaca Camii kapısına asılmış Kalkandelen Müftülüğünden imzalı mühürlü bir bildiride de “her gün devamlı okunan hatme-i şerif 77.yıl” yazıyordu…
Tetova’dan güzergahımız Ohrid Gölüne doğruydu… Arnavutluk, Yunanistan ve Makedonya Cumhuriyeti'nin kesiştiği noktada bulunan Ohrid gölü kıyısında balık yemek, tekne turu ve huzur üç saatlik otobüs yolculuğuna fazlasıyla değdi. Bir de fotoğraflar var elbet, sabitleyip kendimle getirdiğim!
Peki, kongre?
Makedonya South East European Üniversitesi, Kosova AAB Üniversitesi ve KKTC Yakın Doğu Üniversitesi arasında oluşturulacak akademik işbirliği hakkında önümüzdeki hafta yazsam daha iyi olacak.
Sanata yakın kalın…
Temel; macera için İstanbul’dan Amerika’ya kadar yüzmeye karar verir… Dursun da taka ile onu takip edecektir. İki kafadar yola çıkarlar. Fıkra bu ya, tam 75 gün sonra ufukta özgürlük anıtı görülür… New York’a varmalarına az kalmıştır. Temel takada horon tepmeye başlayan Dursun’a döner:
-Ula uşağum ben vazgeçtum geri döneyirum!
Makedonya’nın başkenti Üsküp’te South East European Üniversitesi (SEEU) ev sahipliğinde gerçekleştirilen beşinci Dünya Tasarım, Sanat ve Eğitim Konferansı’na (WCDAE 2016) baş konuşmacı olarak davet edilmiştim. Gittim; “sanat, eğitim ve akademi” başlıklı konferansımı davet eden ve izleyenlere göre başarıyla gerçekleştirdim ve geri geldim. Bu durumun Temel ile alakası var, çünkü konuşmamı yukarıdaki fıkrayı anlatarak sonlandırdım!
Geçen yıl Saraybosna’da gerçekleştirilen resim çalıştayı ve ardından bu yıl açtığımız “izdüşüm” sergisine ilişkin yazılarımda Balkanlar ve eski Yugoslavya hakkında bilgi paylaşımında bulunduğum için bu yazımda Makedonya ve Üsküp ile sınırlı kalmaya çalışacağım.
Makedonya, Balkanlar'da bir ülke. Kuzeyde Sırbistan ve Kosova, batıda Arnavutluk, güneyde Yunanistan, doğuda Bulgaristan ile komşu. Ülke, 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti'nden Makedonya ismi ile bağımsızlığını ilan etmiş. Birleşmiş Milletler ülkeyi 1993 yılında Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti (EYMC) ismi ile tanıdığını duyurmuş. Avrupa Birliği, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), Uluslararası Para Fonu, Avrupa Yayın Birliği ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi gibi örgütler ülkeyi Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti (EYMC) adıyla tanımış.
Türkiye, Makedonya Cumhuriyeti'nin bağımsızlık ilanıyla beraber ülkeyi kendi ismi ile tanımış. Nitekim bu sebeple Makedonya'yı Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya ismiyle (FYROM) tanıyan NATO teşkilatına ait ve içinde Makedonya geçen tüm belgelerde metinde "FYROM" kısaltması geçerken, belgenin sonundaki bir dipnotta Türkiye'nin ve diğer NATO üyeleri ABD, Arnavutluk, Bulgaristan, Estonya, Hırvatistan, İsveç, İzlanda, Kanada, Litvanya, Macaristan, Norveç, Polonya, Romanya ve Slovakya ile birlikte Makedonya'yı anayasal ismi ile tanıdığı ayrıca belirtilmiş.
Gün ortasında indiğimiz Üsküp’te şehrin profilini görmek için gezerken dikkatimizi çeken heykeller oldu. Başarılı başarısız, büyüklü küçüklü heykeller, hemen hepsi yeni heykeller… Kent merkezinde her yüz metrekareye 3-4 heykel düşmekte desem sanırım abartmış olmam. Heykel deyince neredeyse tümü tarihten devşirildiği belli olan “kahramanların” figürleri. Öyle normal boyutlarda da değiller, devasa heykeller. Birbirinin görüş alanına giren, hatta genel olarak görüntü kirliliği yaratan “söylemli” heykeller. Bir kısmına su ve ışık oyunları da eklenmiş! Elbette aralarında siyasi ve askeri olmayan şahsiyetlerin heykelleri de var ama azınlıktalar. Şehrin iki yakasını bağlayan taş köprüden eski çarşı yönüne doğru giderken sağ tarafta Vardar nehri içinde suya atlayacakmış gibi ellerini yukarıdan kavuşturmuş, mayosu kırmızı renkli bronz kız heykeli bunlardan biri. Su biraz çekilince kızın çok yakınında iki de ayak görülüyor. Belki de kız o ayakların sahibini kurtaracakmış izlenimi bırakan bir kompozisyon düzenlenmiş.
Heykellerin aralarında aleni bir “baskınlık” savaşı var denilebilir… Bir de ve özellikle Büyük İskender’in aslanlarına karşı uygulanan vandalizm: boyama! Bu vandalizm türü pek çok devlet dairesine, bakanlık binalarına ve bir de dikkatimi çeken Makedonya Zafer Kapısı’na karşı da uygulanmış.
Merakımın cevaplanması için yaptığım girişimler sonuçsuz kalmadı elbette. SEEU Rektörü Prof.Dr. Zamir Dika ve arkadaşları ile yaptığımız sohbetlerde konu aydınlığa kavuştu. Ancak, yine de açık bilgi kaynaklarından da yararlanarak paylaşmakta yarar var diye düşündüm:
Makedonya hükümeti "Üsküp 2014" projesi çerçevesinde başkent Üsküp'ün merkezini yeni bir görünüme kavuşturmak adına, büyük çalışmalar yürütmüş. İnşa edilen yeni binalarla, eski binalar üzerindeki yenileme çalışmalarıyla ve değişik heykellerle, Üsküp'ün merkezi adeta görkemli antik bir kente benzetilmeye çalışılmış. Heykeller içinden en çok dikkat çekeni ise, kuşkusuz Büyük İskender’in (Alexander the Great), heykelidir. Makedonyalı İskender olarak da bilinen Büyük İskender’in Floransa’da yaptırılan heykeli Makedonya Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 20. yılı anısına 8 Eylül 2011 tarihinde Üsküp Meydanı’na dikilmiş.
Meydanın batı tarafında ışık ve su oyunlarıyla tasarlanmış yirmi metre çapında ve bir havuzun içine yerleştirilmiş 10 metre yüksekliğindeki rölyefli silindirin tepesindeki yine on metre çapındaki platformda merkezin dışına basan iki arka ayak ve iyice çemberin dışına yakın yerleştirilmiş kuyruğu ile dengesiz bir platformda şaha kalkmış atın üzerinde kılıcı ile “fetih” işareti yapmakta olan Büyük İskender’in atlı heykeli 14.5 metre, anıtın toplam yüksekliği ise yaklaşık 30 metre yüksekliğinde.
Silindirik kaidenin etrafında İskender’in komutanları uzun uzun mızraklarla kompozisyona hareket katmışlar. Havuzun etrafına sıralanmış aslan heykellerinin kimi içe doğru kimi de dışa doğru bakıyor. İçe doğru bakanların ağızları açık ve su oyunlarına katılıyorlar. Suyun hareketiyle senkronize olarak değişen ışığın rengi “kitchliğin” zirve yaptığı izlenim anı oluyor tarihi bir figürün anıtında. Kısaca; izlenmesi zor olduğu için etkisi de olumsuz denebilecek bir anıt!
Makedonya hükümetine göre 80 milyon Euro’ya mal olduğu belirtilen Büyük İskender heykeli projesinin maliyeti, kimilerine göre 200 milyon kimilerine göre de 500 milyon Euro’ya mal olmuş.
Turistler için, fakirliğin pek deşifre olmadığı kentte, dikildiği ilk zamanlarda harcanan bütçe nedeniyle heykel, bazı kesimlerin tepkisini toplamış. Halkın bir kısmı, işsizlik oranının yüzde 33'ü aştığı ve vatandaşların yaklaşık üçte birinin yoksulluk sınırının altında yaşadığı ülkede heykellere yüklü harcamaların yapılmasına karşı çıkmış. Vandalizmin sebebi olarak da işte bu “dengesizlik” gösteriliyor.
Kentte gezerken barışçıl bir protesto gösterisinin de tanığı olmak ilginçti. Her yaştan ve her statüden, bisikletlisinden tekerlekli sandalyelisine kadar oldukça farklı renklerden oluşmuş göstericilerin zarar vermeden ve zarar görmeden toplanacakları alana kadar şarkılar ve sloganlar eşliğinde yürümeleri eski Yugoslavya sempatilerinin hala sönmediğinin göstergesiydi. Bu arada şunu da belirteyim ki; sadece iki üniformalı ve onların yanında duran sivil giyimli bir polisin güvenliğini sağladığı bir binanın dışında başka bir “önlem” gözüme takılmadı! Hükümet aleyhine olduğu belli ancak, dedim ya “barışçıl” bir gösteriydi.
Üsküp 2014 projesiyle Makedon ve Ortodoks Hıristiyan kültürüne “anıtsal” yatırım yapılıyor izlenimi var kentte. Büyük İskender'i kendi ataları olarak gören Yunanlar, Makedonya'nın bu projesini tahrik edici buluyor. Makedonya hükümetinin Makedon etnik kimliğini reform etmeye çalıştığını ve bu amaçla Üsküp 2014 projesini geliştirdiği ve milliyetçiliği tırmandırdığı kanısı yaygın bir görüş. Bu kapsamda, Makedonya'nın çok uluslu ve çok kültürlü bir devlet olduğunu gerekçe gösteren Arnavut ve Türkler, Üsküp 2014 projesinin kendi tarihlerine ve kültürlerine ait değerleri yansıtmıyor olmasından dolayı rahatsızlıklarını dile getiriyor. Otelden havaalanına giderken konuştuğumuz taksi şoförü bu konuda oldukça net bilgiler ve rakamlar verdi...
Pek ümitleri olmazsa da Arnavut ve Türkler, kendi tarihlerine ait kahramanların heykellerinin de Üsküp'ü süslemesini talep ediyorlar. Bu talebe karşın; Mostar’da olduğu gibi Üsküp’ün en görünür yerine de bir haç dikilmiş!
Arnavutların Tetova, Türklerin ise Kalkandelen dedikleri bölgede, halen Türkçe de konuşan Arnavutların kontrolündeki Osmanlı dini külliyelerinden biri Harabati Baba Tekkesi veya Sersem Ali baba Dergahı’nın içindeki o “koltuğa” konulmuş ABD ve Avrupa Birliği bayrakları dikkat çekiciydi! Mihmandarın anlattığı “yıktılar, yaktılar, ahıra çevirdiler” hikâyeleri, bayrakların neden orda olduğunu yeterince açıklıyordu. Hikâyelere tezat, dışarıdaki hemen her şey Osmanlıdan kaldığı gibi ayakta duruyordu! Yine mihmandarı yalanlarcasına Alaca Camii kapısına asılmış Kalkandelen Müftülüğünden imzalı mühürlü bir bildiride de “her gün devamlı okunan hatme-i şerif 77.yıl” yazıyordu…
Tetova’dan güzergahımız Ohrid Gölüne doğruydu… Arnavutluk, Yunanistan ve Makedonya Cumhuriyeti'nin kesiştiği noktada bulunan Ohrid gölü kıyısında balık yemek, tekne turu ve huzur üç saatlik otobüs yolculuğuna fazlasıyla değdi. Bir de fotoğraflar var elbet, sabitleyip kendimle getirdiğim!
Peki, kongre?
Makedonya South East European Üniversitesi, Kosova AAB Üniversitesi ve KKTC Yakın Doğu Üniversitesi arasında oluşturulacak akademik işbirliği hakkında önümüzdeki hafta yazsam daha iyi olacak.
Sanata yakın kalın…
No comments:
Post a Comment