KIBRIS gazetesi, 2016-05-21, Cumartesi, sayfa:33
Babasının Temel’i; araba çarpması sonucu hastaneye kaldırılır.
Ameliyat olması gerekmektedir. Doktorlar maskelerini takarlar. Yarı baygın Temel doktorlara bakarak:
-Haçan boşuna takmayun maskeleri, pen sizi taniyirum!
…
Duvarlarımız
Bu hafta Lefkoşa-Bedesten’de Gazi Yüksel’in; tuval üzerine akrilik tekniği ile yapılmış kırkiki parçadan oluşan ilk kişisel sergisi açıldı.
Yoğun emek, titiz işçilik, çaba, renk kullanımı ve duvarın olumsuz çağrışımına karşın politik söylemlerin karmaşasına teslim olmadan kendi dili ile konuşmuş Gazi Yüksel sergisinde. Kendi resim dilinin yanı sıra kataloğuna yazdığı “Duvar” başlıklı yazısının samimiyetini olduğu şekliyle paylaşmak istedim:
“İnsanın parçalı gereçlerle yapı oluşturma serüveni mağara düzeninden yerleşik topluluklar düzenine geçmesi ile başladı. Bu yeni düzende doğal ya da yapay materyallerle oluşturulan duvarlara koruma misyonunun yanı sıra, saklama, insanları birbirlerinden ayırma ve özgürlükleri kısıtlama misyonları da yüklendi.
Tarihin en ciddi fiziksel yapılarından biri olan Çin Seddi savunma ve koruma, Utanç Duvarı olarak da nitelenen Berlin Duvarı ise insanları ayırma ve özgürlüklerini kısıtlama misyonlarıyla inşa edildi.
Tarihsel süreçte duvar nitelemesi “Ağlama Duvarı” adıyla ruhani dünyanın, “Güvenlik Duvarı” adıyla da internet dünyasının öne çıkan fenomenlerini oluşturdu.
Fiziki bir yapı olan duvar, taş, tuğla ve benzeri materyallerin yan yana, üst üste, birbirlerine yaslanarak ve birbirlerini destekleyerek oluşturduğu bir bütündür. Bu anlamda, kişisel olduğu kadar toplumsal yapı olarak da insan yaşamını duvarlara benzetmek mümkündür. Öyle ki, dayanışma ve yardımlaşmayla oluşan bu bütünsel yapıda her birim zamanın imbiğinden süzülerek ortaya çıkar. Her varlık farklı özellikleri olan birer duvar örgüsüne sahip olurken benliğinde de yaşanmışlığın özünü taşır.
Duvarlar yaşantılarımızın bekçisidirler. Ancak, böyle olmalarına rağmen birbirine zıt anlamlandırmaların etkisinde kalırlar. İnsanları sevdikleriyle bir arada tutarak koruyup gözettiklerinde sevginin ve mutluluğun, yönetim erkinin psikolojik stratejileriyle halklar arasına örüldüklerinde ise nefret ve üzüntünün simgesi haline gelirler.
Duvar ögesi aynı zamanda modern dünyadaki insan ilişkilerinden kaynaklanan negatif olguların soyut tezahürünü (belirtisini) oluşturur. Reel dünyada gözle görünmeyen bu duvarlar giderek yalnızlaşan ve yabancılaşan insanın korku, umut ve beklentileri doğrultusunda çevresine ördüğü soyut duvarlardır.
Kısa sürede oluşmayan ama hemen de yıkılmayan bu duvarlar elle tutulur gerçeğin aksine, zorlanması gereken sınırların, sıkışıp kalınan dogmaların da sembolüdürler. Her soyut duvarın önyargılardan oluşan birbirinden farklı harçları olduğu da unutulmamalıdır.
İşte ben resimlerimde gözle görünmeyen ancak duyumsanabilen bu gerçeği betimlemeye çalıştım. Soyut veya yarı soyut imge ve semboller kullanarak duyguların fenomonolojik karşılığını aradım.”
Yaşamın Kayıtsız Tanıkları: Duvarlar
Gazi Yüksel; açılışta yaptığı konuşmasında özellikle isimlerini andığı hocalarından Mustafa Salim Aktuğ’un sergi hakkında yazdığı yazısını da iznine teşekkürlerimle paylaşıyorum:
“Gazi Yüksel, Kıbrıs’ta gençlik yıllarını gazetecilik ve foto muhabirliğiyle geçirdi. Yaşadığı coğrafya ve günlük hayatla ilgili bir çok olayı, anı fotoğrafladı. Görünen dünyayla ilgili bu görsel notlamalarını alımlarken, beyinsel bir bütünleşmeyle hareket etmekte olduğu bir gerçek. Zaten zanaatkâr bir ailenin çocuğu olarak yetişmişti ve bunun da avantajı, kendisini mesleğinde her zaman bir adım daha öne çıkarmıştı. Yakın Doğu Üniversitesi’nde vermiş olduğu “Temel Fotoğrafçılık”, “Basın Fotoğrafçılığı”, “Stüdyo ve Reklam Fotoğrafçılığı” derslerinde öğrencilerin yetişmesine katkı sunarken her zaman yakından takip ettiği resim sanatına yeni kurulan Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi’nin Plastik Sanatlar Bölümü’nde başladı. Fotoğraf sanatındaki sistematik kapsayıcı çalışmalarını resim sanatı üzerinde uygulamalı ve kesintisiz olarak devam ettirdi. Kendince sürdürdüğü uzun çabaların sonunda kişisel resim sergisini oluşturma aşamasına geldi. Belli konular, imgeler ve temalara yöneldi. Onları zamanla yoğurarak önemli aşamalar kat etti. Yüksel’in önceden fotoğraf bilmesinin verdiği avantajla çok iyi bir imge avcısı olduğunu, bunun sonucu, şiirsel bir resim dili sergilediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. KKTC Turizm Bakanlığı’nca yayınlanan ‘Fotoğraf Albümleri’, bölgenin değerlerinin öne çıkarılmasının kanıtı niteliğindedir. Onun bakış açısından bu ülkenin insanı, oluşturduğu kültürü, renkleri, günün ışığıyla kayıt altına alınır. Burada fotoğraf sanatı adına değinmeden geçemeyeceğim 2007 yılında yayınladığı, “Kıbrıs’ta Fotoğraf ve Fotoğrafçılık:1878-2006” adındaki geniş kapsamlı kitabını vurgulamak gerekir. Topluma verdiği hizmeti kayıt altına alarak gelecek nesillere aktarmak adına Yüksel’in bu kitabı takdire şayan niteliktedir.
Kıbrıs toplumu eğitimi, okumayı seven ve çeşitli hobilere yönelim konusunda oldukça ilgimi çekmiştir. Gazi Yüksel, böyle bir toplumun farkındalığını fazlasıyla yaşayan bir kişiliktir. Fakültede arkadaş grubuyla gerçekleştirdikleri “Yüzleşme” sergisiyle (2012), doğa ve çevre felaketlerine dikkat çekmek adına, atık malzemelerle büyük boyutlu çalışmalar üretmişlerdi. Gazi, bu sergide farkındalığın en güzel örneklerinden birini, babasının biriktirdiği saatleri bir portre haline getirerek sergilemişti. Çalışmasıyla, geldiği kültürün kökleriyle ve o kültürün elemanı olan ailesinin birikimiyle bizi yüzleştirmişti. Eserinde yüzlerce saatin farklı bölümlerine ait parçaları iç içe bir yığın oluşturarak zamana karşı direnen doğanın varlığını derin bir kavramsal boyuta taşıdı. Saatlerin üst üste eklemlenerek oluşturduğu bu yapı, çevre felaketlerine karşı zamanla yarışan doğamızı koruma adına, saatlerin geçişini izleyende duyumsatmıştı. Olağanüstü teknik bir mükemmellikle yapılmış bu eser bir çok şeyin de cevabı niteliğindeydi. Gazi, saatleri birbirine eklemleyerek oluşturduğu yapıda yitip giden doğaya karşı temsili bir sesin varlığını heykel boyutuna taşımıştı.
Gazi Yüksel, fotoğrafla gerçekleştirdiği görsel notları, resim ve heykel dünyasının yeni aktarım olanaklarıyla çeşitlendirme yoluna böylece girmiş oldu. Takip eden yıllar, onu resimlerinde tematik çalışma yoluna sevk etti. Kıbrıs’taki duvarların sessiz renkliliği, dünyaya açılan kapılarındaki motifler, insanların günlük hayatlarındaki duruş ve davranışları onun resimlerinde yerlerini aldı. Akrilik boyayı daha çok tercih etti. Bu seçim, konuları resmederken düşündüğü biçimi hızlı kuruyan bir boyayla sonuçlandırmak istemesinden kaynaklanmaktadır.
Duvarlar insanları birbirinden ayıran, çevreyi sınırlayan, kapatan yapı elemanlarıdır. Duvarlar, bizi çevreleyen duyarsız koruculardır aynı zamanda. Duvar ve inşa sureti duvarlaşmış, duyarlılığı kalmamış insanlara göndermelerde bulunur. Bazen de bu durumu ters yüz etmenin arayışı içerisindedir sanatçı. Parçacıklarla renklendirilmiş duvarlar, şeffaf duvarlar, onların renkleriyle iç içe geçmiş insan suretleri bunun en güzel temsili örnekleridir.
Duvarlar yaşamın kayıtsız tanıklarıdır. Dünü, bugünü yaşayıp yarına taşıyacaklardır kuşkusuz. Ama onlar bu tanıklığın farkında mı ? Duvar gibi bir tanıklık onlarınkisi. İnsanca yaşamın ve belli bir dönemin duyarlı tanıklarıdır. Yaşayan nefes alıp verendir. Onları yaşadıklarıyla, yiyip içtikleriyle, giyip kuşattıklarıyla, çevreleriyle sadece yansıtmak yeterli değildir. Yaşamanın anlamına dair, geleceğe dair derinlikleri de göstermek şarttır. Burada yaşamın birikimlerinin oluşturduğu simgeler, devreye girmeye başlıyor. Bu çalışmalarda, örneğin, salyangoz şeklinden hareketle oluşturulan spiraller, sonsuzluğun simgesi olarak yer almaktadır.
Gazi’nin resimlerinde insan maskları adeta duvar sessizliğinin vurdumduymazlığını dışa vururlar. Masklar kadın-erkek gibi bir cinsiyet farkını içermezler. Onlarla gösterilmek istenilen tam anlamıyla insandır ve insanlık halleridir.
İnsan maskelerinin soğuk-durağan ifadelerinin karşısında yer alan renkli tuğlalarla örülü kuş siluetlerini görmekteyiz. Burada daha bir şenlikli dünyanın varlığına varıyoruz. Kırlangıç suretleriyle duvarların yıkılması, aşılması ve özgürlüğe doğru kanatlanıp uçmak anlatılır.
Gazi Yüksel’in resimlerinde Kıbrıs’ın duvarlarını dışarıya açan kapılarda yer alan metal süslemelerdeki motiflerle de sıklıkla karşılaşırız. Bunların yanı sıra düşen hilaller, medoş lalesinin soyutlamaları, temel geometrik formlar (kare-dikdörtgen-daire) resimlerinde istiflenmektedir. Kullanılan geometrik formlar ve renklerle zihinsel derinliklerde geziye çıkmamızı sağlayan sanatçı, metafizik ağırlıklı sürrealist dünyalarla da bizi sıkça yüzleştirmektedir.
Birçok filme, müzik eserine, şiire, resme, mimariye asıl konu olan “duvar” konusunda yapılan çalışmalara Gazi Yüksel’in bu sergisi önemli bir katkı niteliğindedir. Gazi’nin ustaca biçimlendirdiği resim tekniğiyle, dikkat çekici uygulamalarıyla ve değindiği konularla, “Kıbrıs Resim Sanatına” sağlam adımlarla geldiğine sevinerek tanık olmaktayız.”
Maske takan doktorların niyeti belli Temel’e karşı! Ama duvarların anlamı, hangi tarafında durduğunuza göre değişir…
Sanata yakın kalın…
Babasının Temel’i; araba çarpması sonucu hastaneye kaldırılır.
Ameliyat olması gerekmektedir. Doktorlar maskelerini takarlar. Yarı baygın Temel doktorlara bakarak:
-Haçan boşuna takmayun maskeleri, pen sizi taniyirum!
…
Duvarlarımız
Bu hafta Lefkoşa-Bedesten’de Gazi Yüksel’in; tuval üzerine akrilik tekniği ile yapılmış kırkiki parçadan oluşan ilk kişisel sergisi açıldı.
Yoğun emek, titiz işçilik, çaba, renk kullanımı ve duvarın olumsuz çağrışımına karşın politik söylemlerin karmaşasına teslim olmadan kendi dili ile konuşmuş Gazi Yüksel sergisinde. Kendi resim dilinin yanı sıra kataloğuna yazdığı “Duvar” başlıklı yazısının samimiyetini olduğu şekliyle paylaşmak istedim:
“İnsanın parçalı gereçlerle yapı oluşturma serüveni mağara düzeninden yerleşik topluluklar düzenine geçmesi ile başladı. Bu yeni düzende doğal ya da yapay materyallerle oluşturulan duvarlara koruma misyonunun yanı sıra, saklama, insanları birbirlerinden ayırma ve özgürlükleri kısıtlama misyonları da yüklendi.
Tarihin en ciddi fiziksel yapılarından biri olan Çin Seddi savunma ve koruma, Utanç Duvarı olarak da nitelenen Berlin Duvarı ise insanları ayırma ve özgürlüklerini kısıtlama misyonlarıyla inşa edildi.
Tarihsel süreçte duvar nitelemesi “Ağlama Duvarı” adıyla ruhani dünyanın, “Güvenlik Duvarı” adıyla da internet dünyasının öne çıkan fenomenlerini oluşturdu.
Fiziki bir yapı olan duvar, taş, tuğla ve benzeri materyallerin yan yana, üst üste, birbirlerine yaslanarak ve birbirlerini destekleyerek oluşturduğu bir bütündür. Bu anlamda, kişisel olduğu kadar toplumsal yapı olarak da insan yaşamını duvarlara benzetmek mümkündür. Öyle ki, dayanışma ve yardımlaşmayla oluşan bu bütünsel yapıda her birim zamanın imbiğinden süzülerek ortaya çıkar. Her varlık farklı özellikleri olan birer duvar örgüsüne sahip olurken benliğinde de yaşanmışlığın özünü taşır.
Duvarlar yaşantılarımızın bekçisidirler. Ancak, böyle olmalarına rağmen birbirine zıt anlamlandırmaların etkisinde kalırlar. İnsanları sevdikleriyle bir arada tutarak koruyup gözettiklerinde sevginin ve mutluluğun, yönetim erkinin psikolojik stratejileriyle halklar arasına örüldüklerinde ise nefret ve üzüntünün simgesi haline gelirler.
Duvar ögesi aynı zamanda modern dünyadaki insan ilişkilerinden kaynaklanan negatif olguların soyut tezahürünü (belirtisini) oluşturur. Reel dünyada gözle görünmeyen bu duvarlar giderek yalnızlaşan ve yabancılaşan insanın korku, umut ve beklentileri doğrultusunda çevresine ördüğü soyut duvarlardır.
Kısa sürede oluşmayan ama hemen de yıkılmayan bu duvarlar elle tutulur gerçeğin aksine, zorlanması gereken sınırların, sıkışıp kalınan dogmaların da sembolüdürler. Her soyut duvarın önyargılardan oluşan birbirinden farklı harçları olduğu da unutulmamalıdır.
İşte ben resimlerimde gözle görünmeyen ancak duyumsanabilen bu gerçeği betimlemeye çalıştım. Soyut veya yarı soyut imge ve semboller kullanarak duyguların fenomonolojik karşılığını aradım.”
Yaşamın Kayıtsız Tanıkları: Duvarlar
Gazi Yüksel; açılışta yaptığı konuşmasında özellikle isimlerini andığı hocalarından Mustafa Salim Aktuğ’un sergi hakkında yazdığı yazısını da iznine teşekkürlerimle paylaşıyorum:
“Gazi Yüksel, Kıbrıs’ta gençlik yıllarını gazetecilik ve foto muhabirliğiyle geçirdi. Yaşadığı coğrafya ve günlük hayatla ilgili bir çok olayı, anı fotoğrafladı. Görünen dünyayla ilgili bu görsel notlamalarını alımlarken, beyinsel bir bütünleşmeyle hareket etmekte olduğu bir gerçek. Zaten zanaatkâr bir ailenin çocuğu olarak yetişmişti ve bunun da avantajı, kendisini mesleğinde her zaman bir adım daha öne çıkarmıştı. Yakın Doğu Üniversitesi’nde vermiş olduğu “Temel Fotoğrafçılık”, “Basın Fotoğrafçılığı”, “Stüdyo ve Reklam Fotoğrafçılığı” derslerinde öğrencilerin yetişmesine katkı sunarken her zaman yakından takip ettiği resim sanatına yeni kurulan Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi’nin Plastik Sanatlar Bölümü’nde başladı. Fotoğraf sanatındaki sistematik kapsayıcı çalışmalarını resim sanatı üzerinde uygulamalı ve kesintisiz olarak devam ettirdi. Kendince sürdürdüğü uzun çabaların sonunda kişisel resim sergisini oluşturma aşamasına geldi. Belli konular, imgeler ve temalara yöneldi. Onları zamanla yoğurarak önemli aşamalar kat etti. Yüksel’in önceden fotoğraf bilmesinin verdiği avantajla çok iyi bir imge avcısı olduğunu, bunun sonucu, şiirsel bir resim dili sergilediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. KKTC Turizm Bakanlığı’nca yayınlanan ‘Fotoğraf Albümleri’, bölgenin değerlerinin öne çıkarılmasının kanıtı niteliğindedir. Onun bakış açısından bu ülkenin insanı, oluşturduğu kültürü, renkleri, günün ışığıyla kayıt altına alınır. Burada fotoğraf sanatı adına değinmeden geçemeyeceğim 2007 yılında yayınladığı, “Kıbrıs’ta Fotoğraf ve Fotoğrafçılık:1878-2006” adındaki geniş kapsamlı kitabını vurgulamak gerekir. Topluma verdiği hizmeti kayıt altına alarak gelecek nesillere aktarmak adına Yüksel’in bu kitabı takdire şayan niteliktedir.
Kıbrıs toplumu eğitimi, okumayı seven ve çeşitli hobilere yönelim konusunda oldukça ilgimi çekmiştir. Gazi Yüksel, böyle bir toplumun farkındalığını fazlasıyla yaşayan bir kişiliktir. Fakültede arkadaş grubuyla gerçekleştirdikleri “Yüzleşme” sergisiyle (2012), doğa ve çevre felaketlerine dikkat çekmek adına, atık malzemelerle büyük boyutlu çalışmalar üretmişlerdi. Gazi, bu sergide farkındalığın en güzel örneklerinden birini, babasının biriktirdiği saatleri bir portre haline getirerek sergilemişti. Çalışmasıyla, geldiği kültürün kökleriyle ve o kültürün elemanı olan ailesinin birikimiyle bizi yüzleştirmişti. Eserinde yüzlerce saatin farklı bölümlerine ait parçaları iç içe bir yığın oluşturarak zamana karşı direnen doğanın varlığını derin bir kavramsal boyuta taşıdı. Saatlerin üst üste eklemlenerek oluşturduğu bu yapı, çevre felaketlerine karşı zamanla yarışan doğamızı koruma adına, saatlerin geçişini izleyende duyumsatmıştı. Olağanüstü teknik bir mükemmellikle yapılmış bu eser bir çok şeyin de cevabı niteliğindeydi. Gazi, saatleri birbirine eklemleyerek oluşturduğu yapıda yitip giden doğaya karşı temsili bir sesin varlığını heykel boyutuna taşımıştı.
Gazi Yüksel, fotoğrafla gerçekleştirdiği görsel notları, resim ve heykel dünyasının yeni aktarım olanaklarıyla çeşitlendirme yoluna böylece girmiş oldu. Takip eden yıllar, onu resimlerinde tematik çalışma yoluna sevk etti. Kıbrıs’taki duvarların sessiz renkliliği, dünyaya açılan kapılarındaki motifler, insanların günlük hayatlarındaki duruş ve davranışları onun resimlerinde yerlerini aldı. Akrilik boyayı daha çok tercih etti. Bu seçim, konuları resmederken düşündüğü biçimi hızlı kuruyan bir boyayla sonuçlandırmak istemesinden kaynaklanmaktadır.
Duvarlar insanları birbirinden ayıran, çevreyi sınırlayan, kapatan yapı elemanlarıdır. Duvarlar, bizi çevreleyen duyarsız koruculardır aynı zamanda. Duvar ve inşa sureti duvarlaşmış, duyarlılığı kalmamış insanlara göndermelerde bulunur. Bazen de bu durumu ters yüz etmenin arayışı içerisindedir sanatçı. Parçacıklarla renklendirilmiş duvarlar, şeffaf duvarlar, onların renkleriyle iç içe geçmiş insan suretleri bunun en güzel temsili örnekleridir.
Duvarlar yaşamın kayıtsız tanıklarıdır. Dünü, bugünü yaşayıp yarına taşıyacaklardır kuşkusuz. Ama onlar bu tanıklığın farkında mı ? Duvar gibi bir tanıklık onlarınkisi. İnsanca yaşamın ve belli bir dönemin duyarlı tanıklarıdır. Yaşayan nefes alıp verendir. Onları yaşadıklarıyla, yiyip içtikleriyle, giyip kuşattıklarıyla, çevreleriyle sadece yansıtmak yeterli değildir. Yaşamanın anlamına dair, geleceğe dair derinlikleri de göstermek şarttır. Burada yaşamın birikimlerinin oluşturduğu simgeler, devreye girmeye başlıyor. Bu çalışmalarda, örneğin, salyangoz şeklinden hareketle oluşturulan spiraller, sonsuzluğun simgesi olarak yer almaktadır.
Gazi’nin resimlerinde insan maskları adeta duvar sessizliğinin vurdumduymazlığını dışa vururlar. Masklar kadın-erkek gibi bir cinsiyet farkını içermezler. Onlarla gösterilmek istenilen tam anlamıyla insandır ve insanlık halleridir.
İnsan maskelerinin soğuk-durağan ifadelerinin karşısında yer alan renkli tuğlalarla örülü kuş siluetlerini görmekteyiz. Burada daha bir şenlikli dünyanın varlığına varıyoruz. Kırlangıç suretleriyle duvarların yıkılması, aşılması ve özgürlüğe doğru kanatlanıp uçmak anlatılır.
Gazi Yüksel’in resimlerinde Kıbrıs’ın duvarlarını dışarıya açan kapılarda yer alan metal süslemelerdeki motiflerle de sıklıkla karşılaşırız. Bunların yanı sıra düşen hilaller, medoş lalesinin soyutlamaları, temel geometrik formlar (kare-dikdörtgen-daire) resimlerinde istiflenmektedir. Kullanılan geometrik formlar ve renklerle zihinsel derinliklerde geziye çıkmamızı sağlayan sanatçı, metafizik ağırlıklı sürrealist dünyalarla da bizi sıkça yüzleştirmektedir.
Birçok filme, müzik eserine, şiire, resme, mimariye asıl konu olan “duvar” konusunda yapılan çalışmalara Gazi Yüksel’in bu sergisi önemli bir katkı niteliğindedir. Gazi’nin ustaca biçimlendirdiği resim tekniğiyle, dikkat çekici uygulamalarıyla ve değindiği konularla, “Kıbrıs Resim Sanatına” sağlam adımlarla geldiğine sevinerek tanık olmaktayız.”
Maske takan doktorların niyeti belli Temel’e karşı! Ama duvarların anlamı, hangi tarafında durduğunuza göre değişir…
Sanata yakın kalın…
No comments:
Post a Comment