Uğurcan Akyüz
Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:11
26 Ocak 2014, Pazar, Lefkoşa
Köşemdeki unvanımdan görüleceği üzere
ben bir akademisyenim. Yazılarımı bir şekilde akademi ile ilintilendirmem de
bundandır. Aynı zamanda işkoliğim de. YDU TV’de bir program ve bu gazete köşesi
de çalışma alanıma ilişkin taşıdığım sorumluluklar nedeniyle doğdu. Toplamında, makam ve unvan itibari ile kıyaslandığımda
farklılıklar fazlasıyla kendini göstermekte. Benzer ya da alansal ayrışma ile
-artık alçakgönüllülük göstermeden- birileriyle tartıya çıkmak da sorunum değil.
Tartı; eş-dost-akraba kriter
birimleriyle çalıştığı için buralarda, pek çok sosyal içerikle birlikte kullanılan
“…miş gibi” bir yaşam alanında değer üretmek, benim gibiler için “enayilik”
olarak değerlendirilebilir. Ki o da değerlendirene iadem olur.
Beklentilerinizde ısrar etmek, durumu
felakete dönüştürür; çünkü hayal kırıklıklarınız Alagadi sahillerinde bir metre
karelik kum havuzundaki kum tanesinden daha çok olacaktır. Hayal kırıklıklarınızın, en küçük bir önemi
yoktur. Çünkü kimin nasıl üfürülmeye çalışıldığını izlediğinizde kimlerin nasıl
üfürüldükleri sonucuna ulaşmanız kolaydır. O kimilerin “…miş gibi” koltukta mis
gibi oturmak varken ikiyüzlülük yaftası boyunlarında sallanır olmuş ne fark
eder. Aynaya bakmazlar olur biter. Ben baktığımda işimi ve hayallerimi görüyorum!
Akademiye dönelim, ama hangi toplumda?
Yaşadığımız yüzyılda hala iktidarda kalabilmek adına; siyasi, ekonomik ve
sosyal alanlarda sorunlarını başkalarına ihale etmişlerin kucağındaki akademiye
dönebiliriz ancak. İdeal olan veya evrensel kriterlerle yürütülen eğitim
sisteminin gerekliliğine inanıyor görünüp de “ama ne yapalım burası böyle”
oportunizmi ile yaşayabilmeyi kendilerine yakıştıran bir kısım insanların toplandığı
akademi, sözünü ettiğim.
Sokağa inip durumu özetlersek; “…miş
gibi” akademi, “…miş gibi” akademik değerler, mis gibi hayat. Sokağın durumundan vaziyet çıkarınca sonuç bu.
Pire için yorgan örneğini gigsi için tarlayı yakmaya devşirebiliriz!
O zaman ne yapmalı? Aferin sana çok iyisin,
hatta kıyaslanamazsın, git balık tut Karpaz’da mi demeli kendime, yoksa veya
hala teneke kupa mı bekleyelim usanmadan? Evet, büyük harflerle yazmalı HANGİSİ ?
Cevabın peşinde; sabahın bu ilk
saatlerinde balkondan dışarıya doğru baktığımda Lefkoşa’nın üstünü sis kaplamış,
çizgisi belirsiz ufka doğru yer yer binalar görünüyor ve antenler… Aslında
romantik diye sınıflandırılabilecek bir manzara karşımdaki… Romantik ve manzara kelimelerinin ardından
hemen sanat geliyor insanın aklına “güzel” ile var olmaya başlayan, “şaheser”
ile de doruğa ulaşan sanat. O da bu toz dumanın arasında kimin umurunda: benim!
Sanatın onlarca tanımı arasından, “duygu ve düşüncelerimizi olduğu kadar,
değişik nesneleri de belli bir estetik anlayışa göre, farklı biçimlerde bir
araya getirme ve sunma eylemidir” ifadesi oldukça işe yarar bir kriter
görünümünde bu sabah.
Soru şu: hangi insan, hangi kriter, hangi akademi?
No comments:
Post a Comment