Sunday, February 9, 2014

Sanat, bir üniversite, iki insan

Uğurcan Akyüz
Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:13
09 Şubat 2014, Pazar, Lefkoşa

İngiltere’deki öğrenimimin ardından Yrd.Doç. olmadan doğrudan doçentlik için başvurmuş, kısa sürede de doçent olmuştum. Doçentlik jürimde görev alan hocalarımdan biri sınavdan sonra beni aramış  ve “Kıbrıs’ta bir Fakülte kurulacak seni de yanımda istiyorum” demişti.   Kıbrıs’ta; düğününe gelecek kadar yakın arkadaşlarım, öğrencilerim ve eşimin de akrabaları vardı.  Hocam o fakültede görev almadı ancak, Kıbrıs benim kafamda Ankara’da görev yaptığım yılar içinde büyüyen bir merak oldu.  

Derken, 2005 Kasım’ının 16’sında 10:40’da Yakın Doğu Üniversitesinin kurucu Rektörü Sayın Dr. Suat İ. Günsel ile tanıştık. Samimi davrandı bize. O rahatlıkla hemen “Hocam, sizin Güzel Sanatlar Fakülteniz yokmuş, Üniversitelerin vitrinidir onlar, kurarsak göreceksiniz pek çok fakültenin 2000 öğrencisinin yapamadığını 200 Güzel Sanatlar öğrencisi ile biz yapabiliriz” dedim.  Cevap kısa ve hazır: “niye kurmuyorsun?”  

Bu görüşmenin bir yıl sonrasında Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültemiz YÖK’den onay alarak kurulmuş ve yaklaşık 50 öğrenci ile eğitim-öğretime başlamıştı.  Bugün; YÖK onaylı Sanat ve Tasarım Doktora programımızda arkadaşlarımız tez aşamasına geldiler bile!  

Suat Hoca ile tanışma günümüzden beri kısaca; kişisel olarak epey yoğun ve hareketli günler geçirdim.  Hatta üç yıllık bir dönemi; makamıyla birlikte geride bırakıp, inandığım için buraya,YDÜ’ye geldim.  Çünkü burası kuruluşundan bugüne geçen 25 yıllık bir sürede Suat Hocanın olağanüstü öngörüsünün eseri olarak Akdeniz’in doğu çanağında bambaşka ve güçlü bir değer olarak var olmuş durumda.  Üniversite ile ilgili internette şöyle bir bilgi mevcut: “Yakın Doğu Üniversitesi’nin, 16 Fakülte, 98 bölüm,187 mastır ve doktora programıyla eğitim veren 4 enstitü, 2 okul, 4 yüksekokul ve 24 araştırma merkezi”  var.  Ancak, benzer ya da eşdeğer statüdeki eğitim kurumları ile kıyaslandığında bu rakamların ne kadar çok şey anlattığını görebiliriz.  Şöyle yüzeysel bir araştırma yapıldığında pek çok kurumun bazı fakülte ve bölümlerin sorumluluklarını neden almadıkları kolayca anlaşılabilir.  Düz bir tahminle; kimi fakültelere yapılan yatırım hızla geri dönerken, kimi fakültelerde bu oldukça zaman alır.  

Şu bir evrensel gerçektir ki; çağın gereği kendini yenileyen sistem içinde revaçta olan akademik birimler daha çok öğrenci çeker.  Buna karşıt olarak genellikle “lüks yatırım” olarak görülen sanat fakülteleri “yetenek” söz konusu olduğu için daha az öğrenci çeker.   Ayrıca şunu da hatırlamakta yarar vardır; çalışma kapsamı nedeniyle sanat eğitimi bire bir yapılan bir eğitim olduğu için; usta-çırak ilişkisinin en yoğun yaşandığı alanlardan biridir.  YDÜ ile aynı statüde diğer Üniversiteler arasında kaç tanesinde Resim, Heykel ve Seramik birimleri var? Kaç tanesinde Sahne Sanatları, kaç tanesinde Tiyatro var?  Sanırım yok denecek kadar az olur bu sorunun cevabı... Buradan hareketle ve öncelikle kendi adıma özellikle Suat Hoca’ya ne kadar teşekkür etsek azdır demeyi bir borç bilirim.  Sanatla uğraşan bir akademisyen olarak elbette!  Aynı zamanda Suat Hoca; üniversiteyi üniversite yapan diğer akademik birimlerin tümüne de destek olmaktadır kuşkusuz.  YDÜ’de görev yapmakta olan diğer dekan meslektaşlarımın da aynı duygularla kendine müteşekkir olduklarından eminim.   

Nice özverilerle, bilgi ve becerileri yanı sıra mesai mefhumunu unutmuş bir teknik ekibin Suat hocanın yanında varlığından da eminim.  İdari ve akademik tüm kadrosuyla birlikte, bugüne kadar kat edilen yolda, yirmi beşinci yılını kutlayan YDÜ için Suat Hoca, Suat Hoca için de YDÜ bir şanstır diye düşünüyorum.  “Yakın Doğu Üniversitesi kuruluşundan bu yana geçen ve bu kadar kapsamlı ve yüksek düzeyli bir bilim ve eğitim kurumunun tarihi bakımından görece kısa sayılacak zaman dilimi içerisinde olağanüstü bir hızla gelişmiş ve Kıbrıs’ın en büyük eğitim ve kültür merkezi olmuştur”  bilgisi de iyi yönetilmiş bir sürecin ve gerçeğin açıklamasıdır bir anlamda.  

Diğer vakıf ya da özel üniversitelerle kıyaslandığında; YDÜ’nün çok önemli farklılıklarından biri; -yönetsel anlamda- Fakültelerinde akademik hiyerarşi açısından nerede ise özerk bir örgüt yapısı olduğu realitesidir.

Araştırıldığında; akademisyen olmayanların müdahil olduğu bu coğrafyadaki bir üniversite örneğinde, dört yılda dört rektör, bir başka üniversite örneğinde ise bir fakültede beş yılda beş dekan değiştiği görülecektir.  Bu nedenle her aşamada, her düzeyde akademik kriterler olması ve bu kriterlere uyulması, hem işleri standardize edecek; hem de üniversitelerin “kurumsallaşmalarında” büyük yarar sağlayacaktır.  Ayrıca bu uygulama dışarıdan “dizayn” ile oluşabilecek huzursuzluğu da önleyecektir.

Başka bir gerçek de sadece üniversiteler değil, bölgede yüz yıldan fazladır kurulmuş olup da hala varlığını sürdüren kaç kuruluş, firma ya da kurumun var olduğu sorunudur.  Hatırlatmak gerekir ki KKTC daha yeni otuzuncu kuruluş yılını kutladı! 

Yirmi beş yıllık bir sistematiğe oturmuş, yapılan yatırımlar onu göstermektedir ki; YDÜ, tüm kuruluş ve birimleriyle beraber güneş var oldukça yaşayacak ve bölgeyi aydınlatmaya devam edecektir.

No comments:

Post a Comment