Sunday, June 29, 2014

Kuruluş, sanat, sonuç

Uğurcan Akyüz
Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:33
22 Haziran 2014, Pazar, Lefkoşa

YAZININ KUPÜRÜ VE METNİ AŞAĞIDADIR!






Seçim tartışmalarının arasından ısrarla “sanat” demek; vatanseverlik sorununu göz ardı edip evrensel bir değeri bencilce tartışmaktan başka bir şey değildir diye yorumlanabilir.  Akıntıyla kürek çekmekle, akıntıya karşı kürek çekmek arasındaki kocaman fark; aslında anlayan bellekler için “fıtrat” ile, birazdan tırnak işareti içinde okuyacağınız sorular arasındaki fark kadar belirgindir.  İklimsel olarak yıllık ortalamaların üstünde bir sıcak zamanında; o ilk sorunun dışında “niçin” sanat diye farklılaştırarak yeniden sorgulama yapmanın gerekliliğine inanıyorum.  Çünkü¸ sanat için her tür bilgiye ihtiyaç vardır!  Bu ihtiyacın temelinde, farklı disiplin ve farklı deneyimlerden kazanılan bilginin orijinal düşünceye/sonuca dönüşmesi beklentisi vardır.  Burada “niye” sorusuna; kendi orijinalliğinden oluşan farklılığın farkında olan, kendisinden farklı olanı daha kolay kabul edecektir cevabı uygun olacaktır...  Sanat eğitiminin “nasıl” yürütüleceğinin temel dayanaklarından ve gerçeklerinden biri de işte tam da budur.

Yukarıdaki üç soruya ilaveten; “nerede” sorusuna cevap olarak Yakın Doğu Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesinde, YÖK sisteminde yürütülen zorunlu bölüm derslerinin dışında her yıl gerçekleştirilen uluslararası sempozyum düzeyinde AKADEMİADA, farklı disiplinlerden ustaların katılımıyla yapılan İKİDE BİR, diğer workshoplar ve seminerler ile; interdisipliner eğitim alamayan sanat öğrencisi için çok önemli ve her tür bilgi Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora düzeyinde (YÖK onaylı olarak) sunulmaktadır.  Sanat ve tasarım alanında pek çok yetkinliği bünyesinde taşıyan bu fakülte; uygulamalarıyla da imrenilen, örnek alınan bir eğitim kurumu niteliği taşımaktadır. Mesela; özel ya da vakıf üniversiteleri arasında Plastik Sanatlar Bölümü olan üniversite sayısı yok denecek kadar azdır. YDÜ GSTF Plastik Sanatlar Bölümünde heykel, resim ve seramik ana sanat dallarının var olduğunu hatırlatmakta yarar vardır!

Bu bilgileri verdikten sonra örnek alınmak değil de, emek hırsızlığı veya alan tacizi durumlarıyla karşı karşıya kalmak pek hoş bir tepkiye neden olmayacaktır elbette.  Pek çok reklamda kullanılan “imitasyonlarından sakınınız” retoriğini maalesef burada paylaşmak zarureti doğdu!  Seçim ve evet-hayır kampanyalarının tek düzeliğinden uzaklaşırken paletin renkleri arasından bugün siyah olanı kullanmayı –izninizle- tercih edeceğim!

Otonomi adına çizilmiş sınırlar içerisinde akademik birimler kendi otoritelerini oluşturmak için kimi anabilim ya da anasanat dalları stratejik plansız genişlemiş, bu genişlemeden de yeni sorunlar doğmuştur.  Sorunları oluşturanların çözüm arama yerine yeni sorunlar yaratması “sistemi” daha da karmaşık hale getirip çıkmaza sürüklemiş, bu durum asıl işleri orijinal olanı  aramak olan başka bölümleri de rahatsız eder hal almıştır.  Yukarıda sözünü ettiğim “bilginin orijinal düşünceye/sonuca dönüşmesi” sorunu, otonomi algılamasında trajikomik durumlarla kurumları karmaşanın içine sürüklemektedir.  Deneyimli öğretim elemanlarından yoksun fakülte, ya da bölümlerin “olağanüstü vatansever” davranarak gençleri sanat/tasarım öğrencisi yapmak adına piyasaya ara eleman yetiştiren meslek yüksek okulu formatında eğitim verdikleri görülmektedir.

Sanatın ve tasarımın popüler kısımlarından fırsatçılık yaparak yararlanmak isteyen bu kurumların; yetersiz yönetici ve öğretim elemanlarının elinde öğrenciler, ancak müfredatla çatışarak ve kopyalama yöntemli derslerde işlenen veya gösterilen bilginin “çorba” formatı ile yarınlarına ne taşıyabilir?  Bu, sanatın akademik cümbüşünü bir tarafa bırakmak için yaptığım araştırmalarda karşılaştığım sonuçlar; bölümlerinin kuruluş gerekçeleri ile ders içeriklerinin çeliştiğini göstermektedir.  “Öğrenme” sürecinin meyvesi olan diplomanın, değeri yozlaştırılmış bir kağıt parçasına indirgemesinden –en azından kurumsal olarak- uzak durmak gerekir.  Hatırlamakta yarar var; değişik “ranking” listelerinde, yayınların yanı sıra, mezunların ne iş yaptıkları ve başarıları önemli kriterlerdir! Akademik kriterlerden muaf ve bölümlerinin kuruluş gerekçelerinden bihaber, ya da gecekondu zihniyetli uygulamalar yapanların, mezunlarından ne beklenir ki?

Duyumlar; YÖK’ün yakın bir zamanda sanat ve tasarım alan-lar-ında yenileşme/değişme çalışmaları yapacağı yönünde, acaba gerekçeler arasında bu mutasyonlar da var mi?

Değişimin adı ve gerekçesi ne olursa olsun umudumuz sanatın/tasarımın lehine olmasıdır. Siyasi otoritenin esiri olmayan Üniversitelerin yeni olandan, orijinal olandan, bilimden ve sanattan  yana olmak zorunluluğu evrensel bir ilkedir. Küresel güçlerin “design” etmekte olduğu coğrafyalarda koşullar ne olursa olsun aydınlanmacı ruhun ölmemesi için gerekli ve belki de tek akademik ilke budur.

Ancak, her çalışma alanında kolaylıkla rastlanabilecek “teknikte öykünmeci, çözümde beceriksiz, siyaseten hain ve kimlikte kaypak” oportünist tiplerin amip yöntemiyle çoğalmış olması, everensel ve akademik ilkelerin önündeki en büyük tehlikedir.

Başka bir yazının konusu olacak küratörler ve onlar aracılığıyla sermayenin biçimlendirdiği sanatın yeni kuralları artık akademiden yana değil. Fransız devrimiyle tanım bulan, ulusal devlet yapısının yok edilmeye çalışıldığı bir dönemde sanat eğitimi; güncellenmiş programlar, yeterli ve yetkin akademik kadro, mekan ve donamıma sahip üniversitelerde yürütülebilir. YDÜ GSTF tüm zorluklara rağmen bunun bayraktarlığını yapmaktadır.

Ranking listelerinde önde olan üniversitelerin çoğunda laboratuarlar yanı sıra; sanat ve kültürel etkinliklerin gerçekleştiği mekanlara sahip olmak da “hayati” bir ölçüt sayılır.  Müzeler ve galeriler üniversitelerin aynı zamanda dışa açılan pencereleri, vitrinleridir. Niye, nasıl, niçin, nerede sorularının sanatsal dille yanıtlanmaya çalışıldığı “doğru” mekanlardan mezuniyet sergilerini izlemek -en yalın sözle- emeğin ödüllendirilmesi olur!

Yukarıda sözünü ettiğim tüm sıkıntılara rağmen; Güzel Sanatlar Fakültelerinin “kuruluş gerekçelerine uygun olarak” her akademik yıl sonu düzenledikleri mezuniyet sergileri; sanat yoluyla toplumu eğitme, yol gösterme, yaşanılandan haberdar etme misyonunu yansıtmakla birlikte, sanatın topluma yayılmasında öncülük de etmektedirler.  Bu yıl davetle katıldığım farklı üniversitelerin mezuniyet sergilerinde karşılaştığım “sonuçlar” her şeye rağmen ümit vaat ediyordu!

Akademik birimlerin kuruluş gerekçelerini hatırlatarak, sanata yakın kalmanız dileğimle.

No comments:

Post a Comment