Sunday, September 21, 2014

Hafifleme, aranma, yarış!

Uğurcan Akyüz
Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:46
21 Eylül 2014, Pazartesi, Lefkoşa

YAZININ KUPÜRÜ VE METNİ AŞAĞIDADIR!



Bu hafta kırkbeş yayından sonra ilk defa yarın gazeteye göndermem gerekli yazıya ilişkin tek bir hazırlık olmadan oturdum bilgisayarın başına.  Öğrenci kayıtları, ders programları, hocalar, yolculuklar ve toplantılar… Haftanın yoğunluğu yorgunluğa dönüşmüş olarak bu akşam yazabileceğim konuların üzerine bir bulut gibi çöküyor…  Kelimeler dağınık, cümleler bulanık ve yazmam gerek.  Hadi bakalım!

Böylesi insani bir giriş yapmayı hep erteledim. Daha çok merak uyandırdığını bildiğim halde erteledim. Çünkü bugüne kadar yazarken amacımı, seçtiğim konuda söyleyeceklerimi “gerektiği kadar” söylemek üzerine kurdum hep.  Bu nedenle de; sorunlarla mücadele ve akademik değerlendirmeler; güncel insani sorunlarımı veya durumlarımı yazmamı, bilinçli olarak ertelememi gerektirdi.  Neydi bu kişisel ertelemeler?  Bu yaz tatilinden arta kalanlar örneğin!  Belki de ilk defa gerçek anlamda tatil yaptım!  Sanatsal açıdan üretken, seyahatler açısından renkli, herkesle uyumlu ve zaman kullanımı açısından rahat bir tatil, sözünü ettiğim...

İşte, yazmaya buradan başladım bile…  Çok uzağa değil, dünün akşamına, Perşembe akşamına dönmek isterim.

Dün akşam Lübnanlı sanatçı Nada Itani’nin sergi açılışı nedeniyle Lefkoşa Atatürk Kültür Merkezinde epeydir görmediğim, sohbetleşemediğim Heidi Trautmann ile karşılaştım. Yeni bir fotoğraf makinesi almış!  Yaklaşık altıyüzelli sayfalık bir kitap hazırlamış. Tiyatro, müzik ve edebiyatla dolu bir kitap sözünü ettiği. Kitabın basılabilmesi için destek aradığını söyledi.

Ben hatırladım: topluma hizmet amacı güden yayını için, bir dernek aracılığıyla yapılan destek başvurusu kabul görmemiş, yerine birinin kataloğu basılmıştı! Daha önce bir yazımda değinmiştim bu konuya, o nedenle ayrıntıya girmeyeceğim. Umarım bu sefer her şey daha iyi olur!

-“Sen kaç kilo verdin bu yaz” diye sordu Heidi…

-“İki ay öncesine göre aynı kilodayım, ancak bu yaz ruhen hafifledim, senin fark ettiğin belki de odur” dedim.  “Yıllardır ceplerimde taşıdığım sorunları adaya dönerken denize döktüm.”

Bu “hafiflemeye” olan inancım da yüzüme yansıyor sanırım… “Bir insanın yüzünde taşıdığı ifade sırtında taşıdığı ceketten önemlidir” sözünü, ifade önceliğiyle, burada değerlendirmeli!

Bu yaz yürüdüm, bol bol yürüdüm.  Anılarla geçmişe, hayallerle geleceğe doğru yürüdüm.  Yüreğimde bir sakinlik… Kelimeler yastık, cümleler yorgan; bu akşam yorgunluğun üstüne yürüyorum!

Alışık olmadığım bir girizgahtan sonra, hadi bakalım!

Geçen Pazartesi günü Ankara için havaalanına doğru yolda iken 09:56’da telefonum çaldı. Uygundum ve hemen bir parka çektim arabayı. Kendi cep telefonundan bizzat beni arayan Yakın Doğu Üniversitesi Kurucu Rektörü Dr. Suat İ. Günsel’di!  (Hacettepe Üniversitesinin eski Rektörleri Prof.Dr. Tunçalp Özgen ve Prof.Dr. Uğur Erdener hocalarımı da saygıyla anayım izninizle!) Suat hoca ile, elbette ki bu ilk telefon görüşmemiz değildi. Kurduğum fakülte, yaptığımız etkinlikler ve yürüttüğüm dekanlık görevleri için; zaman zaman duyduklarımdan elbette mutlu oluyordum.  Ancak, içeriği açısından “yeni” çabalamalarımın ilk teşekkürünü aldığım bir konuşma oldu bu!  İşte, bu nedenle o aranma önemliydi.

Önemliydi çünkü, buradaki teşekkürün gerekçesi Kıbrıs Postası gazetesine yazdığım düzenli yazılardı!

Yazdıklarımdan keyif aldığıma ilişkin itiraflarımı kırkbirinci makalemde paylaşmıştım.  Bir yıl öncesinde böylesi düzenli yazmıyordum.  Akademik çalışmalarımı zedelemeden; beklentisiz ve özgür irademle; yazılarım aracılığıyla, bireysel bir hareket alanı, dans pisti oluşturdum.  Gerek Türkiye Cumhuriyeti, gerekse Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde; akademiye, sanata ve sanatçıya, tasarım ve tasarımcıya, siyasi ve sosyal olaylara karşı duyarlılığımı kendimce yazıya döktüm.

Kızdım, üzüldüm, kahroldum ama mesajlarımı da yerine oturttum! İşte yeni bir örnek: kendisini seçmeyen üniversitenin öğretim elemanları karşısında, rektörlük cübbesini giymeyen bir zat-i muhterem, basın tribünlerine futbolcu pozu vermiş! Ceketinin üstüne giydiği elbette ki kispet değil!

Bu arada ve elbette, gül ile dikenini ayırarak diplomalı sanat cahillerini de eleştirdim! Evrensel değerleri çıkarsal değerlere ipotek etmiş, kafatasını başkasına kiraya vermiş olanlara dokunmadım! Türü için yine de insan dedim.

Bir yıl öncesine kadar davulun sesi uzaktan hoş geliyordu.  Şimdi ve kırkbeş haftadır kelimeler kemençe eşliğinde horon tepiyor yazdıklarımda! Evet, bu da başarılarımdan biridir!

Bana en az on dakika gibi gelen o görüşmeyi, (uçağa geç kalma endişesini de üstüne eklersek) sonradan kontrol ettim toplamda üç dakika konuşmuşuz!

Akademiyi, inançlarımı, çalıştığım kurumları hep korudum, kolladım.  İşte bunun için aranmış olmak onurlandırdı beni..

Ankara’dan dönüşümle akademik takvimde yeni bir dönemin başlaması denk geldi.  Büyük bir üniversite, güzel bir fakülte ile büyük bir fakülte… Yedi farklı profilden gelen öğrenci… Derslikler, hocaların ofisleri, akademik hiyerarşi…  İnsan; aklındakilerle gündüzleri, yüreğindekilerle geceleri uğraşırmış…  Bu akşam aklımdakiler bir bulut gibi çöküyor göz kapaklarıma…

Hareketlenmeli!

Lefkoşa’da dün, kapıları açan, etrafı toza dumana katan bir hareketlilik vardı!

Avrupa Ralli Şampiyonası’nın (ERC) 9’uncu ve Ortadoğu Ralli Şampiyonası’nın (MERC) 5’inci ayağı olan Kıbrıs Rallisi vardı.

Avrupa’dan birçok önemli yarışçının yanı sıra Güney Kıbrıs’tan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden onaltı yarışçının katıldığı ralliyi, dün akşam ben de bir arkadaşımın davetiyle izledim.

Ralli; Kıbrıs Otomobil Derneğinin çatısı altında ve Kuzey Kıbrıs Turing Otomobil Kurumu’nun işbirliğiyle organize edilmişti. Tüm sorumluluğu ve ev sahipliğini Lefkoşa Türk Belediyesi ile Lefkoşa Rum Belediyesinin üstlendiği rallide;  Kuzey ve Güney Lefkoşa’da 2,9’ar kilometrelik olmak üzere toplam 5,8 kilometre parkur koşuldu.  Halkın oldukça yoğun katılım gösterdiği etkinlikte; izleyicilerin neredeyse hepsinin elinde fotoğraf makineleri olması ilgimi çekti. Cep telefonlarının kullanılması da teknolojik bir destek sağlıyordu kuşkusuz görüntü avcılarına…

Otomobil demişken; YDÜ, AR-GE ekipleri tarafından tasarlanan ve üretilen, KKTC’nin enerjisini güneşten alan ilk yerli otomobili, RA25’e;  Johannesburg’dan başlayıp Cape Town’da sona erecek 2000 km’lik rallide tekrar başarılar dileyelim.

Hafifleyin, arının, aranın, yarışın, sanatla kalın…

Not: Sayfanın üs tkısmındaki ralli fotolarından soldaki Mehmet Gökyiğit'e, sağdaki Azmi Öge'ye aittir. Kendilerine teşekkür ederim.