Kıbrıs Postası, YAKINDAN SANAT köşe yazısı no:47
İngiltere, De Montfort Üniversitesi’nde doktora çalışmalarım için bulunduğum yıllarda yoğun bir şekilde “Overseas Students” aktivitelerinin içinde idim. “Executive member” statüsünde iken, tezime geçince onlardan uzaklaşmak zorunda kalmıştım. Ancak ve yine de fırsat buldukça onlara destek vermeye devam etmiştim, ta ki Ph.D derecemi alıp da Türkiye’ye dönünceye kadar.
Doksanlı yılların ilk yarısı, jetonlu telefonların kullanıldığı dönemler ve fax uluslararası iletişim için en hızlı araçların henüz önünde, mumlu kağıt üzerinde seyrine devam ediyor. Öbür taraftan da bilgisayarların yaygın kullanımı için herkes elinden geleni yapıyor. Polaroid fotoğraf makinelerinden henüz dijitale geçiş olmamış. Printerler A3 basarken bile renklerin bir tuhaf olduğu dönem bahsettiğim. Cep telefonu için yoğun şekilde iştah açıcı kampanyalar henüz ajanslarda bile kurgulanmıyordu. Kendi tarihimde ilk olarak bir arabada mobil telefona temas etmiştim! Doksanlı yılların en başları!
İngiltere, üzerinde güneş batmayan ülke! Değişik ülkelerden ve oldukça farklı ekonomik profillerden binlerce yabancı öğrenci nasıl geliyordu İngiltere’ye? Önemli olarak epey kafamı kurcaladı bu soru. İzledim, araştırdım. Kendimin oraya nasıl gittiğine de baktım elbet!
Yaygın olarak katalogları kullanıyordu pazarlama elemanları veya ekipleri! Onların başarısı da ülke ekonomisine, genel bütçeye yaklaşık %25 katkı olarak geri dönüyordu elbet. Bilimin öncülüğünde uluslararasılaşmanın ne demek olduğunu bilen bir toplumda idim!
24 Eylül 1990’da e-mail adresim vardı, okuldan aldığım! Aradan nerede ise çeyrek asır geçmiş, orada görev yapmakta olan arkadaşlarım hala aynı mail adreslerini kullanıyorlar!
Buralarda ise durum oldukça farklıydı! En büyük ağızlardan bile dışarıya “beyin göçü” vermenin olumsuzluğu konuşulurken, farkında olmadan göçmeyip de kalanların işe yaramaz olduğu empoze ediliyordu topluma. Bir eziklik! Orada ise öyle bir sıkıntı yoktu.
O yıllarda, kimisi ile hala ilişkim sürmekte olan yüzlerce öğrenci ile tanışma şansım oldu. Kimisini ise artık fotoğraflardan hatırladığım bu öğrencilerin; aklıma gelen ülkelerini şöyle sıralayabilirim: Kanada, USA, Şili, Kolombiya, Brezilya, Arjantin, Taiwan, Thailand, Kore, Singapur, Çin, Japonya, Romanya, Almanya, Yunanistan, Belçika, Norveç, Danimarka, Hollanda, İtalyan, İsrail, Kenya, Pakistan, Hindistan, Bangladeş, Endonezya, Malezya…
Bugüne geldiğimizde ise; halen görev yapmakta olduğum Yakın Doğu Üniversitesi’nde; öğrencileri temsilen yaklaşık yüze yakın ülkenin bayrağı dalgalanıyor! Gerek Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi’nde gerekse Mimarlık Fakültesi’nin toplamında yirmiye yakın farklı ülkeden artık kendi öğrencilerim olduğunun gururunu yaşadığımı da belirteyim!
Uluslararasılaşma, o “önemli olarak kafamı kurcalayan” sorunun cevabı bu işte!
Başka bir gurur ve uluslararasılaşma süresi için Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesine geçelim yeniden! Arkadaşlarım, üç ay gibi kısa bir sürede hedefledikleri sonuca ulaşarak çabalarının karşılığını aldılar. Uluslararası bir örgüte üye olarak kabul edildiler! Bunun için elbette ki tüm ekibi içtenlikle kutlarım. Resim, heykel, seramik veya grafik tasarım gibi alan ayrımı yapmadan yürütülen etkinliklerle oluşan sinerji; güçlü bir fakülte örneği çıkarıyor karşımıza. Pek çok ilke imza atmış ve bunu kendine misyon edinmiş başarılı ve başarıları ile gurur duyulacak bir fakülte.
Affınıza sığınarak şunu da yazmam gerekiyor: iki hafta önce sosyolojik bir sorun ya da hastalık olarak eleştiri ve hatta çekememenin kronolojik bir zaafa dönüştüğüne ilişkin fikir beyan etmiştim. Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesinin ilerlerken yükselen başarı grafiğinin dışında kalanlar da aynı hataya düşüyorlar. Fakültenin kuruluşundan beri o kabul etmeme, öteleme, kıskanma mekanizmasını ısrarla kullanıyorlar. Bunu yaparken komik durumlara düştükleri halde “taklit” etmeyi sürdürüyorlar!
“Taklitlerinden sakınınız” diyerek biz tekrar, başarı öyküsü yazanlara dönelim. Artık yalnızca Akdeniz’in doğu çanağında değil, globalleşen dünyada emin adımlarla kendine edindiği yeri akademik başarılar ve etkinliklerle pekiştirmekte olan YDÜ’nün ilerleme stratejisine uygun bir başarı sözünü ettiğim. Bu strateji çerçevesinde uluslararası kuruluşlarla ilişkilerini geliştirme çabalarını yoğunlaştıran YDÜ Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, ICOGRADA’ya kabul edildi!
Konuyla ilgili Fakülte Dekan Vekili Doç.Dr. Erdal Aygenç şunları söyledi:
“Fakültemiz, kuruluşundan beri gerçekleştirdiği pek çok etkinlikle sanat ve tasarım alanında yetkinliğini defalarca kanıtlamıştır. Beşincisini düzenlediğimiz AKADEMİADA Uluslararası Sanat Akademisi, Rauf Denktaş konulu Uluslararası Exlibris Yarışması gibi büyük yankı bulan ve etkisi ada sınırlarını aşan bir çok etkinliği gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Yalnızca workshop, atölye çalışması gibi uygulamalı etkinliklerle değil, aynı zamanda sanat ve tasarım alanı için gerekli olan kuramsal desteği de sağlıyoruz. Bunun için; alanında söz sahibi tasarımcı, sanatçı ve teorisyenleri yurtdışından konuk ediyoruz. Ulusal ve uluslararası etkinliklerde yer alıyoruz.
Fakültemiz, geçtiğimiz aylarda Grafik Tasarım ve iletişim alanlarında önemi ve saygınlığı bilinen, merkezi Kanada’da olan ICOGRADA’ya (International Council of Comunation Design) üyelik için başvurmuştu. Titiz bir değerlendirme sonucunda, üyelik koşullarını yerine getirdiği saptanan Fakültemizin üyeliği genel kurul üyelerinin oybirliği ile kabul edilmiştir. Böylesi güçlü ve köklü bir örgüte kabul edilmekten oldukça mutlu olduk.
Eğitim-öğretim yılının henüz başında aldığımız bu haber kuşkusuz bizleri sevindirmiştir. 1963 yılından beri çalışmalarını sürdüren uluslararası bir örgüt tarafından kabul görmemiz, bir eğitim kurumu olarak bölgedeki ve dünyadaki yerimizin belirlenmesi açısından önemli bir gösterge olarak kabul edilebilir.
Kurulduğundan bu yana adada ilkleri gerçekleştiren Fakültemiz, sanat, tasarım ve kültür dünyasına koyduğu değerli katkılarla taktir toplamaktadır. Grafik tasarım, resim, heykel, seramik alanlarında YOK onaylı lisans, yüksek lisans ve doktora düzeylerinde akademik eğitim veren adadaki tek kurum olarak hızını kesmeden çalışmalarına devam etmektedir.
ICOGRADA’ya kabul edilmemizde desteğini esirgemeyen Üniversitemiz yönetimine ve tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim.”
İşte bu durum yazılmakta olan bir başarı öyküsünde şimdilik ve sadece bir paragraf olsun.
Uluslararası olsun, başarı olsun, taklit olmasın, sanat olsun…
İngiltere, De Montfort Üniversitesi’nde doktora çalışmalarım için bulunduğum yıllarda yoğun bir şekilde “Overseas Students” aktivitelerinin içinde idim. “Executive member” statüsünde iken, tezime geçince onlardan uzaklaşmak zorunda kalmıştım. Ancak ve yine de fırsat buldukça onlara destek vermeye devam etmiştim, ta ki Ph.D derecemi alıp da Türkiye’ye dönünceye kadar.
Doksanlı yılların ilk yarısı, jetonlu telefonların kullanıldığı dönemler ve fax uluslararası iletişim için en hızlı araçların henüz önünde, mumlu kağıt üzerinde seyrine devam ediyor. Öbür taraftan da bilgisayarların yaygın kullanımı için herkes elinden geleni yapıyor. Polaroid fotoğraf makinelerinden henüz dijitale geçiş olmamış. Printerler A3 basarken bile renklerin bir tuhaf olduğu dönem bahsettiğim. Cep telefonu için yoğun şekilde iştah açıcı kampanyalar henüz ajanslarda bile kurgulanmıyordu. Kendi tarihimde ilk olarak bir arabada mobil telefona temas etmiştim! Doksanlı yılların en başları!
İngiltere, üzerinde güneş batmayan ülke! Değişik ülkelerden ve oldukça farklı ekonomik profillerden binlerce yabancı öğrenci nasıl geliyordu İngiltere’ye? Önemli olarak epey kafamı kurcaladı bu soru. İzledim, araştırdım. Kendimin oraya nasıl gittiğine de baktım elbet!
Yaygın olarak katalogları kullanıyordu pazarlama elemanları veya ekipleri! Onların başarısı da ülke ekonomisine, genel bütçeye yaklaşık %25 katkı olarak geri dönüyordu elbet. Bilimin öncülüğünde uluslararasılaşmanın ne demek olduğunu bilen bir toplumda idim!
24 Eylül 1990’da e-mail adresim vardı, okuldan aldığım! Aradan nerede ise çeyrek asır geçmiş, orada görev yapmakta olan arkadaşlarım hala aynı mail adreslerini kullanıyorlar!
Buralarda ise durum oldukça farklıydı! En büyük ağızlardan bile dışarıya “beyin göçü” vermenin olumsuzluğu konuşulurken, farkında olmadan göçmeyip de kalanların işe yaramaz olduğu empoze ediliyordu topluma. Bir eziklik! Orada ise öyle bir sıkıntı yoktu.
O yıllarda, kimisi ile hala ilişkim sürmekte olan yüzlerce öğrenci ile tanışma şansım oldu. Kimisini ise artık fotoğraflardan hatırladığım bu öğrencilerin; aklıma gelen ülkelerini şöyle sıralayabilirim: Kanada, USA, Şili, Kolombiya, Brezilya, Arjantin, Taiwan, Thailand, Kore, Singapur, Çin, Japonya, Romanya, Almanya, Yunanistan, Belçika, Norveç, Danimarka, Hollanda, İtalyan, İsrail, Kenya, Pakistan, Hindistan, Bangladeş, Endonezya, Malezya…
Bugüne geldiğimizde ise; halen görev yapmakta olduğum Yakın Doğu Üniversitesi’nde; öğrencileri temsilen yaklaşık yüze yakın ülkenin bayrağı dalgalanıyor! Gerek Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi’nde gerekse Mimarlık Fakültesi’nin toplamında yirmiye yakın farklı ülkeden artık kendi öğrencilerim olduğunun gururunu yaşadığımı da belirteyim!
Uluslararasılaşma, o “önemli olarak kafamı kurcalayan” sorunun cevabı bu işte!
Başka bir gurur ve uluslararasılaşma süresi için Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesine geçelim yeniden! Arkadaşlarım, üç ay gibi kısa bir sürede hedefledikleri sonuca ulaşarak çabalarının karşılığını aldılar. Uluslararası bir örgüte üye olarak kabul edildiler! Bunun için elbette ki tüm ekibi içtenlikle kutlarım. Resim, heykel, seramik veya grafik tasarım gibi alan ayrımı yapmadan yürütülen etkinliklerle oluşan sinerji; güçlü bir fakülte örneği çıkarıyor karşımıza. Pek çok ilke imza atmış ve bunu kendine misyon edinmiş başarılı ve başarıları ile gurur duyulacak bir fakülte.
Affınıza sığınarak şunu da yazmam gerekiyor: iki hafta önce sosyolojik bir sorun ya da hastalık olarak eleştiri ve hatta çekememenin kronolojik bir zaafa dönüştüğüne ilişkin fikir beyan etmiştim. Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesinin ilerlerken yükselen başarı grafiğinin dışında kalanlar da aynı hataya düşüyorlar. Fakültenin kuruluşundan beri o kabul etmeme, öteleme, kıskanma mekanizmasını ısrarla kullanıyorlar. Bunu yaparken komik durumlara düştükleri halde “taklit” etmeyi sürdürüyorlar!
“Taklitlerinden sakınınız” diyerek biz tekrar, başarı öyküsü yazanlara dönelim. Artık yalnızca Akdeniz’in doğu çanağında değil, globalleşen dünyada emin adımlarla kendine edindiği yeri akademik başarılar ve etkinliklerle pekiştirmekte olan YDÜ’nün ilerleme stratejisine uygun bir başarı sözünü ettiğim. Bu strateji çerçevesinde uluslararası kuruluşlarla ilişkilerini geliştirme çabalarını yoğunlaştıran YDÜ Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, ICOGRADA’ya kabul edildi!
Konuyla ilgili Fakülte Dekan Vekili Doç.Dr. Erdal Aygenç şunları söyledi:
“Fakültemiz, kuruluşundan beri gerçekleştirdiği pek çok etkinlikle sanat ve tasarım alanında yetkinliğini defalarca kanıtlamıştır. Beşincisini düzenlediğimiz AKADEMİADA Uluslararası Sanat Akademisi, Rauf Denktaş konulu Uluslararası Exlibris Yarışması gibi büyük yankı bulan ve etkisi ada sınırlarını aşan bir çok etkinliği gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Yalnızca workshop, atölye çalışması gibi uygulamalı etkinliklerle değil, aynı zamanda sanat ve tasarım alanı için gerekli olan kuramsal desteği de sağlıyoruz. Bunun için; alanında söz sahibi tasarımcı, sanatçı ve teorisyenleri yurtdışından konuk ediyoruz. Ulusal ve uluslararası etkinliklerde yer alıyoruz.
Fakültemiz, geçtiğimiz aylarda Grafik Tasarım ve iletişim alanlarında önemi ve saygınlığı bilinen, merkezi Kanada’da olan ICOGRADA’ya (International Council of Comunation Design) üyelik için başvurmuştu. Titiz bir değerlendirme sonucunda, üyelik koşullarını yerine getirdiği saptanan Fakültemizin üyeliği genel kurul üyelerinin oybirliği ile kabul edilmiştir. Böylesi güçlü ve köklü bir örgüte kabul edilmekten oldukça mutlu olduk.
Eğitim-öğretim yılının henüz başında aldığımız bu haber kuşkusuz bizleri sevindirmiştir. 1963 yılından beri çalışmalarını sürdüren uluslararası bir örgüt tarafından kabul görmemiz, bir eğitim kurumu olarak bölgedeki ve dünyadaki yerimizin belirlenmesi açısından önemli bir gösterge olarak kabul edilebilir.
Kurulduğundan bu yana adada ilkleri gerçekleştiren Fakültemiz, sanat, tasarım ve kültür dünyasına koyduğu değerli katkılarla taktir toplamaktadır. Grafik tasarım, resim, heykel, seramik alanlarında YOK onaylı lisans, yüksek lisans ve doktora düzeylerinde akademik eğitim veren adadaki tek kurum olarak hızını kesmeden çalışmalarına devam etmektedir.
ICOGRADA’ya kabul edilmemizde desteğini esirgemeyen Üniversitemiz yönetimine ve tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim.”
İşte bu durum yazılmakta olan bir başarı öyküsünde şimdilik ve sadece bir paragraf olsun.
Uluslararası olsun, başarı olsun, taklit olmasın, sanat olsun…
No comments:
Post a Comment