KIBRIS gazetesi, 2016-02-06, cumartesi, sayfa:27
Yaklaşık binyüzelli kelimelik bir makaleyi; aklım henüz bir konuya odaklanmamışken nasıl düzgün bir içerikle yazabilirim düşüncesi, üç yıldan beri neredeyse en çok karşılaştığım sıkıntının soru formatındaki halidir. Biçimin cevap hali ise, o makaleyi gazeteye basılmış durumda görmektir.
Cumartesi sabahlarının haleti ruhiyesi içinde gazeteyi elime alıp, makalemin matbaa teknolojisi ile basılmış şeklini gördüğümde bir rehavet kaplar içimi. Ama ondan önce; her hafta merakımın çoğunluğunu “sayfa tasarımı nasıl olmuş acaba, nasıl görülüyor” sorusuna ayırırım... İkinci yoğunlukta ise; “anlatmak istediklerim ile anlattıklarım örtüşüyor mu” sorularının sıralı merakı vardır... Sonra, fotoğraflar nasıl kullanılmış?
Sayfayı açtığımda yüzleşme başlar...
Yavaş yavaş beğenimi dokurum!
Kendi yazımı, noktasına kadar tekrar okurum.
Sonra...
Beynimde bir melodi duyarım şöyle uzaktan, sanki başımda kuşlar...
Veya
O kuşları görmemiş bir kedi mırıltısı uçuşurken kulaklarımda, ilk soru gelir aklıma “bu hafta ne yazacağım?” İlerleyen günlerde bu soru, yankılanma düzeyini yükseltir... Bu yankı, Cuma sabahında gürültüye dönüşmüş, endişe tavan yapmıştır artık. Bitinceye kadar yazı, seçilinceye kadar fotoğraflar, mail olarak gönderilinceye kadar makale, “yandık!”
Yazı gönderildikten sonra aldığım keyif, “bir başka şeyle örneklenemez” dedim geçen gün bir arkadaşıma. “O keyif, o rahatlama ancak başka şeylere örnek olarak gösterilebilir”!
Mekan ve koşulların değişkenliği önemsizdir bu yanmadan önceki döngü için. Yaklaşık üç yıldır, tanık olduğunuz üzere “yanmama” istikrarlılığımı da bozmadan sürdürüyorum!
Bir de dağ yürüyüşlerinde, ruhumu güldürüyorum!
Yazının burasında da kısa bir ara veriyorum!
Üç gün önce bir mail aldım: ŞİDDETE KARŞI DİREN ANIT YARIŞMASI ile ilgili bir mail. Şartnamedeki kurul üyelerinin anıt veya anıtlarla profesyonel çalışma alanları, uzmanlık alanları arasında araştırabildiğim kadarı ile, uzaktan ilgi kuramadım. Yakından ilgiyi de zaten sorgulamama gerek yoktu. Ortada takdir edilmesi gerekli bir çaba var görülüyor.. Bu tür yarışmaların ve anıtların daha yaygınlaşması, herşeye rağmen görsel seçiciliğin ve bireylerdeki beğeni sorgulamasının önünü açacaktır. Tersi bir durumu ya da, “ötekinin” yaptığı örnekleri eleştirmek, aynı hatayı yapmamaları konusunda o eleştirilerin sahiplerine de sorumluluklar yükler kanaatindeyim. Bu şartname örneğinde, çaba sarf edenlerin emeklerine ve “iyi niyetlerine” saygıyı teslim ederek ancak, sorunların şartnamenin yayınlanmasıyla beraber kamuya açılması nedeniyle ve alana ilişkin duyduğum sorumluluklar gereği fikirlerimi yazmam lazım geldi.
Şartnameyi hazırlarken bir yerden sonra uzman görüşünün yetersiz kaldığı görülüyor. Bir yere kadar dedim çünkü, seçip karar verirken; eşitlik olmasın, en azından çoğunluk sayısıyla karar alınsın diye kurullar özellikle (3-5-7 gibi) hep tek sayıdan oluşturulur. Oysa, bu kurul altı kişi!
Uzmana sorulmuş olduğu belli, cümle eksiği ile aynen aktarıyorum: “Borular, profiller kullanılacaksa boru çapı, boyutu ve et kalınlığı belirtilmelidir. (ör: Ø 90 çapında ve et kalınlığı 3mm’den)”…
Ama; aradım baktım, o uzmanlardan bir tane bile o kurulda yok! Danışma kurulu oluşturulması elbette jürinin oluşturulmasından farklı olabilir. Bu kuruldakilerin “yetkinliğini” tartışmak sözümü meclisten dışarı atar. Mesele anıt yarışması jüriliği! Peki jüri nedir diye sanal ortamda sordum. İşte cevap: “Herhangi bir mesele için hüküm vermek üzere toplanan “yetkili” kurul.”
KKTC üniversitelerinde uzmanlık alanı heykel olan, heykel ile ilgili çalışmalar yapmış akademisyenler veya sanat dernekleri üyesi, heykel eğitimi almış, heykel yapmış “yetkili” sanatçılar varken… Bunlardan hiç bir tanesi yetkili kurul olması beklenen bu anıt yarışmasının jürisinde yok…
“Vizyon: Eser Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini öne çıkaracak ve Kadına Yönelik Ev İçi Şiddete Hayır mesajını verecek şekilde tasarlanacaktır. Çember ‘Şiddete Karşı Diren’ Projesi kapsamında düzenlenmektedir.”
Şartnamenin başlığında LEFKOŞA TÜRK BELEDİYESİ KEMAL ŞEMİLER CADDESİ ÇEMBERİ ŞİDDETE KARŞI DİREN ANIT YARIŞMASI yazarken, başlığın dışında tüm şartnamede “Lefkoşa Türk Belediyesi Kemal Şemiler Caddesi Çemberi Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Anıtı Yarışması” başlığı kullanılmış!
Bana maili atan arkadaşımla paylaştım. Yazdığı cevap özetle şuydu: “kim, hangi açıdan bakacak, seçecek? Bakıp da nasıl yorumlayacak? Neye, hangi kritere göre değerlendirecek? Nasıl birinci seçilecek? Gerçekten şaka gibi…”
Ümit ederim birinci seçilip uygulanacak çalışmada, siyasi veya sosyal sloganlı ayrıştırıcılıktan çok, estetik kaygılarla birleştiriciliğe yanıt aranır... Nokta.
Ara vermemize neden olan konuyu ve molayı yukarıdaki dilek cümlesi ile bitirip, yürümeye devam edelim bıraktığımız yerden.
Bu hafta; üzerine yazmayı planladığım bir “keşif” için, geçen haftadan kalan bir güne gitmemiz gerekiyor!
Konuyu anlatmak için "keşif" sözcüğünü bilerek ve isteyerek kulandım. Ancak, “keşif nedir” sorusunun yanıtını, http://kesif.nedir.com/#ixzz3z8hB3ZvI kaynağından paylaşmakta yarar var diye düşündüm:
1. Ortaya çıkarma, meydana çıkarma, açma; gizli olan bir şey hakkında geniş bilgi edinme.
2. Var olduğu daha önce bilinmeyen bir şeyin ortaya çıkarılması; bir şeyin olacağını önceden anlama, sezme, tahmin.
3. Bir olay ya da durumun oluş nedenlerini anlayabilmek için yerinde inceleme yapma.
Dördüncü bir madde ekleyerek kendi durumumuzu özetlemeye çalışalım:
4. Var olan, ancak var olduğunu bilmeyenler tarafından bir şeyin, altmış yıl aradan sonra yeniden ortaya çıkarılması!
İki gün önce (Perşembe günü) yerel basına yansıyan, işte bu özel tanıma uyan keşif ile ilgili haber şöyleydi:
“Crocus hartmannianus adıyla nitelendirilen ve Kıbrıs’ın endemik bitkileri arasında gösterilen çiçek Kuzey Kıbrıs’ta tam altmış yıl sonra yeniden görüldü. Ernest Hartmann tarafından 1904-1905 yıllarında Trodos dağlarının birkaç bölgesinde keşfedilen ve kayıtlara geçen çiçek; en son 30 Ocak 1956’da ekolojist L.F.H.Merton tarafından Bufavento Kalesi bölgesinde 600 metre yükseklikte görülmüştü.
Çiçek; ilginç bir tesadüf olarak ve günü gününe tam altmış yıl sonra, 30 Ocak 2016’da ise Yakın Doğu Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesinden bir grup akademisyen tarafından 888 metre yükseklikte Beşparmak dağlarında ancak; Bufavento Kalesinden farklı bir bölgede tespit edildi.
Yakın Doğu Üniversitesi, Lefkoşa (Near East University, Nicosia) Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi Müdürlüğü’nden yapılan açıklamaya göre; çiçeği altmış yıl sonra tespit eden ekipte Uğurcan Akyüz, Raif Dimililer, Hasan Zeybek, Başaran C.Akyüz ve Hikmet Uluçam yer alıyordu. Ekip; çiçeği gördükten sonra eko-bilimsel formatta fotoğrafladı ve koordinatlarını tespit etti.
Çiçeğin görüntüleri sosyal medyada paylaşıldıktan sonra dikkat çeken ilgi yoğunluğu, konuyu kısa sürede ekologların gündemi haline getirdi. Çiçeğin tekrar görülmesi çevreciler arasında da büyük bir heyecan yarattı.
Hikmet Uluçam’ın yürüttüğü araştırma ve kaynak taraması sonucunda çiçeğin Crocus hartmannianus olduğu sonucuna varıldı. Araştırmalar sırasında; D.E.Viney tarafından yayınlanan “An Illustrated Flora of North Cyprus, Koeltz Scientific Books, Koenigstein, Almanya, 1994” ve R.D.Meikle tarafından yayınlanan “Flora of Cyprus, Volume-II, The Bentham-Moxon Trust, Royal Botanic Gardens, Kew, İngiltere, 1985” adlı yayınlar kaynak olarak kullanıldı. Sonuç, alanın uzmanları ile de paylaşıldı.
Bu sonuçtan sonra; istikrarlı bir şekilde, aynı bölgeye, aynı ekiple yürüyüşler devam etti. Yürüyüşler sırasında yine endemik bir tür olan Crocus veneris’in (Venüs’ün Crocos’u) aynı bölgede ve yaklaşık aynı koordinatlarda varlığı da tespit edildi.
Her iki çiçek üzerine çalışmalar devam etmektedir.”
Haber, görüntüleri ile ve kaynak destekli bu kadar özetlenmişti!
İşin güzel ve bizi mutlu eden tarafı; konuyu açtığımız uzmanların sorduğu keşfimize ilişkin eko-bilimsel formattaki sorulara, net bir şekilde cevap verebilmemizdi. Amatör yürüyüşçüler olarak, dağa keşif amacıyla çıkmadığımız halde, teknolojik donanımımız ve olası sorulara cevap olacak bilgileri toplamış ve kayıt altına almış olmamız çok sevindiriciydi.
Gelen kutlama, koordinat istemleri, merak içerikli mesajlar ve telefonlara cevaben konuyu sonuçlandırmak için yazayım: Crocus hartmannianus ve Crocus veneris’e ilişkin bilgi ve kayıtlarımızı Yakın Doğu Üniversitesindeki profesyonellerin, uzmanların jüriliğine devredeceğiz!
Ben yazmayı sürdüreceğim, yürüyüşlerimize de devam edeceğiz!
Yollar daha ne hazineler saklıyordur, keşfedilmek üzere! Kim bilir, bizi daha “neler” bekliyordur?
Sanata yakın kalın…
Yaklaşık binyüzelli kelimelik bir makaleyi; aklım henüz bir konuya odaklanmamışken nasıl düzgün bir içerikle yazabilirim düşüncesi, üç yıldan beri neredeyse en çok karşılaştığım sıkıntının soru formatındaki halidir. Biçimin cevap hali ise, o makaleyi gazeteye basılmış durumda görmektir.
Cumartesi sabahlarının haleti ruhiyesi içinde gazeteyi elime alıp, makalemin matbaa teknolojisi ile basılmış şeklini gördüğümde bir rehavet kaplar içimi. Ama ondan önce; her hafta merakımın çoğunluğunu “sayfa tasarımı nasıl olmuş acaba, nasıl görülüyor” sorusuna ayırırım... İkinci yoğunlukta ise; “anlatmak istediklerim ile anlattıklarım örtüşüyor mu” sorularının sıralı merakı vardır... Sonra, fotoğraflar nasıl kullanılmış?
Sayfayı açtığımda yüzleşme başlar...
Yavaş yavaş beğenimi dokurum!
Kendi yazımı, noktasına kadar tekrar okurum.
Sonra...
Beynimde bir melodi duyarım şöyle uzaktan, sanki başımda kuşlar...
Veya
O kuşları görmemiş bir kedi mırıltısı uçuşurken kulaklarımda, ilk soru gelir aklıma “bu hafta ne yazacağım?” İlerleyen günlerde bu soru, yankılanma düzeyini yükseltir... Bu yankı, Cuma sabahında gürültüye dönüşmüş, endişe tavan yapmıştır artık. Bitinceye kadar yazı, seçilinceye kadar fotoğraflar, mail olarak gönderilinceye kadar makale, “yandık!”
Yazı gönderildikten sonra aldığım keyif, “bir başka şeyle örneklenemez” dedim geçen gün bir arkadaşıma. “O keyif, o rahatlama ancak başka şeylere örnek olarak gösterilebilir”!
Mekan ve koşulların değişkenliği önemsizdir bu yanmadan önceki döngü için. Yaklaşık üç yıldır, tanık olduğunuz üzere “yanmama” istikrarlılığımı da bozmadan sürdürüyorum!
Bir de dağ yürüyüşlerinde, ruhumu güldürüyorum!
Yazının burasında da kısa bir ara veriyorum!
Üç gün önce bir mail aldım: ŞİDDETE KARŞI DİREN ANIT YARIŞMASI ile ilgili bir mail. Şartnamedeki kurul üyelerinin anıt veya anıtlarla profesyonel çalışma alanları, uzmanlık alanları arasında araştırabildiğim kadarı ile, uzaktan ilgi kuramadım. Yakından ilgiyi de zaten sorgulamama gerek yoktu. Ortada takdir edilmesi gerekli bir çaba var görülüyor.. Bu tür yarışmaların ve anıtların daha yaygınlaşması, herşeye rağmen görsel seçiciliğin ve bireylerdeki beğeni sorgulamasının önünü açacaktır. Tersi bir durumu ya da, “ötekinin” yaptığı örnekleri eleştirmek, aynı hatayı yapmamaları konusunda o eleştirilerin sahiplerine de sorumluluklar yükler kanaatindeyim. Bu şartname örneğinde, çaba sarf edenlerin emeklerine ve “iyi niyetlerine” saygıyı teslim ederek ancak, sorunların şartnamenin yayınlanmasıyla beraber kamuya açılması nedeniyle ve alana ilişkin duyduğum sorumluluklar gereği fikirlerimi yazmam lazım geldi.
Şartnameyi hazırlarken bir yerden sonra uzman görüşünün yetersiz kaldığı görülüyor. Bir yere kadar dedim çünkü, seçip karar verirken; eşitlik olmasın, en azından çoğunluk sayısıyla karar alınsın diye kurullar özellikle (3-5-7 gibi) hep tek sayıdan oluşturulur. Oysa, bu kurul altı kişi!
Uzmana sorulmuş olduğu belli, cümle eksiği ile aynen aktarıyorum: “Borular, profiller kullanılacaksa boru çapı, boyutu ve et kalınlığı belirtilmelidir. (ör: Ø 90 çapında ve et kalınlığı 3mm’den)”…
Ama; aradım baktım, o uzmanlardan bir tane bile o kurulda yok! Danışma kurulu oluşturulması elbette jürinin oluşturulmasından farklı olabilir. Bu kuruldakilerin “yetkinliğini” tartışmak sözümü meclisten dışarı atar. Mesele anıt yarışması jüriliği! Peki jüri nedir diye sanal ortamda sordum. İşte cevap: “Herhangi bir mesele için hüküm vermek üzere toplanan “yetkili” kurul.”
KKTC üniversitelerinde uzmanlık alanı heykel olan, heykel ile ilgili çalışmalar yapmış akademisyenler veya sanat dernekleri üyesi, heykel eğitimi almış, heykel yapmış “yetkili” sanatçılar varken… Bunlardan hiç bir tanesi yetkili kurul olması beklenen bu anıt yarışmasının jürisinde yok…
“Vizyon: Eser Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini öne çıkaracak ve Kadına Yönelik Ev İçi Şiddete Hayır mesajını verecek şekilde tasarlanacaktır. Çember ‘Şiddete Karşı Diren’ Projesi kapsamında düzenlenmektedir.”
Şartnamenin başlığında LEFKOŞA TÜRK BELEDİYESİ KEMAL ŞEMİLER CADDESİ ÇEMBERİ ŞİDDETE KARŞI DİREN ANIT YARIŞMASI yazarken, başlığın dışında tüm şartnamede “Lefkoşa Türk Belediyesi Kemal Şemiler Caddesi Çemberi Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Anıtı Yarışması” başlığı kullanılmış!
Bana maili atan arkadaşımla paylaştım. Yazdığı cevap özetle şuydu: “kim, hangi açıdan bakacak, seçecek? Bakıp da nasıl yorumlayacak? Neye, hangi kritere göre değerlendirecek? Nasıl birinci seçilecek? Gerçekten şaka gibi…”
Ümit ederim birinci seçilip uygulanacak çalışmada, siyasi veya sosyal sloganlı ayrıştırıcılıktan çok, estetik kaygılarla birleştiriciliğe yanıt aranır... Nokta.
Ara vermemize neden olan konuyu ve molayı yukarıdaki dilek cümlesi ile bitirip, yürümeye devam edelim bıraktığımız yerden.
Bu hafta; üzerine yazmayı planladığım bir “keşif” için, geçen haftadan kalan bir güne gitmemiz gerekiyor!
Konuyu anlatmak için "keşif" sözcüğünü bilerek ve isteyerek kulandım. Ancak, “keşif nedir” sorusunun yanıtını, http://kesif.nedir.com/#ixzz3z8hB3ZvI kaynağından paylaşmakta yarar var diye düşündüm:
1. Ortaya çıkarma, meydana çıkarma, açma; gizli olan bir şey hakkında geniş bilgi edinme.
2. Var olduğu daha önce bilinmeyen bir şeyin ortaya çıkarılması; bir şeyin olacağını önceden anlama, sezme, tahmin.
3. Bir olay ya da durumun oluş nedenlerini anlayabilmek için yerinde inceleme yapma.
Dördüncü bir madde ekleyerek kendi durumumuzu özetlemeye çalışalım:
4. Var olan, ancak var olduğunu bilmeyenler tarafından bir şeyin, altmış yıl aradan sonra yeniden ortaya çıkarılması!
İki gün önce (Perşembe günü) yerel basına yansıyan, işte bu özel tanıma uyan keşif ile ilgili haber şöyleydi:
“Crocus hartmannianus adıyla nitelendirilen ve Kıbrıs’ın endemik bitkileri arasında gösterilen çiçek Kuzey Kıbrıs’ta tam altmış yıl sonra yeniden görüldü. Ernest Hartmann tarafından 1904-1905 yıllarında Trodos dağlarının birkaç bölgesinde keşfedilen ve kayıtlara geçen çiçek; en son 30 Ocak 1956’da ekolojist L.F.H.Merton tarafından Bufavento Kalesi bölgesinde 600 metre yükseklikte görülmüştü.
Çiçek; ilginç bir tesadüf olarak ve günü gününe tam altmış yıl sonra, 30 Ocak 2016’da ise Yakın Doğu Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesinden bir grup akademisyen tarafından 888 metre yükseklikte Beşparmak dağlarında ancak; Bufavento Kalesinden farklı bir bölgede tespit edildi.
Yakın Doğu Üniversitesi, Lefkoşa (Near East University, Nicosia) Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi Müdürlüğü’nden yapılan açıklamaya göre; çiçeği altmış yıl sonra tespit eden ekipte Uğurcan Akyüz, Raif Dimililer, Hasan Zeybek, Başaran C.Akyüz ve Hikmet Uluçam yer alıyordu. Ekip; çiçeği gördükten sonra eko-bilimsel formatta fotoğrafladı ve koordinatlarını tespit etti.
Çiçeğin görüntüleri sosyal medyada paylaşıldıktan sonra dikkat çeken ilgi yoğunluğu, konuyu kısa sürede ekologların gündemi haline getirdi. Çiçeğin tekrar görülmesi çevreciler arasında da büyük bir heyecan yarattı.
Hikmet Uluçam’ın yürüttüğü araştırma ve kaynak taraması sonucunda çiçeğin Crocus hartmannianus olduğu sonucuna varıldı. Araştırmalar sırasında; D.E.Viney tarafından yayınlanan “An Illustrated Flora of North Cyprus, Koeltz Scientific Books, Koenigstein, Almanya, 1994” ve R.D.Meikle tarafından yayınlanan “Flora of Cyprus, Volume-II, The Bentham-Moxon Trust, Royal Botanic Gardens, Kew, İngiltere, 1985” adlı yayınlar kaynak olarak kullanıldı. Sonuç, alanın uzmanları ile de paylaşıldı.
Bu sonuçtan sonra; istikrarlı bir şekilde, aynı bölgeye, aynı ekiple yürüyüşler devam etti. Yürüyüşler sırasında yine endemik bir tür olan Crocus veneris’in (Venüs’ün Crocos’u) aynı bölgede ve yaklaşık aynı koordinatlarda varlığı da tespit edildi.
Her iki çiçek üzerine çalışmalar devam etmektedir.”
Haber, görüntüleri ile ve kaynak destekli bu kadar özetlenmişti!
İşin güzel ve bizi mutlu eden tarafı; konuyu açtığımız uzmanların sorduğu keşfimize ilişkin eko-bilimsel formattaki sorulara, net bir şekilde cevap verebilmemizdi. Amatör yürüyüşçüler olarak, dağa keşif amacıyla çıkmadığımız halde, teknolojik donanımımız ve olası sorulara cevap olacak bilgileri toplamış ve kayıt altına almış olmamız çok sevindiriciydi.
Gelen kutlama, koordinat istemleri, merak içerikli mesajlar ve telefonlara cevaben konuyu sonuçlandırmak için yazayım: Crocus hartmannianus ve Crocus veneris’e ilişkin bilgi ve kayıtlarımızı Yakın Doğu Üniversitesindeki profesyonellerin, uzmanların jüriliğine devredeceğiz!
Ben yazmayı sürdüreceğim, yürüyüşlerimize de devam edeceğiz!
Yollar daha ne hazineler saklıyordur, keşfedilmek üzere! Kim bilir, bizi daha “neler” bekliyordur?
Sanata yakın kalın…
No comments:
Post a Comment