KIBRIS gazetesi, 2016-02-27, cumartesi, sayfa:29
Sosyal algı yönetimi için en yaygın kullanılan araçların başında televizyon gelmeye başladığından beri onu kontrol etme yol ve yöntemleri de gittikçe ve daha çok acımasız olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Epeydir televizyon seyretmiyorum diye daha önce yazmıştım. Bu hafta özellikle bir zamanların nerede ise tek özel haber kanalını akşam haberleri kuşağında açtım. Belli ki son teknoloji ile donanmış lüks yayın odasından, üç tane şık bey tiyatro oynuyorlar aslında. Üçünün de kafasında erki eleştirmek gibi, hatalarını tartışmak gibi, gerçekleri paylaşmak gibi bir sorun yok.
O koltuklarında oturanlar için sorun aslında erke dokunmadan, çok uluslu şirketlerin mezhepçilik ile Müslümanları yaktığı coğrafyayı görmeden, uluslararası yalnızlığı nasıl kahramanlığa dönüştürebilirim kapsamlı bir tuluat gösterisi. (Yazarı olmayan, genelde bir iskelet senaryo üzerinde, her oyuncunun kendi yetenek ve kapasitesine göre, sözler ve konuşmalar uydurduğu tiyatral gösteridir, burada sözünü ettiğim!) Üçlüden biri diğer ikisini yönetiyor gibi yapıyor, onlar da sanki yönetiliyormuşçasına, birbirlerine muhalifmiş gibi yaparak güllük gülistanlık bir tablo çiziyorlar gösterilerinde. Aynı anda altyazılar geçiyor… Tutarsız, çelişki dolu ve yalan olduğu aleni belli olan, ekranı alttan yalayarak geçen yazılar…
İbretlik olsun diye birkaç görüntü aldım o yazılarla birlikte.. “Dışarıda yalnızlaşma, içeride kutuplaşma!” “Ankara’daki olayı hemen hemen çözmüş durumdayız!” “Terör örgütlerine karşı işbirliği artacak!”
Seyredeni aptal sanıp, daha da aptallaştırmak için kurgulanmış bir tuluat gösterisi.
Çıkmalı oradan! Ne vardı peki başka, geçen haftadan kalan:
Direnen Artvin; boğa ve doğa kazandı!
Kıbrıs’ta suya yazı yazan, oyunu bozandı!
Su kazandı!
KIBRIS gazetesinin, 16 Ocak 2016, cumartesi günü, sayfa:28’de yayınlanan yazımda: “Çözüm radikal oluyor elbet: benim belleğim kararıp yüreğim sıkışacağına televizyonun ekranı kararsın daha iyi! Çünkü bu benim kontrolümdeki bir karartma…” demiştim.
Yine öyle dedim.
Televizyonu kapattım.
Onların gündeminden kaçtım.
Elime bir kitap aldım!
Hızlıca sayfaları karıştırdım
sonra çizimlere baktım…
okumaya başlayınca günü kapattım…
ve buradan buyurun, bazı sayfaları yazarın izniyle size açtım:
YAPMAK YA DA YAPMAMAK:
Yapmak, sonuç almaktır.
Yapamamak, yanlış bir ifadedir. Bu sözcüğü, Endüstri Ürünleri Tasarımında kullanabileceğiniz bir alan bulamazsınız. Eksik, yanlış, kötü, iyi, çok iyi, gibi değerlendirmeler “yapmak” eyleminin adlandırılmış göstergeleridir… Birime bağlı ölçerek ya da kişisel tercihlerimizle yapmak eylemine yükleme yaparız. Sonuçtan memnun olmak ya da olmamak hali, sonuca giderken geçilen süreçte yetkinliğimiz ve uygunluğumuzun yoğunluğudur. Bu yoğunluğun her yüzdesi, yapmak eyleminin parçasıdır.
Değerlendirilmesinde standart olarak kabul edilmiş birime dayalı ölçütler, biçime ulaşmada yürümeyi tercih ettiğim yoldaki başvuru kaynaklarıdır. Bu nedenledir ki “bence” ile başlayan cümlelerin tasarım değerlendirmesindeki yeri her zaman tartışmaya açık bir alan oluşturacaktır. Birimin ne olduğu ise her zaman tartışılabilir olduğu için olabildiğince en az hata için malzemeyi sözden değil çizgiden edinmeyi tercih edenlerdenim. Çizerek anlamaya, anlatmaya çalıştığım bir dünyayı yazarak anlatırken yaptığım hatalardan henüz kitabın başında sizlerden af dilerim.
Bu kitap, Endüstri Ürünleri Tasarımı mesleğinde “tasarlamak” için yola çıkmış olanlara kapılar açmak, hedefler göstermek ve hedeflere ulaşmak için farklı yollar önermek için yapılmıştır. Bu farklı ya da başka yollar bir ozanın türkü yakması gibidir. Ezgiler akademik ortamlarda eğitim öğretim ve öğrenim iletisi şekillerine dönüştürülerek sunulmuş, sonuçları usta çırak ilişkisi içerisinde deneyimlenerek güncellenmiş ve hala sürmektedir.
Çağımızda üretim ve oluşturma süreci son kullanıcı için neredeyse denetlenemez hale gelmiştir. Teknolojik gelişmeler ve hız, ürün tasarımında eğitim dışı oluşturma halini duraksamadan ilerleyen büyük ve ağır bir çark olarak tarif edebileceğimiz yapının içerisine asıl güç olarak artık almayacaktır. Başkası için ve başkalarıyla birlikte yapılan bu sonuç alma işinde akademik eğitim disiplininden geçilmemiş bir yolla çarka yön vermek, tasarım eğitimi, öğretimi ve öğreniminin planlanması adına anlamlı değildir. Tümüyle reddedebilir miyiz? Hayır. Yaratıcılığın sınırlarının çizilmesi mümkün değildir. Unutulmaması gereken bu yaratıcı insanların çarkın dönüşünden çok yeni çarkların oluşmasını tetikleyeceği ya da oluşturacağı gerçeğidir. Bu aşamada yaratıcılığın varlığı süreci hızlandıracaktır. Bilinmezi bilinir hale getirmeye çalışmak, bu yolda atılan adımları, aşamaları ve sonuçlarını gelecek nesillere aktarmak, sınırlı ömrü olan insanoğlu için tasarım Mesihleri beklemekten daha akıllıca bir yaklaşım olur.
Tasarım iletişimine ait yöntemler; daha önce yayınladığım İletişim Tasarımı ve Çokluortam kitabımın, iletişim tasarımında mesleki temel eğitim, iletişim tasarımı projelendirme, canlandırma sineması teknikleri, gibi derslerde uygulama alanı bulduğu İstanbul’daki bazı üniversitelerde ve Yakın Doğu Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Grafik Tasarım ve Plastik Sanatlar Bölümlerindeki ders süreçlerinde uygulanmıştır.
Yukarıda yedinci sayfasını aktardığım kitap hakkında yazmaya devam etmeden önce küçük bir ara verip; kitabı Mehmet Naci Dedeal’ın yazdığını, Endüstri Ürünleri Tasarımında Biçime Ulaşmak adı ile Epsilon yayınları tarafından Ekim 2015’de yayınlandığını merak edenler için belirteyim!
Otuzbir ve otuzikinci sayfalardan devam edelim:
Bilinmeyen bir yolda yürümek veya koşmak için adımların atılması gerekiyorsa, ayaklar tek tek ve sırayla atılır. Çünkü insanoğlu her alanda ilerleyişini kendi doğasıyla yapar. Doğasında da algı sınırları vardır. Sınırlarının ölçülerini de birimleri ile belirler. Bu sayede evrim sürer ve hayatta kalma mücadelesi kazanılır.
Ta
Tas
Tasa
Tasar
Tasarı
Tasarım
asarım
sarım
arım
rım
ım...
Anlamsızlaştırmaya çalışıyorum. Çünkü bu sadece harflerden oluşan bir kelime, ona anlam katan ve bu anlamın ardında, önünde, yanında, üstünde, içinde yer almaya çalışan önemi ile güç bulan tek ya da kalabalıklarız… "Tabi ama" diye başlıyoruz sözlerimize, "mutlaka" diye destek verip onaylıyor, "ben aslında başka bir şey söylemeye çalışıyorum" diye cümleleri kesip işimize gelmediğinde de cümleye "hayır!" ile başlayıp tek başımıza sürdürüyoruz sohbetleri. Bir de “normalde” diye başlayan cümleler var ki, akıl sır ermiyor. :)
Böyle yapınca hiç bir yere varılmıyor...)
Tasarımı konuşmak kolay. Sonuca ulaşmak için düşünmeyi, çizmeyi, ölçüp, oranlayıp modellemeyi, kısacası yapmayı hedeflemeliyiz.
"Nasıl yapılır" adımlarını atabiliriz. Sonra yürümeye devam edince mutlaka ayak seslerimiz duyulacaktır.
Kitabın yetmişsekizinci sayfasında; yılların eğitimcisinin kendi tecrübeleri ile ele almış olduğu ÇİZGİYLE ANLAMAK kısmını da; görselleriyle birlikte bu haftaki yazımda “ders” niteliğinde kullanmak yerinde olur diye düşündüm:
Biçim zenginliğinin yakalandığı bir tasarımın ardında, tasarım kavramları ve tasarım girdilerinin gerektirdiği nedenlerin gücü yatar. Az çizerek doğru çözümleme yapmanın hazır bir ilacı yoktur. Kavramların çizgide biçimi bulması, insanoğlunun milyonlarca yıllık evrimi ile gerçekleşmiştir. Bu genetik aktarımı, yetenek olarak yüzeye çıkarmanın çalışmak, çok çalışmak ve iş disiplinine sahip olmanın dışında sihirli bir yolu yoktur.
Endüstri ürünleri tasarımcısının en büyük destekçisi sosyalliğidir. Kapanmış, dünyadan soyutlanmış bir çalışma süreci sonucunda, arama, çözümleme disiplininden koparak emeği sömürülen resimleyiciye dönüşmek ihtimali çok yüksektir...
Özellikle var olan bir tasarımın analizi sırasında bu yönlerin titizlikle araştırılması, oran ve ölçeklerin dikkatle çözümlenmesi ürünün tasarımcısının ana kavramları çizgiye nasıl yansıttığı hakkında araştırmacıya çok değerli bilgiler aktaracaktır.
Doğru bir tasarımdaki kavramın çizgiye yansıtılışını çözümlemede, akademik düzeyde alınmış temel sanat eğitimi ve üzerine yüklenen mesleki temel eğitim, gerçek yolu oluşturur. Çünkü bu dil bilinmeden bu dille oluşturulmuş bir yapı çözülemez. Anlamlar ayrıştırılamaz.
Bu eğitimin süresinin 4 yılı içermesinin nedeni, çözümleme deneyimi için gerekli süreyi yakalamak, çizim ve projelendirmelerin sayısının çokluğunu sağlamaktır. Danışman denetiminde yöntemler öğrenilerek ve her geçen yılla ortaya çıkan olgunluğa yeni zorlukların yaratılması, bu eğitim öğrenimin gereğidir. Bu yıllar diğer destek alanlarıyla zenginleştirilmeli fakat benzer eğitimmiş gibi önerilen yan dallarla yoğunluğu sulandırılmamalıdır.
Tasarımcılar, özellikle de mimarların kitapları rafları doldururken; sanat alanında bizzat uygulayıcıların kitap yazmaları çok karşılaşılan bir durum değildir. Bu çerçeveden bakıldığında, çok önemli bir eksikliği gideren; adıma imzalı, bu kitabın ağırlığını çantamda taşımaktan keyif aldım!
Eyy dünya; Suriye’de ateşkes yapmışlar!
Okuduğum bir kitabın adıydı “Yalnızlık Paylaşılmaz”… Yine okuma zamanı!
Dünyaya, barışa ve de sanata yakın kalın…
Sosyal algı yönetimi için en yaygın kullanılan araçların başında televizyon gelmeye başladığından beri onu kontrol etme yol ve yöntemleri de gittikçe ve daha çok acımasız olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Epeydir televizyon seyretmiyorum diye daha önce yazmıştım. Bu hafta özellikle bir zamanların nerede ise tek özel haber kanalını akşam haberleri kuşağında açtım. Belli ki son teknoloji ile donanmış lüks yayın odasından, üç tane şık bey tiyatro oynuyorlar aslında. Üçünün de kafasında erki eleştirmek gibi, hatalarını tartışmak gibi, gerçekleri paylaşmak gibi bir sorun yok.
O koltuklarında oturanlar için sorun aslında erke dokunmadan, çok uluslu şirketlerin mezhepçilik ile Müslümanları yaktığı coğrafyayı görmeden, uluslararası yalnızlığı nasıl kahramanlığa dönüştürebilirim kapsamlı bir tuluat gösterisi. (Yazarı olmayan, genelde bir iskelet senaryo üzerinde, her oyuncunun kendi yetenek ve kapasitesine göre, sözler ve konuşmalar uydurduğu tiyatral gösteridir, burada sözünü ettiğim!) Üçlüden biri diğer ikisini yönetiyor gibi yapıyor, onlar da sanki yönetiliyormuşçasına, birbirlerine muhalifmiş gibi yaparak güllük gülistanlık bir tablo çiziyorlar gösterilerinde. Aynı anda altyazılar geçiyor… Tutarsız, çelişki dolu ve yalan olduğu aleni belli olan, ekranı alttan yalayarak geçen yazılar…
İbretlik olsun diye birkaç görüntü aldım o yazılarla birlikte.. “Dışarıda yalnızlaşma, içeride kutuplaşma!” “Ankara’daki olayı hemen hemen çözmüş durumdayız!” “Terör örgütlerine karşı işbirliği artacak!”
Seyredeni aptal sanıp, daha da aptallaştırmak için kurgulanmış bir tuluat gösterisi.
Çıkmalı oradan! Ne vardı peki başka, geçen haftadan kalan:
Direnen Artvin; boğa ve doğa kazandı!
Kıbrıs’ta suya yazı yazan, oyunu bozandı!
Su kazandı!
KIBRIS gazetesinin, 16 Ocak 2016, cumartesi günü, sayfa:28’de yayınlanan yazımda: “Çözüm radikal oluyor elbet: benim belleğim kararıp yüreğim sıkışacağına televizyonun ekranı kararsın daha iyi! Çünkü bu benim kontrolümdeki bir karartma…” demiştim.
Yine öyle dedim.
Televizyonu kapattım.
Onların gündeminden kaçtım.
Elime bir kitap aldım!
Hızlıca sayfaları karıştırdım
sonra çizimlere baktım…
okumaya başlayınca günü kapattım…
ve buradan buyurun, bazı sayfaları yazarın izniyle size açtım:
YAPMAK YA DA YAPMAMAK:
Yapmak, sonuç almaktır.
Yapamamak, yanlış bir ifadedir. Bu sözcüğü, Endüstri Ürünleri Tasarımında kullanabileceğiniz bir alan bulamazsınız. Eksik, yanlış, kötü, iyi, çok iyi, gibi değerlendirmeler “yapmak” eyleminin adlandırılmış göstergeleridir… Birime bağlı ölçerek ya da kişisel tercihlerimizle yapmak eylemine yükleme yaparız. Sonuçtan memnun olmak ya da olmamak hali, sonuca giderken geçilen süreçte yetkinliğimiz ve uygunluğumuzun yoğunluğudur. Bu yoğunluğun her yüzdesi, yapmak eyleminin parçasıdır.
Değerlendirilmesinde standart olarak kabul edilmiş birime dayalı ölçütler, biçime ulaşmada yürümeyi tercih ettiğim yoldaki başvuru kaynaklarıdır. Bu nedenledir ki “bence” ile başlayan cümlelerin tasarım değerlendirmesindeki yeri her zaman tartışmaya açık bir alan oluşturacaktır. Birimin ne olduğu ise her zaman tartışılabilir olduğu için olabildiğince en az hata için malzemeyi sözden değil çizgiden edinmeyi tercih edenlerdenim. Çizerek anlamaya, anlatmaya çalıştığım bir dünyayı yazarak anlatırken yaptığım hatalardan henüz kitabın başında sizlerden af dilerim.
Bu kitap, Endüstri Ürünleri Tasarımı mesleğinde “tasarlamak” için yola çıkmış olanlara kapılar açmak, hedefler göstermek ve hedeflere ulaşmak için farklı yollar önermek için yapılmıştır. Bu farklı ya da başka yollar bir ozanın türkü yakması gibidir. Ezgiler akademik ortamlarda eğitim öğretim ve öğrenim iletisi şekillerine dönüştürülerek sunulmuş, sonuçları usta çırak ilişkisi içerisinde deneyimlenerek güncellenmiş ve hala sürmektedir.
Çağımızda üretim ve oluşturma süreci son kullanıcı için neredeyse denetlenemez hale gelmiştir. Teknolojik gelişmeler ve hız, ürün tasarımında eğitim dışı oluşturma halini duraksamadan ilerleyen büyük ve ağır bir çark olarak tarif edebileceğimiz yapının içerisine asıl güç olarak artık almayacaktır. Başkası için ve başkalarıyla birlikte yapılan bu sonuç alma işinde akademik eğitim disiplininden geçilmemiş bir yolla çarka yön vermek, tasarım eğitimi, öğretimi ve öğreniminin planlanması adına anlamlı değildir. Tümüyle reddedebilir miyiz? Hayır. Yaratıcılığın sınırlarının çizilmesi mümkün değildir. Unutulmaması gereken bu yaratıcı insanların çarkın dönüşünden çok yeni çarkların oluşmasını tetikleyeceği ya da oluşturacağı gerçeğidir. Bu aşamada yaratıcılığın varlığı süreci hızlandıracaktır. Bilinmezi bilinir hale getirmeye çalışmak, bu yolda atılan adımları, aşamaları ve sonuçlarını gelecek nesillere aktarmak, sınırlı ömrü olan insanoğlu için tasarım Mesihleri beklemekten daha akıllıca bir yaklaşım olur.
Tasarım iletişimine ait yöntemler; daha önce yayınladığım İletişim Tasarımı ve Çokluortam kitabımın, iletişim tasarımında mesleki temel eğitim, iletişim tasarımı projelendirme, canlandırma sineması teknikleri, gibi derslerde uygulama alanı bulduğu İstanbul’daki bazı üniversitelerde ve Yakın Doğu Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Grafik Tasarım ve Plastik Sanatlar Bölümlerindeki ders süreçlerinde uygulanmıştır.
Yukarıda yedinci sayfasını aktardığım kitap hakkında yazmaya devam etmeden önce küçük bir ara verip; kitabı Mehmet Naci Dedeal’ın yazdığını, Endüstri Ürünleri Tasarımında Biçime Ulaşmak adı ile Epsilon yayınları tarafından Ekim 2015’de yayınlandığını merak edenler için belirteyim!
Otuzbir ve otuzikinci sayfalardan devam edelim:
Bilinmeyen bir yolda yürümek veya koşmak için adımların atılması gerekiyorsa, ayaklar tek tek ve sırayla atılır. Çünkü insanoğlu her alanda ilerleyişini kendi doğasıyla yapar. Doğasında da algı sınırları vardır. Sınırlarının ölçülerini de birimleri ile belirler. Bu sayede evrim sürer ve hayatta kalma mücadelesi kazanılır.
Ta
Tas
Tasa
Tasar
Tasarı
Tasarım
asarım
sarım
arım
rım
ım...
Anlamsızlaştırmaya çalışıyorum. Çünkü bu sadece harflerden oluşan bir kelime, ona anlam katan ve bu anlamın ardında, önünde, yanında, üstünde, içinde yer almaya çalışan önemi ile güç bulan tek ya da kalabalıklarız… "Tabi ama" diye başlıyoruz sözlerimize, "mutlaka" diye destek verip onaylıyor, "ben aslında başka bir şey söylemeye çalışıyorum" diye cümleleri kesip işimize gelmediğinde de cümleye "hayır!" ile başlayıp tek başımıza sürdürüyoruz sohbetleri. Bir de “normalde” diye başlayan cümleler var ki, akıl sır ermiyor. :)
Böyle yapınca hiç bir yere varılmıyor...)
Tasarımı konuşmak kolay. Sonuca ulaşmak için düşünmeyi, çizmeyi, ölçüp, oranlayıp modellemeyi, kısacası yapmayı hedeflemeliyiz.
"Nasıl yapılır" adımlarını atabiliriz. Sonra yürümeye devam edince mutlaka ayak seslerimiz duyulacaktır.
Kitabın yetmişsekizinci sayfasında; yılların eğitimcisinin kendi tecrübeleri ile ele almış olduğu ÇİZGİYLE ANLAMAK kısmını da; görselleriyle birlikte bu haftaki yazımda “ders” niteliğinde kullanmak yerinde olur diye düşündüm:
Biçim zenginliğinin yakalandığı bir tasarımın ardında, tasarım kavramları ve tasarım girdilerinin gerektirdiği nedenlerin gücü yatar. Az çizerek doğru çözümleme yapmanın hazır bir ilacı yoktur. Kavramların çizgide biçimi bulması, insanoğlunun milyonlarca yıllık evrimi ile gerçekleşmiştir. Bu genetik aktarımı, yetenek olarak yüzeye çıkarmanın çalışmak, çok çalışmak ve iş disiplinine sahip olmanın dışında sihirli bir yolu yoktur.
Endüstri ürünleri tasarımcısının en büyük destekçisi sosyalliğidir. Kapanmış, dünyadan soyutlanmış bir çalışma süreci sonucunda, arama, çözümleme disiplininden koparak emeği sömürülen resimleyiciye dönüşmek ihtimali çok yüksektir...
Özellikle var olan bir tasarımın analizi sırasında bu yönlerin titizlikle araştırılması, oran ve ölçeklerin dikkatle çözümlenmesi ürünün tasarımcısının ana kavramları çizgiye nasıl yansıttığı hakkında araştırmacıya çok değerli bilgiler aktaracaktır.
Doğru bir tasarımdaki kavramın çizgiye yansıtılışını çözümlemede, akademik düzeyde alınmış temel sanat eğitimi ve üzerine yüklenen mesleki temel eğitim, gerçek yolu oluşturur. Çünkü bu dil bilinmeden bu dille oluşturulmuş bir yapı çözülemez. Anlamlar ayrıştırılamaz.
Bu eğitimin süresinin 4 yılı içermesinin nedeni, çözümleme deneyimi için gerekli süreyi yakalamak, çizim ve projelendirmelerin sayısının çokluğunu sağlamaktır. Danışman denetiminde yöntemler öğrenilerek ve her geçen yılla ortaya çıkan olgunluğa yeni zorlukların yaratılması, bu eğitim öğrenimin gereğidir. Bu yıllar diğer destek alanlarıyla zenginleştirilmeli fakat benzer eğitimmiş gibi önerilen yan dallarla yoğunluğu sulandırılmamalıdır.
Tasarımcılar, özellikle de mimarların kitapları rafları doldururken; sanat alanında bizzat uygulayıcıların kitap yazmaları çok karşılaşılan bir durum değildir. Bu çerçeveden bakıldığında, çok önemli bir eksikliği gideren; adıma imzalı, bu kitabın ağırlığını çantamda taşımaktan keyif aldım!
Eyy dünya; Suriye’de ateşkes yapmışlar!
Okuduğum bir kitabın adıydı “Yalnızlık Paylaşılmaz”… Yine okuma zamanı!
Dünyaya, barışa ve de sanata yakın kalın…
No comments:
Post a Comment